[]

Ingilizce Öğrenmek Zevkli Bir Süreç Midir?

Sonuçta sıfırdan Fransızca öğrenmek, Almanca öğrenmek, Rusça ya da Çinçe öğrenmek de var fakat söz konusu dil ingilizce, bu öğrenme süreci çok mu sıkıcıdır yoksa keyifli midir? İnternet, videolar, subtitle klipler, diziler,duolingo memrise voscreen gibi appler, gramer kitapları ve kurs gibi şeylerle birlikte bu yoğun süreç bir matematik ya da fizik öğrenmeye kıyasla ne kadar keyiflidir?

Bir de 7-8 ayda A2 den B2 ye yani elemantarydem Intermediate seviyesine gelmek ve proficieny sınavından (min 70/100) geçmek teknik olarak mümkün müdür?

Ek olarak şunu da belirtmek gerekir ki korku, öğrenmeyi körertir. Geçme korkusu değil öğrenme isteği üzerine bir süreç.

 
Başlığa cevap: hayır.
No pain no gain baboli. Kıvranmadan, başına ağrılar girmeden bir dil öğrenilmiyor. Ben çok rahat öğrendim, ben hiç sıkıntı yaşamadım diyen varsa o şahsın kendi mazoşistliğidir.

  • bos gezenin bos ustasi  (19.01.18 12:30:31) 
Ben öğrenirken hiç sıkıntı çektiğimi hatırlamıyorum ama iki yıllık bir süreçte öğrendim kursta, onun üzerine de çok şey öğrendim sonra. Özellikle dizi izlemek oldukça zevkliydi.

8-9 ayda da 0'dan B2 Fransızca öğrendim ama İngilizce bilmesem mümkün olmazdı bu.
  • i was made for you  (19.01.18 12:41:49 ~ 12:50:11) 
goo.gl

Yukaridaki resimdeki sureclerden gececeksin. Dil boyle ogrenilir ve kisiden kisiye degisir.
  • Traveller  (19.01.18 13:42:05) 
[]

Google Translate VS Tureng?

Rastladığım bütün ingilizce eğitimcileri istisnasız Tureng diyor fakat onu kullanmama rağmen neden Google Translate (GT)den daha çok övülüyor anlamadım? Tureng'in kullanımı oldukça kısıtlı, doğru düzgün kelime listesi yapmak mümkün olmadığı gibi kelimelerin fonetik telefuzunu bile belirtmiyor. Bir kelimenin deyim, sıfat, zarf vb örneklerini ve örnek cümlelerini GT de yapıyor? GT üstüne fonetik telefuzunu da gösteriyor, yıldız atıldığında kolayca listeleme imkanı yapıyor kelimeleri. Cümle kurma kısmına girmiyorum bile sadece kelime sözlük olarak.

Vocabulary çalışmalarına Google Translate ile mi devam etsem yoksa Tureng ile mi, kararsız kaldım. Telefuzu da görmek istiyorum aslında o yüzden Tureng geride kalıyor gibi ama bir de size sorayım.


 
Bütün İngilizce eğitimcileri tureng demiyordur bence.

Bu siteyi kullanabilirsin.

dictionary.cambridge.org

Bir de kelime öğrenme çalışmalarını sözlüklerden yapmak başlangıç için pek sağlıklı değil. Sözlüklerde context belirtilmez. Context belli olmadığı için kelimenin hangi anlamını alacağını bilemezsin. Bunun yerine okuma yapıp, anlamını bilmediğin kelimelere sözlükten bakman daha doğru olur. Google Translate İnternet'te İngilizce kelimelerin kullanım sıklığını istatistiksel olarak belirleyebildiği için biraz avantajlı.
  • dissendium  (16.01.18 21:23:05) 
@dissendium çok teşekkür ederim fazlasıyla faydalı bir siteye benziyor, kaydolacağım hemen. Kelime çalışmaları daha çok gramer ve ders kitabında bilmediğim kelimeleri not alma şeklinde ilerliyor. Deftere yazmaya başladım, fakat bunun için herhangi bir metot gerekir mi yoksa rastgele devam etmek daha mı iyi? Alfabetik ya da konusuna göre gibi.


  • siyah giyen adam  (16.01.18 21:37:33) 
Rica ederim. Bilmediğin her kelimeyi öğrenebilirsin. Nasıl Türkçede bir şeyin adı aklımıza gelmeyince iki dakika durup düşünüyorsak, İngilizcede de bir kelimeyi bilmeyince cümle bile kuramıyorsun ya da dinlediğin bir konuşmayı tam olarak anlamıyorsun. O yüzden günlük yaşamla ilgili sık kullanılan kelimeleri öğrenirsen daha pratik olur. Olaya sadece kelime ezberleme gibi değil de ben bu kelimelerle nasıl cümleler kurabilirim diye düşün. Kelimeleri defterden önce aklına yazman gerekiyor ki ihtiyacın olduğunda o kelimeyi kullanabil, hemen cümle oluşsun kafanda. Bir de kelimeler arasında ilişki kurmaya çalış. En basitinden renewable kelimesini örnek vereyim. New yeni demek. Başına re ve sonuna able gelirse kelime renewable olur. Böyle ön ve son eklerle yüzlerce kelime üretilir. Birçok isim fiilden köken alır. Örneğin compensate-compensation. Böyle araştırarak öğrenirsen daha kalıcı olur.


  • dissendium  (16.01.18 21:54:37 ~ 22:03:50) 
[]

Herkes mi İngilizce Biliyor?

Dolores O R'ioradan ismini hayatımda ilk defa duydum, Ekşi sözlükte birkaç saatte 800 küsür entry girilmiş. Acaba futbolcu ya da oyuncu mu diye bakarken İskoçyalı bir şarkıcıymış meğer. Ne twitter dünya gündeminde ne de başka bir yerde adı bile geçmiyor şimdi. Yahu kötü oldum bir an, resmen mağaradan çıkmış gibi hissettim. Herkes mi İngilizce biliyor ki bu kadar hayran olmuşlar? İngilizce bilmeden ingilizce şarkıları anlamak ve hayran olmak pek mümkün değil, istisnalar dışında onlar da müzikal ritmikten dolayı. Fakat Al Pacino, Robert de Niro gibi herkesin bildiği kült isimler vefat etse ekşi sözlükte bu kadar konuşulmazdı belki, resmen hayret ettim ve dünya hakkında hiçbir şey bilmediğimi bir kez daha anladım. Birkaç saatte bin küsür entry ve ilk defa ismini duyduğum bir şarkıcı, millet 90'larda İngilizceyi sökmüş resmen eziklik/cehalet kompleksi yaptı bu 800 küsür entry :)




 
90 larda anadolu lisesi diye bir gerçek vardı, cranberries'in de popüler olduğu yıllar o döneme denk geliyor, bir kuşak baya dinledi o yüzden


  • freebird5406_2  (16.01.18 15:13:00) 
Dolores O'Riordan şimdi otuzlarında olan birçok kişinin ilk gençlik yılları etkilemiş birisi, sözlüğün ortalaması da bu yaşlardadır diye tahmin ediyorum, normal yani bu kadar aksiyon alması. Saydığın isimler de tabii herkesçe bilinen isimler ama bu kesim daha çok yaşlılık dönemine denk geldikleri için aynısı gibi olmayabilir. Bunun İngilizce bilip bilmemekle çok ilgisi yok.


  • angelus  (16.01.18 15:14:24) 
En bilmeyen bile bizim nesilden Zombie parçasını bilir o nedenle.

Gitar çalan her delikanlı akorunu öğrenir, sözlerini ezberlerdi kızlara hava atmak için. İngilizce bilmekle pek alakadar olduğunu zannetmiyorum.
  • bos gezenin bos ustasi  (16.01.18 15:16:00) 
İngilizce bilmekle ne ilgisi var ki?

Lisede yarım yamalak İngilizcemle Cranberries dinlerdim, bi bok anladığımdan değil şarkılar hoşuma gittiğinden. Aynı şekilde İsveççe, Japonca, Hintçe müzik de dinliyorum, ancak merak edersem bakıyorum lan ne diyor bu adam/kadın diye.

tl:dr Bence senin genel kültür eksikliğin, dil bilmekle alakası yok pek.
  • chicha  (16.01.18 15:17:00) 
90'ların Anadolu lisesi ve süper liseler, öğretmen liseleri vb günümüzün çoğu üniversitesinden kaliteliydi diyebilir miyiz o zaman? İngilizce şarkıların sadece ritminin ön planda olduğu şarkıları ingilizce bilmeyenler için çekici geliyor, yani anlamın ön planda olup da ingilizce bilmeden şarkıdan keyif alınabilir mi?


  • siyah giyen adam  (16.01.18 15:19:48) 
"İngilizce bilmeden ingilizce şarkıları anlamak ve hayran olmak pek mümkün değil." çok yanlış bir cümle. şarkılar sadece sözlerden mi ibaret, niye öyle olsun? müzik evrenseldir.

ismini belki duymayabilirsiniz ama zombie şarkısı gerçekten herkesçe biliniyor. yani evet, konunun ingilizceyle pek alakası yok.
  • dedimmidemedimmi  (16.01.18 15:19:57) 
Edit: Bu şarkı ona mı ait bilmiyorum ama ben de dinlemiştim bunu zamanında Pes ya da Fifada ya da başka yerde ama sahiden güzeldi :S

youtu.be
  • siyah giyen adam  (16.01.18 15:23:19) 
"90'ların Anadolu lisesi ve süper liseler, öğretmen liseleri vb günümüzün çoğu üniversitesinden kaliteliydi diyebilir miyiz o zaman?"

Bilgi olarak değil ama kültür olarak evet. 2007-2008 sonrası mantar gibi türeyen üniversiteler ve sistemin folloş olması sonucu üniversite diye bir kavram kalmadı Türkiye'de. Elit üniversiteler normal kaliteye düştü, normalleri de dibi gördü.

Ben düz lise mezunuyum, bütün akranlarım çevrem Anadolu Lisesi veya süper lise mezunu. Benimle aynı düzeyde okuyanlar üniversiteye ya hiç gitmedi ya bombok bölümler bitirdi işsiz kaldı.

Anadolu Lisesi mezunu arkadaşlarım ise şu anda doktor, mühendis, mimar falanlar ve kariyerleri parlak.

Günümüz mühendisleri ve doktorları gibi kültürsüz öküzler de değiller. Arada nesil ve rejim farkı var.
  • bos gezenin bos ustasi  (16.01.18 15:26:30) 
dostum 90larda çocuk veya gençsen, rem, rhpc, nirvana ve cranberries'i çok iyi biliyor ve seviyor olurdun.


bunun iki sebebi var, o zamanların sağlam grupları bunlardı ve bizim dinleyecek bu gün ki gibi milyonlarca alternatifimiz yoktu.

nispeten sınırlı olan müzik kanallarında da hep bunlar çalardı zaten.
  • Photographer  (16.01.18 15:26:35) 
Dille ilgisi yok. Müzik zevki başka bir şey.
Benim için çok kıymetli gruplar vardır mesela ergenlik dönemimde severek dinlediğim hala o zamanki şarkılara denk gelince duygulandığım.
Linkin Park gibi, Evanesence gibi, The Cranberries, Red Hot Chili Peppers gibi.
En son Chester öldüğünde böyle üzülmüştüm hatta çok daha fazla üzülmüştüm diyebilirim.
Her ikisi de en önemli yıllarımda yanımda olan grupların üyeleri.
Tabii ki üzülüyoruz tabii ki etkileniyoruz.
Ben Cranberries'ı diğerlerinden daha az dinlememe rağmen çok etkilendim.

Gençlik zamanlarımıza şarkılarıyla yoldaş olmuş insanlar bunlar.
Bugün Amy Lee'ye bir şey olsa herhalde ağlarım ki en son ne zaman dinlediğimi sorsan bilmem. Böyle bir şey.

Dolores İrlandalı bu arada.


Düzeltme: Harf hatası.
  • mutekebbir  (16.01.18 15:29:34 ~ 15:42:24) 
ingilizce bilmekle alakası yok bence. iyi bir müzisyendi. rock müzik dinleyip de zombie'yi bilmeyen yoktur bence. bir rock klasiği olmuş artık. bilmiyorsan denk gelmemiştir, ilgini çekmiyordur belki.


  • nick bulamadim  (16.01.18 15:33:27 ~ 15:33:51) 
Cevaplarınız için teşekkür ederim. Güzel eski Türkiye'nin son demlerinde çocuktum, daha yeni yirmi bire giriyorum sanırım o yüzden bu isme ve 90'lar kültürüne uzak kaldım. Keşke eğitim sistemi eskisi gibi devam etseydi, ben de düz lise mezunuyum ama son düz liselerden, keşke köklü bir liseden mezun olsaydım diye içimde ukte vardır hep. Hey gibi Hasköy hey..

Sanırım dediğiniz gibi günümüzde milyon tane şarkıya ve gruba erişme olanağı olması da bunda etken, YouTube ve Spotify gibi müzik okyanusları sayesinde insanın belirli bir müzik kültürü olmuyor,hep dikkati dağılıyor. Zombie parçası çok etkileyici, Dolores'i geç de olsa dinlemeye başlayacağım artık. Umarım hayranı olmam yoksa daha üzücü olur öldüğü gün var olduğunu öğrenmek. :/
  • siyah giyen adam  (16.01.18 15:35:47 ~ 15:39:30) 
tek dolares tanıyorum, o da dolares umbridge. kaldı ki o da dolores aslında.


  • elorelia  (16.01.18 15:37:26) 
you know nothing siyah giyen adam.


  • eindaclub  (16.01.18 15:45:19) 
İngilizce bilmeden dinliyordum bu şarkıyı, müzik evrenseldir dili olmaz. Şu anda da bilmediğim dillerde şarkılar dinliyorum, tavsiye ederim. Sonra gerçekten değerli sanatçılar öldüğünde "herkes biliyor da bir ben mi bilmiyorum" diye düşünmezsin böylece. Cranberries'i bilmeyen biri olmasına değil de o kişinin baya duyuru kullanıcısı bir profil olmasına şaşırdım.

Cevaplarını okuyunca gelen edit:
Yaşının 21 olması nedeniyle kaçırmış olabilirsin ama şu ana kadar öğrenmemiş olman Spotify ve Youtube'un dikkatini dağıtması değil, ilgilenmemendir. Küçük ve sadece yerli şarkı çalan radyoların olduğu bir şehirde, internet pek yayılmamışken okudum ve tanıyordum. Yani bence suçu sağa sola atmak yerine kendine dürüst ol. (Bu bir çemkirme yazısı değildir, sadece iyi niyetliysen ve kendini geliştirmek istiyorsan -hangi konuda olursa olsun- fırsat bulabiliyorsun, o manada yazmak istedim)
  • lcha  (16.01.18 15:49:15 ~ 15:53:16) 
konu ingilizce değil. cranberries şarkıları 90'larda çok uzun süre bütün tv kanallarında, radyolarda çaldı. sadece türkiyede değil tüm dünyada ünlülerdi. yani kadın az bilinen iskoçyalı şarkıcı değil oldukça tanınmış biri.


  • orpheus  (16.01.18 16:19:19) 
biraz yaşın ufak gibi geldi. liseliler bilmez diyorlar ya o hesap =)


  • argent dawn  (16.01.18 16:21:00) 
O biraz şeyden... Cahillik değil de misal Michael Stipe desem çoğu kişi tanımaz. Ama bugün ölse aynı derecede yoğun ilgi çekerdi başlığı. İzlerle alakalı bir şey galiba. "luuuuuuzing may rilicın" sebebiyle.


  • elestirman  (16.01.18 16:43:31) 
al pacino ve robert de niro ölse ekşi'de daha fazla konuşulurdu. dolores'in konuşulma sebebi, 90'larda çocuk veya genç olmuş herkesin bir şekilde "zombie"yi dinlemiş olmasından ileri geliyor. ben çok dinlemezdim, yine de çok üzüldüm. hepsi teker teker ölüyor. :/


  • nice tnetennba  (16.01.18 16:53:23) 
kuşak meselesi +1 zombie patladığında orta birdeydim ve ilk duyduğumda tüylerimin nasıl diken diken olduğunu hatırladım şu an.

kendinizi böyle daraltmayın. yapıcı olmaya çalışın. seveceğiniz şeyler yoksa aramaya çıkın, bulana kadar karşılaştıklarınızla da bir şeyler biriktiriyorsunuz, bulduktan sonra da. bulamama gibi bir ihtimal belki hep var ama biriktirmemek söz konusu değil.

edit: kuşak 30 yılda bir oluyordu galiba. yanlış kelime kullandım sanırım. dönem meselesi, diye düzeltme ekleyeyim.

edit2: dolores'in öldüğünü de buradan öğrendim. herkes ölüyor. dünya gittikçe yabancılaşmaya başladı.
  • godoşu beklerken  (16.01.18 17:13:31 ~ 17:26:46) 
@siyah giyen adam
bende bilmiyorum ilk kez dün duydum. Hala da dinleyemedim. Galiba dedikleri gibi yaşla alakalı.

  • valarmurgulis  (16.01.18 17:31:52) 
cranberries bilmeyen ya dededir ya da liseli (!)


  • burya  (16.01.18 19:41:17) 
Ben de bu kadını tanımayanlar olduğunu görünce çok şaşırdım, adeta şok oldum. Misal biri bana sorsaydı, “Sen Cranberries’i biliyor musun?” deseydi, t..ak mı geçiyor acaba bu benimle diye düşünürdüm.


  • i m cool with that  (16.01.18 20:17:56) 
yazılan hiçbi şeyi okumadım 1998-2003 yılları arasında doğmuş olma ihtimalin yüksek çünkü tam bir liseliler bilmez tarzı birey. biz de unutmuştuk zaten. ama zamanında sevdiğimiz saydığımız tirlili şarkılarını söylediğimiz bir ablaydı.

şimdi izliyorum amerikalı teenler bile 90lar müziği bilmekte zorlanıyor, o yüzden kendini kötü hissetme. bizim dönemden de pink floydu led zeppelini falan kaçıran çok oldu. herkes bir önceki kuşağın müziğine meraklı olmak zorunda değil. ki zaten kıranberiz şimdi çıksa bu ne be der dinlemeyiz muhtemelen.
  • freya  (16.01.18 22:34:30) 
hayır, bildiğini sanıyor. bi tane arkadaş ilkokul seviyesindeki çocuklara ingiliz dersi veriyor ama kendini öyle iyi pazarlıyor ki sanırsın atomu parçalıyor.


  • aydogank  (16.01.18 22:40:23) 
sabah radyoda dinleyicilerden birisi diyordu: ne dedigini anlamazdik ama o muzik bizi bir seyleri hissetme iter icimize islerdi. dili anlamak sart degil yani.


  • jedilance  (16.01.18 22:41:56) 
Ben de o şekilde ingilizce bilmiyorum ve yabancı müzik kültürüm yok gibidir, ama 90lar ve 2000 başları yabancı müzikte iyi şarkıları dinlerdik, duyardık da, sözleri merak edip bakardık da. Zombie duymamanız çok ilginç meselâ.


  • mslny  (16.01.18 22:55:12) 
[]

Kyk Avans krediyi ücretsiz çekmenin yolu yok mu?

400 liraya kadar avans veriliyor fakat nakit vermiyorlar ne alakaysa, neyse kuyumcular fazla çarpıyor 10-15 lira gibi bir öğrenciye göre astronomik ücret istiyorlar. Sizin bildiğiniz başka yol var mı? N11 den bir şey alıp anında iptal ettirsem nakit düşer mi hesabıma yoksa yine nakit çekemez miyim?




 
gelen para önce avans hesabı kapatacağı için düşmez.


  • helenart  (15.01.18 23:22:38) 
dediğiniz gibi olur mu bilmiyorum da bence gelen parayı avans hemen kapatmaz. ben avans kullanmışken birisi aynı hesabıma para gönderdiğinde avans hemen kapatmıyor. iadeyi neden kapatsın?


  • who cares wins  (15.01.18 23:30:23) 
10₺ çokta astronomik bir ücret değil, %2.5.


  • KaraSakall  (16.01.18 00:15:48) 
[]

Metroda niye ilerideki kapılardan iniyorlar?

Bu durum dikkatimi çekti, metroda neredeyse her adımda kapı olmasına rağmen durak yaklaşıldığında bazı insanlar yürüyerek ilerideki kapılara gidiyorlar, tamam ama amaç ne ve ne gereği var? Önündeki kapıdan inmek dururken, nedir yürüyüp taa öteye gitmek? Yürüyen merdivenlere yakın yerde inmek istiyorsa zaten önündeki kapıdan inse de aynı mesafeyi yürümüş olacak trenin içinde yürüdüğü için, zaten yürüyen merdivenlerin trenin hangi bölümünden yakın olduğunu bilmek de mümkün değil.

Tam anlatamadım ama durum şu, telefondan acemice bir çizim oldu ama anlaşılmıştır herhalde trenin içi ve çizgiler de kapı

sketchtoy.com

 
çünkü her gün metroyu kullanırsan hangi kapıdan indiğinde yürüyen merdivene daha yakın olacağını biliyorsun. ve bir yere yetişmek gibi bir derdin varsa metro durmadan merdivene yakın kapıya gidip hemen merdivene ulaşabiliyorsun.


  • rentts  (10.01.18 20:53:20) 
Merdivene en yakın kapıya yürüyorlar işte. Tamam aynı mesafe ama inip yürümektense inmeden yürümek zaman kazandırıyor.


  • signore  (10.01.18 20:54:27 ~ 20:55:38) 
sürekli kullandığın duraklarda hangi kapı yürüyen merdivene hangi kapı asansöre geliyor ezberliyorsun artık.


  • nrmnm  (10.01.18 21:04:16) 
Zaman kazanmak için. Anlaşılmaz olan ne.


  • [GODDARD]  (10.01.18 21:11:43) 
[]

Starbucks çekirdek kahveleri abartıldığı kadar kötü mü?

Trench press için alacağım kendi el değirmenimle içeceğim kadar öğütüyorum anlık fakat şu ana kadar günlük kavurup gönderen üçüncü dalga kahveci sitelerinden satın aldım. Starbucks çekirdek kahveleri için çok bayat diyorlar, aslında denemiş olmak için merak ediyorum baya ama kararsız kaldım, alıp deneyen var mı ve tavsiye çeşidiniz nedir içlerinden?




 
Ben denedim. İyiydi.


  • silver apple  (10.01.18 12:23:37) 
Peki niye yerden yere vuruyor bu ekşiciler? :D


  • siyah giyen adam  (10.01.18 12:25:12) 
Starbucks severdim, taze kavrulmuş kahve içmeye başladım, dün sabah Starbucks'tan kahve aldım. Kötüydü.


  • kobuzchu kiz  (10.01.18 12:30:35) 
Starbucks'tan çekirdek kahve alıp evde öğüterek içiyorum (ya da Nero'nun kafeinsiz çekilmiş kahvesini). Gayet memnunum. Makinada yapıyorum ama. Şu altın rengi paketli olan, ismini hatırlayamıyorum.


  • sopiro  (10.01.18 12:35:28) 
Ben kahve sık içmem ondan dolayı hiç çekirdek almadım ama kahve kültürüne güvendiğim bir arkadaşım özellikle yılın belli dönemlerinde satılan paketlerinin iyi olduğunu söylüyor. Mesela yılbaşı için kırmızı pakette bir ürünü vardı. Onun dışında kenya'yı da beğeniyordu.


  • kendi kendine yasayan yavrucak  (10.01.18 12:39:46) 
Ben hazır çekilmişini söyledim sanırım ama anladınız siz beni.


  • kendi kendine yasayan yavrucak  (10.01.18 12:40:48) 
aslında kötü değil, ama fiyatına göre kötü.


  • babilbaligi  (10.01.18 12:41:16) 
kötü derken? tadını sevebilirsin, bu kişiden kişiye değişir ama bayattır tabii ki. tchibo da bayattır. zincir kahvecilerin kahveleri aylar öncesinden kavrulur ve nerede saklanırsa saklansın çok kısa sürede bayatlar. bunun kötü olup olmamasıyla alakası yok. ama tabii starbucks'tan alıp el değirmeninde öğütmek saçma biraz, bari öğütülmüş şekilde al hani, anlamı olsun. french press, aeropress gibi demleme şekillerinde taze kahveyle bayat kahve farkını gözlerinle de görmüş olursun zaten, satın al bi kerelik, dene.


  • soso  (10.01.18 12:42:30) 
@soso bir paket kahveyi 15-20 günde anca bitiyorum, neden her severimde içeceğim kadar öğütmek varken topluca öğütülmüş almalıyım? Benim bildiğim ne kadar bayat olursa olsun taze öğütülmüş ve anında yapılan kahve haftalar öncesinden öğütülmüş kahveden daha iyidir?


  • siyah giyen adam  (10.01.18 12:47:51) 
ya o kadarını bilemicem. hani el değirmeniyle öğütecek kadar hassas birisinin starbucks'tan kahve alması pek mantıklı değil anlamında söylemiştim. çünkü tazeyle bayat arasında hakikaten çok fark var. ama yok seviyorum diyorsa o kişi, kim karışabilir. dediğim gibi, satın al, yaparken anlayacaksın. taze kahveyle yaptığında görüntü de daha yoğundur, köpüklü möpüklü olur kahve demlenirken, baloncuklar çıkar. bayat kahvede o yoğunluk yok, hem görüntü hem aroma olarak, tadı da zaten acılaşmaya başlıyor.


  • soso  (10.01.18 12:56:19 ~ 12:57:23) 
Starbucks kahvelerine bakarsan çok çok fazla kavuruyorlar ondan dolayı simsiyahtır çekirdekleri. Aroması kalmıyor o sebeple ve kaynar bir şekilde servis ediyorlar ki kahve o kadar sıcak içilmemeli .


  • solenkol  (10.01.18 13:31:25) 
Eksiciler granul kahve icene de irz dusmani muamelesi yapiyor ama ben seviyorum, bosver eksicileri,


  • stavro  (10.01.18 13:45:34) 
Peru aldım, çok kavrulmuş, hoşuma gitmedi, ama Kenya'sı gayet güzel. ben de evde kendim çekip yapıyorum.


  • giovanne  (10.01.18 13:52:01) 
Starbucks değil ama Tchibo'dan aldım ben. Ona da bayat falan diyorlar da açıkçası ben anlamadım. Ortalama kahve içicisi anlamaz bence.


  • doxanikee  (10.01.18 14:33:24) 
[]

Mutluluk veren (Dopamin salgılayan) Müzikler?

Böyle bir şey sahiden var mıdır yoksa şehir efsanesi mi?Yani elbette müziklerin huzur verdiği oluyor ama zamanla etkileri gidiyor ya da yeni keşifler gerekiyor, sadece dopomini tetikleyen müzikler var mıdır mutluluk veya tatmin hissi yaşatan?
İngilizce bilmiyorum, ağırlıklı olarak anlama dayanan müziklerden ziyade ağırlıklı olarak ritme dayanan müzikleri dinleyebiliyorum haliyle. Fakat bu müziğin mutlu etmesi müzikten müziğe kişiden kişiye değişen bir şey midir? Bu tarzda tavsiyeniz varsa Spotify veya YouTube linki bırakırsanız sevinirim.

Zamanında bana mutluluk ve tatmin hissi yaşatan birkaç müzik:

youtu.be
youtu.be
youtu.be
youtu.be
youtu.be
open.spotify.com

 
Yani, eğer bir şarkı hüzünlendirebiliyorsa (yapabiliyor) neşelendirebilir de bence.

Bu iki şarkı benim için öyle:

www.youtube.com

www.youtube.com
  • rahip janick  (08.01.18 14:26:39) 
swedish house mafia save tonight

www.youtube.com
  • charlotte blanc  (08.01.18 14:31:48) 
madonna - la isla bonita

www.youtube.com

kendimi deniz kenarında hissediyorum resmen..
  • tabudeviren  (08.01.18 14:41:17) 
  • kibritsuyu  (08.01.18 15:06:57) 
Abiiiii! nasıl unuturum?!

Bu kadının aksanına bayılıyorum!

www.youtube.com
  • rahip janick  (08.01.18 15:07:56) 
bence de vardır. ama dopamin ile serotonin ayrımını yapamak şartıyla :)

dopamin daha çok özgüven, öfori, kararlılık, çalışkanlıkla alakalı.

serotonin ise mutluluk, huzur, için içine sığmaması gibi şeylerle alakalı.

bende dopamin salgılatan müzikler kendimle ilişkilendirdiğim filmlerin en etkileyici sahnelerinde çalan müzikler oluyor.

örn: sherlock holmes theme song: www.youtube.com

örn2: pulp fiction: www.youtube.com

serotonin ise daha çok bir etkinlik anında iyi giden parçalarla alakalı, örneğin biriyle yazışırken vesaire lana del rey dinlerim. ya da fm oynarken tom waits, tır sürerken musa eroğlu dinlemek gibi :D

vay be ne analiz yaptım. eyvallah.
  • dimitrakopulos  (08.01.18 15:12:39) 
Hayat Bayram Olsa
www.youtube.com
Evgeny Grinko - Valse
www.youtube.com
Bach - Air
www.youtube.com
Chopin - Nocturne
www.youtube.com
Stauss - The Blue Danube Waltz
www.youtube.com
Gloria Gaynor -I Will survive
www.youtube.com
Joe Cocker - Come Together
www.youtube.com
Bon Jovi - It's My Life
www.youtube.com
Lindsey Stirling - Crystallize
www.youtube.com
Damis Roussos - Adagio
www.youtube.com
Giorgis - Vous, qui passez sans me voir
www.youtube.com
Julio Iglesias - Guantanamera
www.youtube.com
Marc Reghay & Afife Sima - Luv You My Way
www.youtube.com
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (08.01.18 16:46:59 ~ 16:51:43) 
[]

Hayatının sıkıntısından uzaklaştıracak fantastik romanlar var mıdır?

Aslında fantastik olması önemli değil yeter ki sahiden beni alıp götürsün en azından kitap okurken bu hayattan kopayım, kitaptaki hayatın içine gireyim. Tabi okuduktan sonra hayatım değişmesin sonra otobüs otobüs gezer dururum ülkede kutlu kazaya denk gelmek ve meleği bulmak için.

Ms.Peleggire nin tuhaf çocukları kitabı hariç hiçbir fantastik kitabı okumadım.

Sıkıntılı ve yoğun dönemde olduğum için LOTR serisi ve GoT serisi ağır gelir diye düşünüyorum zaten onlar da savaştan geçilmiyor, tabi serinin sürükleyici dile sahip olması önemli.

Fanstastik olması şart değil, yeter ki dünya bunalımından uzaklaştırsın bir süre bir nebze. Değerli tavsiyeleriniz beklenir. :)

 
liseden arkadaşlar. okurken kahkaha atmıştım


  • kablelvuku  (07.01.18 22:04:20) 
Neil gaiman - yokyer olabilir


  • freebird5406_2  (07.01.18 22:04:28) 
Fantastik yerine bilimkurgudan öneriyorum, en bilindik eserlerden birisi:
Dune

  • simderun  (07.01.18 22:04:29) 
harry potter okumadıysan bir süre idare eder seni seri.

beni kendi hayatımdan koparıp kendi dünyasının içine alan her eser, başka bir dünya bunalımının içine atmış oluyor, o yüzden anlık olarak aklıma bu geldi.
  • treamorg  (07.01.18 22:07:01) 
Thriller/gizem alanunda Harlan Coben’i çok seviyorum. Çerez gibi ve çok heyecanlı. Sürüklüyor pek güzel.


  • aychovsky  (07.01.18 22:13:34) 
isminize de uyan, kara kule serisi olur.


  • kaichi  (07.01.18 22:14:10) 
Harry Potter tabii ki, eğer okumadı iseniz 1-2 yıl götürür sizi.


  • gezegen olan pluton  (07.01.18 22:17:56) 
ihsan oktay anar'ın puslu kıtalar atlası ve suskunlar tam bahsettiğin tarz da kitaplar.
bir de murat menteş'in kitaplarına bakabilirsin anlatım tarzı olay örgüsü ilginç gelebilir.

  • sealth  (07.01.18 22:18:38) 
Tavsiyeleriniz için teşekkür ederim. Harry Potter in filmlerini serisini izlediğim için sadece daha ayrıntılı bir tekrar gibi olacak o yüzden onu şimdiki pas geçmek durumundayım.

Stephan King'in Kara Kule serisi sürükleyici midir?

Elbette Bilimkurguları da fantastik türünde düşündüğüm için ayrıca belirtmemiştim, onlar da olur. Cesur Yeni Dünya ve 1984 dışında hiç Bilimkurgu romanı okumadım, Biz'in dili ağır gelmişti ilk sayfalarda bırakıp sonraya ertelemiştim. Fantastik bilim kurgulardan Açlık Oyunları'nın da dili bana sıkıcı gelmişti ve devam edememiştim.

Dune veya Zaman Çarkı serisi de olabilir. Nasılsa Kindle'dan okuyacağım, meritokraside mevcut hepsi.

Puslu Kıtalar Atlası'nı da okumuştum, oldukça güzel kitap fakat benim aradığım daha uzun soluklu olup beni çabuk bırakmaması. Bir de sadece okunmak için değil de okuyana az da olsan bir şeyler katsa yeterlidir.

Galaksinin Otostopçu Rehberi uzayla mı alakalıydı? Uzaya ve gezegenlere, Star Treek gibi şeylere hiç ilgim yok çünkü.
  • siyah giyen adam  (07.01.18 22:30:49) 
Talihsiz serüvenler dizisi


  • mutlusismankedi2015  (07.01.18 22:43:07) 
Zaman Çarkı serisi 12 bin sayfadan uzanmuş sanırım, 12 bin sayfa... Öncelikle LOTR serisini okuyacağım ama daha sonraki bir dönemde, ondan sonra Zaman Çarkına geçebilirim zaten okunmaya değer kitap sayısı oldukça sayılı ya da keşfetmesi zor.

Talihsiz serüvenler de olabilir aslında ama çocuk kitabı olarak geçiyor baktığım kadarıyla.

Amber Yıllıkları adlı seriyi okumuş olan var mı, nasıldır?

Aslında uzun olması da şart değil, çocukken Ölümsüz Aile diye bir kitap okumuştum 100 sayfa civarı fakat hâlâ aklımdan çıkmadı, bambaşka bir şeydi. Sanırım aşırı uzun olmayan bir seri + ince sayılacak bir romana aynı anda başlayabilirim ya da inceyi bitirir seriye başlarım.
  • siyah giyen adam  (07.01.18 22:52:19) 
@siyah giyen adam

"siyahlı adam kaçıyordu, silahşör de peşindeydi".

www.birazoku.com
  • kaichi  (07.01.18 23:07:46) 
Amberin Yıllıkları Dune ve Kara Kule serilerinin ilk kitaplarını cihaza attım, ilk 20-30 sayfalarını okuyup ona göre karar vereceğim ya da öncelik. Tavsiyeleriniz için teşekkür ederim, önerdiğiniz diğer kitapları da listeme ekledim.


  • siyah giyen adam  (07.01.18 23:30:05) 
otostopçunun galaksi rehberi


  • 111111  (07.01.18 23:37:47) 
[]

Tylol hot"u başka ilaçla kullanmak tepkimeye yol açar mı?

Dünden beri soğuk algınlığı ve grip var ve dün sabah öğle akşam olmak üzere 3 adet Cold away cold flu adlı soğukalgınlığı hapını içtim, bugün de sabah ve öğlen olmak üzere iki adet içtim ve akşam da bir kere daha içtikten 1 saat sonra tylol hot kullanmanın herhangi bir zararı olur mu deneyimlerinize göre?




 
tylol hot un içeriğinde de psödoefedrin var hatta cold awayin iki katı kan basıncını yükseltiyor bildiğim kadarıyla.
bu sebeple önermiyorum tek ilaç( cold away cold flu) uygun doz zamana yayarak bol su. yanına vitamin içilebilir.

  • kararsızataletfilozofu  (04.01.18 18:29:46) 
Ölmezsin ama herhangi bir faydası da olmaz, içme yani.


  • i was made for you  (04.01.18 18:33:26) 
[]

Fatih Terim ve TFF Olayının Galatasaray'a Etkisi?

Fatih Terim'e savaş açmış bir TFF var bildiğiniz üzere, teknik heyet toplantısına bütün hocaları çağırıp İmparator'u çağırmamışlar. Göztepe maçındaki hakem kıyımı da malum.

Bu durumda TFF Galatasaray'ın şampiyon olmaması için elinden geleni yapacak mıdır gerek hakemleri gerek kararlarıyla? Yani TFF nin savaş açtığı bir hocanın şampiyon olduğu görülmüş müdür daha önce?

Ayrıca Terim'e dolayısıyla Galatasaray'a karşı yürütülen bu operasyonlar takım ve taraftar nezdinde nasıl bir tepki doğurur, motivasyonu arttırır mı göze göz dişe diş?

 
fatih terim bu ülkeye yarardan çok zarar(düzeltme yarar yazmışım) getirir. burada olay hükümetle aranı iyi tutmakta. 3 büyüklerde hükümetle arası en iyi olan takım başkanından dolayı gs. bir kayıp olacağını sanmıyorum.


  • mikahakkinen  (04.01.18 10:29:28 ~ 12:50:33) 
Ya aslında bütün sorun Terim'in (lütfen imparator falan demeyin bu dolandırıcıya) para istemesi. Terim dese ki ben para mara istemiyorum, vazgeçtim, yarın Demirören'le güzel bir akşam yemeği yer, geleceği konuşurlar. Ama işte Terim ısrarcı para konusunda, mahkemeye falan vermiş, TFF'de vermeme konusunda ısrarcı, daha da ileri giderse Terim, TFF kirli çamaşırlarını bile dökebilir :)

Gelelim soruya, Özbek ile TFF'nin arası iyi, RTE'nin arası iyi, dolayısı ile Terim'den dolayı kalkıp da GS'ye tavır alırsa alenen TFF zor duruma düşer.
  • giovanne  (04.01.18 10:31:59) 
@giovanne maaşlı çalışanın iş akdini feshedip ödemekle yükümlü olduğun tazminatını ödemiyorsun, çalışan hakkı olan tazminatı hukuk yoluyla talep ettiğinde de dolandırıcı ilan ediyorsun? hak, hukuk, adalet kavramlarınız böyle kişisel görüşleriniz doğrultusunda şahıslara, kurumlara göre değiştiği için bir halt olmuyor zaten bizden.


  • chandler  (04.01.18 11:01:13 ~ 11:01:38) 
@chandler Milli takım gibi bir oluşumun başında bulunan kişinin, mekan basıp adam tehdit etmesi, bu hareketinden geçtim pişmanlık duymasını "bir daha olsa yine aynısını yaparım" demesi iş akdinin haklı feshi için yeterlidir.

Bence tüm sıkıntı araştırmamak.
  • giovanne  (04.01.18 11:14:41) 
@giovanne fatih Terim o olaydan sonra TFF ye istifasını vermiş ancak TFF kabul etmemiş, daha sonra da dalga geçer gibi sen istifa edemezsin ben kovarım diyerek sözleşmeyi feshetmiş. Bu durumda Fatih Terim bu hakaretvari tutum karşısında sözleşmede yer alan hukuki tazminati talep etmesi mi ahlak dışı yoksa TFF nin yaptığı mı? Bence de tüm sorun araştırmamak ve ön yargılı yaklaşım. Kebapçı olayı Terim'in iç aile meselesiyle ilgili bir şey. Gidip kavga etti diye kovulmadı zaten adam fakat saha dışında bizi ilgilendiren bir mesele değil. Asıl milli takım uçağında gazeteciyi döven ve gelene geçene hakaret savuran Arda Turan'ın milli takıma alınması ahlaksızca ve bizi ilgilendiren durum.

Ayrıca Lucesku olsaydı Terim'in yerine ona da parayı vermeyiz diyebilir miydiler? Zamanında Şenol Güneş bile davalık olmuş hatta AİHM i işin içine katmış, bugün aynısını Fatih Terim dese Beşiktaş lobisi ve medyası sayesinde anında vatan haini ilan edilecektir.

www.google.com.tr
  • siyah giyen adam  (04.01.18 11:47:39) 
Terime gerek yok. Zaten hakemler verdikleri kararlarla tff nin yeterince gs ye tavır aldığını belli ediyor. Tüpçü oldukça sıkıntı bitmez türk futbolunda.


  • tociess  (04.01.18 13:14:31) 
Türkiye'de Galatasaray'a karşı savaşırsan kazanamazsın. Galatasaray ve Fenerbahçe futbol federasyonundan büyüktür. Kazanan da genelde Galatasaray olur. Uğraşan zararlı çıkar.


  • Delay Fuze  (04.01.18 20:34:01) 
[]

Uyuşturucu olmayan kafa yapan şeyler?

Uyuşturucu olmaması ve bağımlılık yapmaması
Mümkünse yasal ve ekonomik olması
Sigara dumanı gibi astımlılara zarar verecek yoldan olmaması
Mümkün mertebe sağlığa çok zararlı olmaması
Alkol yani sarhoş eden bir şey olmaması
Bir de gerçek anlamda orgazmik kafa yapması yeterlidir benim için aradığım şeyin.

Öyle ki gözümü kapadığımda uçtuğumu hissedeyim kuş gibi fiziksel gerçekçi bir his olsun.

Fakat hiçbiri olmadı, mutlu edecek ama gerçekten mutlu edecek yani mutluluk hormonu salgılayacak bir şey olsa o da kafidir. Yani yıl olmuş 2018, bilim o kadar gelişti de insanları tek hapla mutlu eden bir gelişme olmadı mı? Elbette placebo etkisinden ibaret antidepressan ilaçlarını saymıyorum, onların beyne zararları varmış ve etkisi öyle ahım şahım olduğunu düşünmüyorum.

Benim aradığım Cesur Yeni Dünya'daki Soma hapı gibi bir şey.

Yaşasın hedonist dünya! ✌

 
Yeşil çay.


  • angelus  (03.01.18 23:14:09) 
  • sarper361  (03.01.18 23:14:23) 
Adacayi ve spor. Nabzi tavan yaptiracak bir spor.


  • lamira  (03.01.18 23:16:21) 
Abi spor yapmak sana onlari yasatabilir. Spora asilman gerek. Mesela uzun kosu( yari maraton-maraton) yuzmek gibi


  • ykyt  (03.01.18 23:20:01) 
serex adında bir ilaç kullanıyordum. bir tanesi uyutuyor, üç tanesi halüsinasyon görmemi sağlıyordu. reçetesiz satılıyor galiba.

edit: gördüğüm halüsinasyonların berbat olduğunu söylemeliyim. deliriyorum sanmıştım.
  • rahip janick  (03.01.18 23:27:18 ~ 23:30:31) 
hacı senin dediğin gibi birşey bu dünya dinamikleri içinde var olamaz. murphy falan herkes bu duruma karşı. çok kafa olmak istiyorsun yüksek sesle elektronik müzik dinle özellikle yürürken falan. böyle zaman yavaş akmaya falan başlıyor


  • dedim dedim de kime dedim  (03.01.18 23:30:46) 
Tavsiyeleriniz için teşekkür ederim ancak spor bana stresten başka bir şey vermez, zaten biraz koştuğumda nefes nefese kalıyorum astımdan dolayı. Biraz uzun yürüdüğümde 15 bin adım gibi, ayaklarıma kara sular iniyor çok çabuk yoruluyorum zayıf olduğum için, hatta o kadar çabuk yoruluyor ki ayaklar sırf romatizma mı var acaba diye hastaneye randevu aldım geçenlerde. Yüzme deseniz keşke yüzebilsem ama yüzme bilmiyorum ve öğrenmeye yönelik de korkularım var, anca uzun vadede halledilecek bir şey para biriktirip özel ders almayı düşünüyorum ileride. Bunun dışında aklıma daha spor gelmiyor, fitness filan için vücudum boyum uygun değil gayet kısayım zayıfım spor salonu moralimi daha bozar 1.90 lık adamların yanında :D Dört beş sene önce bir ara Karateye gidiyordum ama bacak yapım tam dönmediği için şevkim kırıldı onu da bıraktım.

Bana en uygun spor satranç gibi geliyor, onda kazanmak gerçekten mutlu ediyor ama kaybetmenin verdiği hırs malum...

Ayrıca melankoli ve zaman zaman bunalım, kendinden nefret etme gibi şeyler de oluyor, onlar gelip geçici genelde ama melankoli uzun süredir içimde. İstediğim şeyi bunlar için de istiyorum, ada çayı yeşil çay pek etki etmemişti zamanında, Sarı Kantaron u ise ciddi ciddi düşünebilirim. Uyku problemlerim de var, iyi gelir belki. İÜ Beyazıt-Eminönü civarında tavsiye ettiğiniz dolandırıcı olmayan hakiki bitkisel şeyler satan yerler var mıdır? Kapalıçarşıdaki adamlar pek tekin gelmemişti gözüme. Kadıköy civarı da olabilir,
  • siyah giyen adam  (03.01.18 23:30:59) 
Müzik.
Ambiyansı tamamlamak için kaliteli bir ses sistemi ve buna eşlik edecek hoş görüntüler şart ama. Mesela eksiduyu.ru sorusuna verdiğim cevapları bu yönde değerlendirebilirsin.

  • candanag  (03.01.18 23:32:52) 
Bu arada sarı kantaron için adam döktürmüş, içmeye korkutur insanı neymiş öyle bu bitki

eksisozluk.com
  • siyah giyen adam  (03.01.18 23:34:02) 
bir psikiyatristle konussaniz? ortulu bir depresyon icinde olabilirsiniz...


  • e haliyle  (04.01.18 00:10:31) 
e haliyle+1

yürüyüşü 15 bin adım yapmak zorunda değilsin. kendine göre bi mesafe belirle müzik dinleyerek tempolu yürü. hızlı yürüme, yavaş yavaş ama hep aynı tempoda yürü.

müzik ve yürüyüşü elemesen iyi olur. oksijen alımı, hormonal denge, dolaşım.. çok yönlü fayda sağlayacak.

xanax adlı ilacı sigara bırakma yan etkisi nedeniyle alan, öyküsünde trafik kazası olan bi kadın ölümden döndü. dönmek denirse... ilaç önermek, öneri almak doğru değil.

çayları da sürekli kullanma. aralıklı al. herşeyin fazlası zarar. su içtiğin şişeye bardağa bikaç yaprak nane at. nane feraklık verir, rahatlatır. istersen bi dilim de limon atabilirsin. limonu kabuğuyla at, kabukta da faydalı şeyler var.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (04.01.18 01:05:01) 
Seks. İmkan yoksa 31.

Her maddeye uyuyor.
  • kibritsuyu  (04.01.18 09:05:28) 
Senin öncelikle bu melankolik halden kurtulman lazım. Sorduğun şey melankoliniyi geçirmez, geçici süreliğine üstünü kapatır. etkisi geçtikçe kapatmaya çalışırsın. kısır dönüye girmekle kalmaz üstüne sorunun daha da derinleşir, zamanla mücadele edecek gücü de bulamamaya başlarsın.
Diyelim parmağın kesildi ve iltihaplanmaya başladı, iltihap ağrı yapıyor. yarayı tedavi etmek yerine ağrı kesici soruyorsun gibi bişey bu istediğin.

Psikiyatr yardımıyla ilgili çekincelerin varmış. Bu konuyu biraz açalım istersen. Antidepresan ilaçları plasebo etkisinden ibaret değil öncelikle. Bu doğru bi bilgi değil. İlaçların hormonal vb. düzenimize kısa süreli etkileri oluyor, sen o kısa süreli etki sırasında yaşamını düzenleme fırsatı buluyorsun şeklinde düşün. İnsanlar herşeyi doktordan ilaçtan bekledikleri için tedaviden olumlu sonuç alamıyorlar. Halbuki doktorun elinde sihirli değnek yok ve ilaçlar mucize yaratmıyor. Sana destek oluyor o kadar.
Devlet hastanelerinde çalışan doktorlarla ilgili soru sormuşsun. Devlet hastanesindeki doktor da doktor diğeri de doktor. İşin temelini özünü aynı okullarda öğrendi her ikisi de. Devlet sana fazla vakit ayıramaz, doktorun kişiliğine göre kibar veya kaba davranır vs. vs. olumsuzluklar var ve oluyor evet ama tümü aynıdır demek değil bu.
ben 7 yıldır bi rahatsızlığım nedeniyle kontrol için hastaneye gidiyorum. çocuklar, yakınlar vs özel, devlet epeyce hastane deneyimim var. Şunu söyleyeyim, özele güvenim neredeyse hiç kalmadı. doktorunu bulup ona güveneceksin. bu işin püf noktası bu.
iyi doktor muayene sırasında, sonrasında kendini belli eder. baktın kafan yatmadı başka doktoru denersin.
randevuyu almadan önce ilgili servise git, hangi doktorun kapısı kalabalıksa o doktordan randevunu al. basit bi yöntemdir ama olumlu sonuç alma olasılığı fena değildir.

yazılarını okudum, hayran kaldım. kalemin kuvvetli, gözlem yeteneğin kuvvetli. yerinde olsam bu özelliklerimi değerlendirirdim. hikaye, deneme, roman, şiir... yaz sen. internet ortamında da yazabilirsin. çok mecra var kalemini kullanabileceğin. hem yeteneklerini kullanırsın hem uğraş olur.

başka uğraşlar varsa ilgini çeken onları da ufak büyük yapabilirsin. uğraş zihin gelişmesine sağlığına çok olumlu etkiler yapar.
yalnız satranç konusundaki yorumundan anladığım kadarıyla başarı olmadığında olumsuz düşünceye, duyguya kapılıyorsun. bu konuda kendi üzerinde çalışman lazım. hep başarmak diye bişey yok. hep başarırsan başarının tadını alamazsın zaten. inişli çıkışlı olacak. bunu peşinen kabul ederek başla herşeye.

yürüyüş ve müzik önermiştim. vurgulamak istiyorum. lütfen bu ikisini ihmal etme. yarım saat olur, hatta 15 dakika bile olur. mutlaka yürü. gün ışığında yürü. her ikisinin de zihne metobolizmamıza faydalarını gördükçe şaşıracaksın. sabırlı ol yalnızi hemen görmeyeceksin, zamanla.

beslenme düzenin nasıl? Sebze meyve protein dengesine dikkat et.
linklerde temel bilgiler var:
beslenme.gov.tr
beslenme.gov.tr

iyi hissetmek kitabını ben okumadım ama çok öneriliyor, faydalanan çok demek ki. sen de okuyacağım demişsin, okumadıysan ona da başla bi yandan.

ilave olarak; @kibritsuyu +1

sana %100 garantili çözüm yazdım. yalnız harfiyen uyman lazım.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (04.01.18 11:13:35 ~ 12:55:41) 
Melissa, dans, spor, uyduruklama şarkılar söylemek


  • sadegazoz  (04.01.18 19:11:31) 
[]

Soğuk algınlığı sırasında niye zihin düzgün çalışmıyor?

Soğuk algınlığı ile uyandım güne, boğazda ağrı fakat ağrıdan ziyade yutkunamama. Vücutta tarifsiz bir halsizlik, kırgınlık hissi, bu hissi kelimelere dökmek imkansız dökülüyor resmen vücut, ara sıra hapşırma krizleri de var tabi, berbat bir şey. En kötüsü de kafanın içinde, Ağrı yok ama sanki uyku moduna geçmiş gibi oluyor zihin, zonglama hissediyorum kafada ama ağrı yok. Ders çalışmak, okumak gibi şeyleri yapamıyorum resmen, yazmaya bile halim yok sadece sıcak bir ortam, sıcak bir içecek ve sıcak bir yatak istiyor bünyem, sanki ben değil de bu virüsler beynime bu emirleri veriyormuş gibi berbat bir şey. Bu size de olduğu oluyor mu ve bu illet neden IQ'u düşürüyor?




 
Iq düşmesi değildir o, virütik bir durumsa o virüs mutasyon geçirmiştir, beynin sürekli olarak dinlenme emri veriyordur. Yani vücudun ona ihtiyaç hissediyordur. Her hastalık bir iyileşme dönemidir, vücudun savaşma ve savunma için donanımı var ki savaşıyor. Biz sadece bu dönemde vücuduma yardım ediyoruz o kadar. Doktora git yani :)


  • yaren  (03.01.18 17:54:57) 
I FEEL YOU... aynı berbat durum içindeyken; yani yürümekte bile zorlanırken dün doktora gittim, faranjit dedi. İlaçlar sayesinde dökülen vücudumu topladım ama o zonklama, boğazdaki yanma vs. henüz geçmedi. İvedilikle doktora görünün bol ılık sıvı tüketin, beslenmeye dikkat geçmiş olsun.


  • bilemedik biz onu  (03.01.18 18:14:13) 
[]

Sarıyer niye bu kadar ıssız?

Bugün metroya bindikten sonra inmeye üşendiğim için hacıosmana kadar gelmişken etrafa bi bakayım dedim hayatımda ilk defa geldiğim için bu durağa, rastgele bir otobüse atlayıp rastgele bir durakta indim ve Leyla ile Mecnun un meşhur sahilinin oraya geldim tesadüfen, sahilin sessizliği yine neyse, oraya gelmişken ışıklardan karşıya geçip Erdal bakkala uğrayayım dedim, Erdal bakkalın oraya gidene kadar geçtiğim Kireçburnu sokakları sanırsınız gecenin 02'sindeki Tarlabaşı sokakları! Yok böyle bir ıssızlık, her yerde bina her yerde apartman ama çıt yok. Sokak kedileri dışında canlı izi yok, dükkan bakkal makkal hiçbir şey yok! Orada bıçaklasalar herhalde cesedim çürümeden kimse bulamaz o derece acayip bir ıssızlık.

Meşhur Erdal bakkalın sokağına geldim, tek tük insan dışında yine hiç kimse yok. Resmen ses yankı yapacak utanmasa. Bakıyorsun üçüncü köprü manzaralı, mis gibi havaya ve yeşilliğe sahip çok güzel bir yer. Ama sokaklarda tek bir insan tek bir dükkan hiçbir şey yok be. Hem de öğlen 2-3 en işlek olması gereken saatlerde. İnsan İstanbul'un ortasında gündüz vakti yürümeye çekinir mi?

Doğma büyüme Beyoğlu'nda yaşamış biri olarak bu duruma çok şaşırdım. İstanbul'da böyle ıssız yerler olduğunu biliyordum ama İstanbul'un ucundaki yerlerin, Bahçeşehir başakşehir filan oraların Beykoz gibi yerlerin ıssız olduğunu düşünürdüm. Merkezdeki Sarıyer ve onun Kireçburnu civarı sanki ikinci dünya savaşından çıkmış terk edilmiş bölgeler gibi olması, buralarda yaşayan varsa bunun nedenini merak ediyorum.

Bu arada başka ülkede olsa Erdal bakkal ın dükkanı müze haline getirilirdi belki, bir de bizdeki duruma bak bakkalın her yerine sokak serserileri yazılar yazmış foto çekmeye bile gönül razı olmadı, fakat en azından sokak serserileri (Kireçburnu çakalları) varmış yani canlı yaşamına dair bir kanıt diyebiliriz herhalde geceleri ortaya çıkıyorlar. :)

 
seni bir de haftasonu bekleriz o sahile :) yani yine acayip kalabalık gelmez belki ama bana öyle geliyor ahah.

valla sessiz sakin olmasını seviyorum ben sarıyerin. Şehirden çıkmadan istediğinde 30-40dkda metroyla taksime de gidebiliyorsun, kafanı da dinleyebiliyorsun. Neyse çok şeyetmiyim herkes bilmesin :p

Bu arada daha ilerisi, Büyükdere - Sarıyer merkez falan öyle değil.
  • rodriguez2  (02.01.18 22:47:38 ~ 22:49:11) 
Ulaşım ve pahalılık açısından.


  • empedokles  (02.01.18 23:03:57) 
Evler pahalı +1. Orada oturan arkadaşlarımın aileleri zengin hep. 7-19 falan yapıyorlar ki haftasonları da bağ, dağ evlerine falan kaçıyorlar.


  • mirafiori  (03.01.18 11:48:28) 
[]

İlk alkol deneyimi için tavsiyeleriniz

Bir ay sonra yaşım 21 olacak ve şu ana kadar bir yudum bile alkol kullanamadım o yüzden öncelikle kullanma, içme gibi tavsiyelerde bulunmazsanız sevinirim. Yanlış olsa bile deneyerek öğrenmek gerekir neticede ve zaten eninde sonunda ölüp hiçliğe kavuşacağımız için arada sırada içilen bir iki duble içki Ömer Hayyam'ın da dediği gibi yaşıyor olmayı hatırlatır.

Ön açıklamadan sonra kısaca belirtmek gerekirse 10-15 gün sonra ilk deneyimi tatmak istiyorum. Efes ya da Tuborg biradan başka bir şey gelmiyor aklıma? Aslında en çok kırmızı şarabı merak ediyorum ama onun için daha erken sanırım. Jack Daniels de uzun vadede merak ettiklerim arasında.

Ayrıca ağızda koku kalmaması için ne yapmak ne tüketmek gerekir? Öğlen 12-1 de içilen biranın akşam 7-8'e kadar kokusunun geçmesi gerekiyor evde tüketeceğim için. İşkembe çorbası kesin çözüm müdür?

Marka ve tür tavsiyenizi ve koku giderici takviye tavsiyenizi bekliyorum ☺

 
sampanya ic.


  • stavro  (01.01.18 19:07:57) 
Alkolü bol su ile tüketin. İlk anda abartmayın. Sevmediyseniz, sevmek için uğraşmayın.
Bol sudan kastım kocaman su üzerine azıcık alkol değil tabi, 1 birim alkol alıyorsanız 3 birim su için. (daha fazlası daha iyi)

  • kisa  (01.01.18 19:19:19) 
gözünde büyütme

ayrıca bir bira ya da şarabın kokusu 1-2 saatten fazla kalmaz, çorbaya falan gerek yok.
  • orpheus  (01.01.18 19:21:24 ~ 19:22:50) 
bara git barmenden tavsiye iste


  • idexo  (01.01.18 19:23:28) 
Merhaba. Alkol konusunda eksper değilim ama bir iki tavsiye vereyim.

Efes-tuborg içecek bir şey yoksa içtiğim biralar benim. normalden biraz pahalı, evet ama alkol zaten pahalı bir şey türkiye'de ve benim tek lüksüm bu olduğu için para harcamaktan pek çekinmiyorum. O yüzden, fıçı guinness birası satan bir yer'de guinness içmeni tavsiye ederim bira olarak. Guinness'e alıştığımdan beri tuborg ve efes bana çok asitli geliyor. Guinness'in koku derdi de çok olmuyor sanırım ama bundan emin değilim.

Beyaz şarap tatlı olur biraz, kırmızı şarap ekşimsi. Ve genelde tek başlarına gitmezler, kırmızı şarabın yanında peynir-kurutulmuş et iyi olur. Ben beyaz şarabı tek seviyorum gerçi :D Ama yarım su bardağına kırmızı şarap ve sprite koyarsan (limonlu gazoz işte) muazzam oluyor bence. şarabı eğer bir iki kadehten çok tüketirsen muhakkak su iç. hatta alkol aldığın akşamlarda bol su iç, baş ağrısıyla uğraşmazsın sonra.

viski içmiyorum ben, o konuyu pas geçiyorum.

Vodkadan uzak dur bence, çok saçma bir içki gibi geliyor bana hayatımda toplasan 3-4 kadeh içmişimdir bir türlü benimseyemedim.

Bunların dışında bu soruyu okuyan herkese önerebileceğim içki Metaxa, Yunan konyağıdır kendisi. Sek de güzel oluyor, kolayla karıştırınca da güzel oluyor. Ama metaxa çabuk çarpar, dikkat etmek lazım.


En güzel içki sevdiğin insanla içtiğin içki ama, alkole pek takılmamak lazım. Bazı insanlarla su içsen yarıyor :)
  • reavelyn  (01.01.18 19:27:51 ~ 19:28:11) 
@stavro'yu neden tiklememişsin bilmiyorum ama bence de şampanya iyi bir seçim.


  • giovanne  (01.01.18 19:32:23) 
Benim pek içki kültürüm yoktur ama Erdinger bira diyorum evde içeceksen. Migros'ta falan satılıyor. Marketlerde satılan biralar içinde tadı en güzel olan bu bence. Diğer birçok içkiye göre birayı daha rahat içersin ilk seferde.


  • ms brownstone  (01.01.18 20:36:04) 
alkol alacaksan su da içmeyi ihmal etme. Bir bira belki susuzluğunu etkilemez ama fazlaca içersen başın çatlar zannedersin. Bir de Nerede duracağını bil. Sağda solda düşen, sızanlar sınırını bilmeyenler. Ağzınla iç dedikleri kavram bu olsa gerek. Şu iyidir bu iyidir diyemem. Çünkü çok içmiyorum. Senede 1 litre bira veya rakı içmemişimdir.


  • ceyhan prensi adana  (01.01.18 20:43:53) 
Karadut şarabı al çok güzel, çok tatlı. Normal kırmızı şarap ilk içtiğinde kötü gelebilir. Tadı çok buruk şarapları seçme.


  • tahin pekmez yoğurt  (01.01.18 22:55:20) 
[]

2018 yılında okumayı planladığınız kitaplar neler?

Bu yıl içinde bitirmeyi düşündüğünüz kitaplar neler?




 
Babam beni şahdamarımdan öptü adlı kitabı aldım yeni. Siftahı bunla yapacağım.


  • goodyes  (01.01.18 02:55:08) 
the seventh sense.
homo deus.

sonrasında da biraz daha sistemli okumak istiyorum. ne konuda uzmanlaşmaya karar verip o konular üzerine belirli bir disiplin dahilinde okumak...
  • dave87  (01.01.18 03:33:12) 
Saatleri ayarlama enstitüsu var sırada, yeni başladım gibi


  • nucleon  (01.01.18 03:36:47) 
Uzun zamandır beklettiğim --> The German Genius : Europe's Third Renaissance, The Second Scientific Revolution and the Twentieth Century

bu kitap hep aklımda o yüzden sadece bunu söyleyebilirim şimdilik.
  • AlsterWasser  (01.01.18 03:39:38) 
www.goodreads.com

Bunlar aldığım ama okumadığım kitaplar. Birçoğuna başladım ama bitmedi, bir onları bitirmek istiyorum. Şu an Los Angeles yolu diye bir kitap okuyorum, ilk o bitecek. 52 kitap hedefi koydum bakalım başaracak mıyım.
  • i was made for you  (01.01.18 03:52:44) 
elon musk biyografi,
hemen hemen herşeyin kısa tarihi,
don kişot,
zorba,
quiet: the power of introverts in a .......
  • melodica  (01.01.18 13:28:10) 
[]

İlk ve son şiir denememin ifşası

Günün en amatör işini de biz paylaşım öyleyse :)


geçmişimiz karanlık hayaletlerle dolu
geleceğimiz beyaz hayaletlerden ibaret
biz şimdi ne beyaz ne karanlık hayaletleriz
biz şimdi gri şafakta doğmuş ölüleriz.

yıllarca bakıyor aynada bir yüz bir yüze
ayrılacaklar bir gün bir vakit birdenbire
ayrılık ki bir daha görüşmemek üzere
hiç tanışmamış olacaklar geçmişte.

 
Güzel, yazmaya devam lütfen :)


  • simderun  (31.12.17 23:55:05) 
üstat, kapalı ve açık anlatımlı şiir arasında sıkışmışsın. ya açık anlatımlı devam, ya da kapalı, metaforlarlar anlamı vermeye çalışan bir üslüpla devam. ikisini harmanlamak biraz üslüp işi, şaire karışılmaz bu konuda. içinden geldiği gibi devam. iyisin.


  • karlmarx  (01.01.18 04:38:07) 
[]

Sevgilisi olan kızlar niye 'sahibi olan canlı' gibi davranır?

Öncelikle her kız için değil ama gözlemlendiği kadarıyla istisnalar için de diyemeyiz, böyle bir kesim yok mu sizce de? Durumun direkt benimle alakası yok ama olursa da kendimi rahatsız hissederim, yani karşı cins demek ile çiftleşmek, öpüşmek koklaşmak gibi iğrenç istekler demek değildir. Kızlara bakıyorsun biriyle çıkar çıkmaz anında ayy benim sevgilim var artık konuşamayız ayy bu niye selam vardı benim sevgilim var ayy bu niye günaydın dedi benim sevgilim var yhaaa triplerindeler. Şimdi bunlara sahibi olan varlıklar benzetmesi yapmak evet hadsiz ve kaba bir tabir bile olsa sorarım size ne kadar yanlıştır? Edep diye bir şey vardır öncelikle, her erkeği "Ayy bu beni şey edecek" gözüyle mi bakıyor bunlar?

Eğer bu benim kafamdan uydurduğum saçmalığım ise yani çevrenizde hiç bu model canlı duymayıp görmediyseniz dikkate almayın dediklerimi özür dilerim.


 
Yaniti cok basit, Turk toplum yapisi. Araplar kadinlari kole - mal olarak gormus, Turkler de Araplarin bu kotu ozelligini almis. Kimi kadinlar da kendini toplumun onlari gordugu sekilde degerlendiriyor, 'sahibi olan canli' gibi.


  • Traveller  (31.12.17 21:15:58) 
erkekler de az abaza olmadığı içindir. her gün bi dünya iğrenç şey duyuyorum ve tiksiniyorum. kadınlar da %100 haksız diyemeyiz. böyle erkeklerin olduğu ülkede normal.


  • mehmed resad  (31.12.17 22:05:23) 
adı üstünde "kız".

bekaret durumunu tenzih ederek başlıyorum.bir kadınla kızı ayıran en büyük fark bilinçtir.

kız bilinci ve kadın bilinci olmak üzere 2 bilinç vardır.

bu bilinçler kendilerini çok belli ederler.

ergenliği bitmeyen dişi insan bireylerde bu tarz "ilgi açlığı"ndan mütevellit saçma davranışlar görülebilir.

kendini bir kişiye adama ve aidiyet duygusu kız bilinciyle bir araya gelince ortaya böyle davranışlar çıkıyor

durumu tamamen arap kültürü olarak tasvir etmek eblehliktir
  • regardless of what they say  (31.12.17 22:43:40) 
playing star again +1
aynı anda acetamin +1

  • pinkpeony  (31.12.17 23:18:21) 
Okumadım ama şöyle bir şey var, şu kısa hayatımda şunu öğrendim, hatunlat sahip olunma, birinin kanatları altına girme olayını çok seviyorlar. Alt kırılımlarını bilmiyorum.


  • [GODDARD]  (01.01.18 03:07:28) 
yakınlarda ortalama üstü güzellikte bir kız arkadaşın varsa bir kere instagram'dan gelen mesajları göstermesini istemeni isterim. belki biraz hak verirsin.


  • Apocalypse  (02.01.18 11:15:48) 
[]

Milli piyango büyük ikramiye çıktıktan sonra nasıl davranılmalı?

Çıkacağı yok ama hayal kurmak da parayla şansla değil ya... Hayal kuralım diyoruz fakat şunu alırım bunu alırım demekten önce ilk tespit anı çok önemli. Baktık bilete ve 15 küsür milyon lira çıkmış çeyrek bilete! ilk başta mideme bir bulantı giriyor bunu hayal edince ama sevinç değil korku bulantısı bu. Hemen aklıma mafyalar geliyor, bahsettikleri o mafyalar ya ailemden birini rehin alırsa? Ailem olmadı uzak akrabayı rehin alıp ya parayı verirsin ya öldürürüm diye tehditte bulunsalar, şimdi parayı versek bir dert vermesek bir dert hele sahiden öldürürlerse zaten başka bir dert...

Öte yandan ilk çıktığı anda anneye babaya haber verilmeli mi yoksa hiçbir şey olmamış gibi saklamalı mı bu haberi şimdilik? Ayrıca Notere ne zaman gidilmeli, amacım medyaya yansımadan halletmek bunun için kimlere müracaat etmeli ve onlar ne kadar komisyon isterler gizlilik için?

Bir de biletin arkasını tükenmez kalemle imzalamak herhangi bir soruna neden olmaz değil mi ikramiye çıkması durumunda?

 
15 milyon o kadar büyük bir para değil. o kadar atraksiyon düşünmeye gerek yok. çıkarsa güzel güzel harca işte.


  • anily  (27.12.17 23:33:27) 
Bu da iş görür zannedersem:
eksisozluk.com

  • m e b  (27.12.17 23:48:27) 
bana verirsen gerekli korumayı sağlarım :)


  • cok iyi yol  (28.12.17 00:25:45) 
6 ya da 8 ay beklenmeli zaten vergi işleri falan var, o arada da sakin sakin plan yapmak lazım..

daha dün okudum piyango talihlilerini, yoksa hızlı koşan at pokunda boğulur.
  • redeath  (28.12.17 07:47:17) 
Biletin arkasını imzala ad soyad yaz (ortak varsa yazılabilir)

Kimseye söyleme, (bir sırrın var ise avradına bile deme)

Tahsilata kendin gitme, bir devlet bankası ile anlaş. Senin yerine tahsil ederler, merak etme çuvalla para taşınmayacak, çek verecekler.
  • John Bloor  (28.12.17 09:22:50) 
[]

Kitap Ciltletme?

Okuduğum ve okuyacağım değerli kitapları koleksiyon yapmaya karar verdim onlarca yıl sonra bile elimin altında olmalarını istiyorum. Fakat öğrenci olduğum için haliyle ince kapak kitaplar ciltli kitaplardan çok daha uygun ve onları alıyorum aldığımda. Ancak gerçekten ciltli kitap başka bir şey, mesela elimdeki şu iki kitaptan ciltli olan kırmızı ile ince kapak olan beyaz arasında hatrı sayılır bir fiziksel fark var, kırmızının cildi çok kaliteli ve ben bu kalitede ciltler istiyorum genel olarak i.hizliresim.com i.hizliresim.com

Mesele şu, elimdeki böyle ince kapaklı kitapları şu kırmızı ciltli kitaba benzer hale getirmek mümkün mü? Kitap ciltletme hakkında hiçbir bilgim yok, böyle spiral cilt gibi değil de kırmızı kitaptaki gibi kaliteli ve uzun yıllar gidecek bir şey istiyorum, bir de kitabın ismi gözükmeli ama hem kapak kısmı gözüküp hem de ciltletme nasıl olur onu bilmiyorum. Şimdi değil ileride bu ciltletme işine gireceğim için toplu olur ve herhalde ciltli kitap ciltsiz kitap arasındaki fiyat farkından daha uygun olur?


 
Valla ben bunu vaktiyle Beşiktaş'ta birkaç kitapçıya sordum (matbaa kılıklı makineleri falan vardı hepsinin), ben de aynı sizin gibi kaliteli kapaklı ciltli bir şey istiyordum. Hepsinin önerdiği çok daha basit ve dandik şeyler. Çünkü bizim istediğimiz epey pahalı oluyordu. Şu an fiyatı hatırlamıyorum ama mesela ortalamada 10 kitap ciltletecekseniz 8 kitap parası istiyorlar gibi bir durum söz konusu.

Hadi fiyat çok caydırıcı olmayabilir ama beni asıl tedirgin eden, ikinci fotoğrafta gösterdiğiniz "HASAN ALİ YÜCEL - KLASİKLER DİZİSİ - LXI" yazısının fontundan tutun da hizalamasına, renk tonuna kadar orada çalışan -belki de çırağın, kim bilir?- ayarlayacağını düşününce vazgeçtim. Çünkü "kitapları bırak, 3 gün sonra al" kıvamında çalışıyorlar ve ben o kitapları ehil olup olmadığı hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı insanlara teslim edemem.

Beğenmedim mesela, ne olacak? İmla kurallarına uymadı mesela adam? Veya İngilizce kitap (ondan da vardı birkaç tane) başlığını nasıl yazacak/yazamayacak?

İşte tüm bunlar beni ciltletmekten alıkoydu. Tavsiyem, tanıdık bir ciltçi bulup hem fiyat konusunda sorun yaşamayın, hem de nazınız geçsin, gerekirse bilgisayarın başında siz olun.
  • gonion  (27.12.17 00:37:56) 
kendiniz cilt yapmayı öğrenin, zor bir iş değil. malzemeleri alıp ciltleyin.

gayet zevkli bir iş. fiyatta çok fark olmaz, ama cilt tam istediğiniz gibi olur.
  • babilbaligi  (27.12.17 09:09:28) 
[]

Sigorta girdi çıktı bedeli ne kadar?

Yaşım 21 e ulaştı ve daha önce hiç çalışmadım o yüzden emekliliğin geç olmaması için sigortalı gözüküp sonra ayrılma olayı aklımı karıştırıyor bu sistem eskisi gibi devam mı ediyor yani ne kadar erken gözükürse o kadar iyi? Öyleyse bir iş yerinde bir aylık işçi sigortalı gözükmek için ne kadar ödeme yapmam gerekir güya çalışıyormuş gibi gözükeyim ama çalışmayayım sadece işveren sigortalı göstersinler beni o parayı da ben vereyim amacım bu. Aslında devlet memuru olmak istiyorum ileride fakat yeni Türkiye'de partinin adamı olmadığın sürece imkansıza yakın olduğu için işi sağlama almak gerek. En büyük hayalim emeklilik ya da piyango çıkması.




 
603 TL sigorta primi var aylık, erken ödemede indirimi vs var (500 TL gibi) ama ne zamanz kadar emin değilim.

Bir demaaşından stopaj ödüyor işveren devlete, brüt asgari ücret ile net asgari ücret arasındaki fark kadar olması lazım. Birden fazla elemanım var ve ısk sık çalışan sayısı değiştiği için net rakam veremem.

3-5 ay önce olsa sigortalı gösterirdim seni, sigorta primi ödemezdin sadece stopaj öderdin.
  • John Bloor  (23.12.17 11:27:46) 
Devsm ediyorsa; istihdam seferberliğinden primlerini devlet öder. Senin para vermene gerek kalmaz.


  • insan kus misali  (23.12.17 11:34:10) 
Eğer amaç sigorta başlasın diye ise 1 gün yapman dahi kurtarır, 1 aya gerek yok


  • filipis  (23.12.17 12:29:04) 
Is veren icin bir risksin maalesef, hani kotu niyetle soylemiyorum Allah korusun mesai saatinde yolda basina is gelse is veren sorumlulugu cok ciddi oranda.

Gir bir cafeye ya da mc donalds’a 15 gun calis, ya da 1 ay calis, istifa et, zaten sigortani yapacaklardir, en temizi.
  • pietro  (23.12.17 13:24:36) 
[]

Yok olma düşüncesinin kafa yedirmek yerine huzur vermesinin sebebi?

Yok olmak yani hiçliğe karışma, hiç doğmamış olma fikri normal şartlarda korkunç gelmelidir fakat neden bilmem son dönemde oldukça huzur veriyor bu düşünce? Belki çoğu kişide böyledir, bunun psikoloji bilimince asıl sebebi nedir sizce? Yaşamın en güçlü şeyi yaşama içgüdüsüdür ve bu güdü yok olma güdüsünden nefret eder, Hiçliğin düşmanıdır. Buna rağmen insan nasıl olur da Hiçliği arzular, en azından huzurlu görür? İnançlıyken yok olmanın müthiş korkunç ve tüylerim ürpertici bir şey olduğunu düşünürdüm, şimdi ise bu fikir beni çıldırtmadığı gibi kabullenmiş durumda adeta bünye. Ama şöyle bir çelişki var en yakınlarımın, misal annemin babamın ölünce yok olacağın düşünmek gerçekten tüylerimi ürpertiyor, düşünmek bile istemiyorum çünkü ruhum çekiliyor sanki. Bu gizli bağlılığın özgürlüğümü elimden aldığını biliyorum fakat böyle gelmiş böyle gidecek, asıl mesele günün birinde gerçek olduğunda o durum yani onları kaybettiğimde nasıl yaşayacak bünye? Doğanın kanunu bencillik değil miydi, gen bencil değil miydi? Halbuki benim yok olacak olmam beni pek sıkıntıya sokmuyorken duygusal bağ kurduğum kişilerin ölmeyeceğini öteki dünyaya gideceğini düşünüyorum tanrının ölmesine rağmen diyorum ki onlar ölmedi, küçükken yanı başımda olan anneannem yok olmuş olamaz o şu an bekliyor mahşeri.. Yani belki de geçmişte fazla inançlı olduğum için bir yanım sanki hâlâ kopamamış psikolojik olarak?

Fakat belki de sahiden gen bencildir ve tüm bunlar bencillikten kaynaklanıyor? Ben acaba onları kaybetmeye mi acı duyacağım yoksa onların bendeki alışkanlığına yani bende uyandırdıkları duygulara mı? Ben yok olunca acı duyma olayı mümkün olmayacağı için mi yok olacak olmama çok takmıyorum acaba? Yine de... Keşke gizli bir bahçede akan ve içenin ölümsüz olduğu bir su kaynağı bulsam da ben ve sevdiklerim ölümsüz olsak.. Ölüm güzel bir şey, hiçlik huzurdur ve intihara yatkın olmadığım söylenemez ama yine de ölümsüz olmak istiyorum. Yaşamak... Nefes almak... Göğün ucunda ya da yerin dibinde bir kafeste olsa bile... Aslında hiçlik huzur vaat ediyor, doğmadan önce ne sorunum derdim vardı ki öldükten sonra olsun? Hiçlik huzurdur, mutluluktur, erdemdir evet, evet ama yine de... Acı çekmek, yaşam denen işkenceye katlanmak hoşuma gidiyor sanırım. Yaşamı sevmek başlı başına sadomazoşist bir eylem olmalı ve acıdan zevk alıyoruz içten içe?

"Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez."

 
buddha'nın öğretisini anımsattı. yani bu dünya yaşamının özündeki şey acıdır, acıyı yaratan ise bağlılık ve arzulardır. acıdan özgürleşmenin tek yolu ise aydınlanmadır.

şöyle bir teori duymuştum; islam ve hristiyanlık gibi dinlerin cenneti vaadetmesinin sebebi geldiği coğrafyalarda fakirliğin hüküm sürmesi, bundan farklı olarak budizm gibi dini bir öğretinin hiçlik gibi birşeyi vaadetmesinin sebebi de maddi anlamda daha varlıklı bir topluluğa hitap etmesi.

yani bu dünyadaki birçok zevki tatmış, birçok şeyi deneyimlemiş bir insana cenneti vaadedersen ona pek bişey ifade etmez. hiçlik, boşluk vb. şeylerse anlamlı gelir. çünkü yaşantıya doymuştur, huzuru bunlarda bulabilir. böyle birisi için en dehşet verici olan şey ise tekrar tekrar dünya yaşamını deneyimleyecek olma ihtimalidir. ama bunları da hayatı fakirlik ve zorluklar içinde geçmiş birisine söylerseniz hiçbir şey ifade etmeyecektir.

belki gidilen yer aynı, ama herkesin orayı deneyimleme şekli farklı. hatta cennet ve cehennemin bile mekansal olarak farklı yerler olmadığı, herkesin farklı deneyimlediği tek bir yer olduğu da söylenir. birçok anlatıda cennet ve cehennemdekilerin birbirleriyle konuşabilmeleri de bununla ilgili muhtemelen.

bonus: eksisozluk.com
  • gloomystorm  (21.12.17 02:18:53) 
basliga cevaben yaziyorum: yok olmak tecrube edilebilir birsey mi de bu kadar gevezelik? olmek deneyebilecegin birsey degil yani; geri gelip nasil birsey oldugunu anlatamazsin. bunalim hayat tarziniz filan olmasin, ya... o yoldan bir yere cikamazsiniz. intiharsa baska memlekete gidip baska is yapmak da bir cesit intihar. olmek sart degil. maalesef bos felsefeden hoslanmiyorum. selamla,


  • e haliyle  (21.12.17 02:55:55) 
[]

Memnun kaldığınız İngilizce kursu tavsiyeniz?

Istanbul Avrupa yakası için ama Kadıköy olursa da fark etmez önemli olan Türkçe eğitim olması yani ingilizce grameri ingilizce değil türkçe olarak anlatmaları ve grameri iyi öğretmeleri. A1 seviyesindekiler için İngilizce ingilizceyle öğrenilmez en azından gramer olarak zaman kaybı olduğunu düşünüyorum pandomim gösterisinden başka o yüzden türkçe ve Türk öğretmen şart.




 
Avrupa'da ITI, British Side, Besiktas AMerikan Kultur. Bence kalitesi de yazdigim sirada gidiyor.


  • Traveller  (16.12.17 13:36:37) 
kayıt olmayı düşündüğün kursun bi dersine girmeyi rica et. ben böyle karar vermiştim


  • sttc  (16.12.17 16:02:11) 
[]

Peki ya Ölüm Güzel bir şey ise?

Bazı geceler yoğun duygular duyar insan ve sabah uyandığında bu duygulardan eser kalmaz, sanırım o yoğunluk anındayım ve psikoloğa gitmeyi istemediğim (çekindiğim) için içimi öylesine dökeyim dedim. Galiba insan aynı zamanda bir şekilde var olduğunu duyurmak istiyor. Vaktiniz varsa şunu dinlemeniz tavsiye edilir youtu.be

Peki ya Ölüm Güzel bir şeyse? Bazen diyorum nedir bu yaşam, nedir bu uğraş ve ne için? O vakit çocukluğum karşı çıkıyor, ailen ve sevdiklerin diyor. O zaman diyorum, peki ya bir gün onları kaybettikten sonra, ne için yaşamalı o ızdırap ve acıyla? Zevk diyor hâlâ içimde var olan hedonist yanım, lokum gibi kanlı etin verdiği keyif ve her türlü eğlenceli şey için, kitaplar için ve filmler ve cinsellik için diyor içimdeki hedo canavar. O zaman diyorum, peki ya her şeyden keyif alamaz olacağım bir döneme girersem, nedir beni metronun önüne atmaya engel olacak? Ve karanlıklardan bir ses geliyor, bilinmezlik! diye bağırıyor...

Evet, yeme içme okuma izleme aşk meşk gezme tozma aile sevgi.. Evet belki güzel şeyler, ama zamanın korkunç büyüklüğü karşısında dünyanın tamamı okyanus olsa saydığım tüm bu şeylerin okyanusta bir kum tanesinin milyonda biri kadar anlamı kalmaz. Ölüm ya da yok oluş, hiçlik, sonsuz huzur, doğmadan öncesi...

Bir yanım diyor ki dolu dolu yaşa, özgür yaşa, yaşamış ol çünkü hiç doğmamış olanlara haksızlıktır yaşamı yaşamaman. Fakat sonra öteki yanım şunu soruyor: 16 Aralık 2451 yılında ya da 23 Mart 3894 yılında ya da bundan tam 10 milyon yıl sonra tüm bunların, tüm bu patırtı gürültünün, tüm bu zevklerin, keyiflerin, ailenin, aşkın, okumanın, müziğin ve diğer herhangi bir şeyin; NE ANLAMI KALACAK??

İşte, o zaman bundan 100 sene öncesi aklıma geliyor. Ya da 1453 yılı, ya da haçlı seferleri, Büyük İskender in yaşadığı zamanlar veya Sokrates dönemi. Daha da önceleri, mağara adamları aklıma geliyor, mağaradan öncesi ağaçlarda yaşayanlar aklıma geliyor. Dinozorların dönemi aklıma geliyor, onlar olmasaydı olmazdık böyle küçük fakat daha da öncesi, denizin dibinde gözsüz akılsız dünyadan bir haber yaşamdan bir haber olduğumuz zamanlar aklıma geliyor.

İşte! Ben hepsinde vardım, biz hepsinde vardık! 1453 yılında Fatih ile birlikteydik, 1 milyon yıl önce belki ağaçlarda yaşayanların yanındaydık. 100 sene önce de vardık, 100 sene sonra da var olacağız. Milyon sene önce de vardık, milyon sene sonra da var olacağız!

Çünkü "coğrafya kaderdir!" ve bizim memleketimiz, bizim nihai memleketimiz uçsuz bucaksız sınırsız sonsuz bir denizdir, o denizin adı HİÇLİKtir. Ve denizde anlık bir köpük belirir tıpkı geminin ardından bıraktığı denizde oluşan anlık köpükler gibi. İşte o köpük bu yaşam dediğimiz şey değil de nedir? Bir anlık bir gaflet, bir anlık bir göz yanılsaması ama insana zevk veriyor bu görüntü! Fakat bütün köpükler gibi dağılmaya mahkum oluyor ama özünde bakarsak aslında hiç dağılmıyor, hep ve daima denizin bir parçası yani aslında denizin ta kendisi olarak varlığına devam ediyor!

Öyleyse diyorum ki aslında bir yanılsamadan ibaretiz. Bunlar aklıma birer parıltı gibi geliyor ansızın, belki de öz vatanım olan Hiçliğin bir etkisi. Bazen diyorum ki ben dünyanın en yalnız ruhlu insanıyım, zaten hep yalnızlığa itildim bu da ruhumu körükledi ve sevdirdi yalnızlığı sonra da teselli olsun diye kendini yalnız ruhlu ilan etti aslında hepsi palavra. Fakat sahiden de ben bu dünyanın insanı değilim, bu çağın bu yapılanmanın bu komplonun bu sistemin insanı değilim. Yalnızlık sahiden de ruhumu çekiyor ve belki de yalnızlığa mahkum olmam aslında ruhumun hiçlik ülkesinden kopamamış olmasının bir etkisi tıpkı doğum sırasındaki kordon bağı gibi sanki görünmeyen bir bağ tam olarak kopamamış bir hata olmuş hiçlikle benim aramda. Tam olarak o bağı koparmış olarak dünyaya gelenler söylediklerimi anlamayacaktır belki ama ben inanıyorum ki o bağ tam olarak kopamadan dünyaya gelmiş insanlar var benim gibi.

Ben aslında yaşam dolu bir ölüyüm. Benim intihar mevzusu bedeni değil ruhi. Yaşarken ölmek, ruhu öldürmek, kendini soyutlamak ve belki de ruhu ateşe verip küllerinden doğmaya çalışmak. Fakat içimdeki hedonist ruh beni yaşama çok güçlü bağlıyor, öteki realist tarafım ise yaşamdan koparmak istiyor beni, bu ikisi aslında güzel bir denge oluşturuyorlar fakat birisinin ağır basması daima büyük bir sorun oluyor. Belki realist taraf haklı ama onun canı cehenneme, sahiden de yaşamı dolu dolu yaşamak gerekir ölmeden önce çünkü neden olmasın? Ama...

İşte ama'lar o kadar çok ki...
youtu.be

 
Shakespeare'e ait şu iki tiradı da buraya bırakayım,

Bu er geç olacaktı, bu haber bir gün gelecekti.
Yarın sonra yine yarın, yarın
diyerek küçük adımlarla ömrün son hecesine kadar
ilerleyecektir zaman. Ölüm yolunda ilerlerken bütün
dünlerimiz, geçmiş günlerimiz, sersemlere ışık tuttu.
Sön, kısacık mum, sön!
Ömür bir yürür gölge;
zavallı bir kukla ki
sahnede salınıp çırpınarak saatini dolduruyor,
sonra bir daha adı duyulmuyor:
Bir aptalın anlattığı
bir masal bu;
sırf gürültü, patırtı;
bir anlama geldiği de yok. (Macbeth)


Ölmek.
Ne ki ölmek zaten ya?
Ölmek.
Ölmek uyumak sadece.
Düşün ki yalnız uykuda bitebilir bütün acıları yüreğin
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun..

Uyumak.
Ama düş görebilir insan uykusunda
Çok kötü.
Çok kötü.

Çünkü o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Öyle düşler görebilir ki insan.
Bir düşünsene.

Ama işte bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Yoksa kim dayanabilir ki zamanın kamçısına
Zorbanın kahrına gururun çiğnenmesine sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
Kim dayanabilir...
Kötülere kulluk etmesine iyi insanın.
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken, kim dayanabilir?
Kim ister ki bütün bunlara katlanmak?

Ağır bir hayatın altında inim inim inleyip ter dökmek.
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa...
O kimsenin gidipte dönmediği
O bilinmez dünya
Ürkütmese bu kadar yüreğini...

Kim dayanabilir?
Bilinç.
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi.

Düşüncenin o soluk ışığı bulandırıyor o gönülden gelen doğal rengini.

Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip sırf bu yüzden bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar. (Hamlet)
  • siyah giyen adam  (16.12.17 00:07:12 ~ 00:08:17) 
Senin de bildiğin bir alıntı yapmak istiyorum:

"Today a young man on acid realized that all matter is merely energy condensed to a slow vibration, that we are all one consciousness experiencing itself subjectively, there is no such thing as death, life is only a dream, and we are the imagination of ourselves."

Bill hicks
  • rahip janick  (16.12.17 00:58:26) 
ah o amalar yok mu o amalar, her gece kafamı tırmalar.


  • eksimeksi  (16.12.17 01:35:14) 
bence bu düşüncelerini bir yere kanalize et. kimi işidci olup insanları katlediyor, kimi manastıra kapanıyor, kimi de yazıyor çiziyor. bu karanlık demeyelim ama olumsuz, negatiflik yer bitirir insanı. büyüklerin "çok düşünme", "çok okuma" diye uyardıkları bu işte.

bir şeyler yaz ya da çiz. olumlu ve seni mutlu edecek bir yaratım yaparsan bu seni de tatmin edecek.

emekli adam "bu ak (onun deyişi ak) parti iktidarında iki ev aldım" diyor yanındakine otobüste. ben de ona bakıp acıyorum, dayı bu yaşta çalışıyor diye. kendine acı sen sersem! ye, iç, eğlen, gez, oku, paylaş. sixtir et.
  • runagain  (16.12.17 01:37:45) 
[]

Star Wars Rogue One izlemeden The Last Jedi (8) İzlenir mi?

4-5-6-1-2-3-4-5-6-7

Sırasıyla izlemiştim geçtiğimiz senelerde. Rogue One spin of olduğu için izleme fırsatım olmadı şimdi onu izlemeden serinin sekizinci filmi The Last Jedi yi izlesem kurgu bağlantıda kopukluk olur mu izlerken yani hikayede anlamadığım önemli yerler?


 
rogue one ayrı bir film, dolayısıyla izleyebilirsiniz.


  • evde liyakat kalmamis  (15.12.17 12:19:32) 
hiçbir şey olmaz.

rogue one, revenge of the sith ile new hope arasında bir hikaye. şu anki olaylar ile bir bağlantısı yok.
  • cay koy geliyorum  (15.12.17 12:32:00) 
evet izlenir, rogue one bir ara film.

ama musait bir vaktinde rogue one'i da izle mutlaka, sahane cunku.
  • fragile lady  (15.12.17 12:42:37) 
seride zaman akışı şöyle:

1-2-3-çekilecek han solo filmi-rogue one-4-5-6-7-8-9

rogue one 3'le 4'ü müthiş bağlıyor. çok da güzel bir film. ama zaman akışı açısından 7'ye 8'e hiç bir etkisi yok. 8'i izlemiş olarak söylüyorum.
  • kfk  (15.12.17 12:47:21) 
[]

Kedi beslemenin yılda 1000 liradan fazla gideri mi var?

Uzun zamandır yavru kedi besleyip büyütmek istiyordum astım olmama rağmen psikolojime iyi geleceğinden dolayı ve sevdiğim için. Fakat yılda 1000-1500 lira masraf çıkıyormuş? Maması aşısı bakımları veterineri vb eğer sahiden bu kadar masraflıysa öğrenci olarak iptal etmek zorunda kalacağım bu hayali, sizin varsa yılda yaklaşık ne kadar gidiyor?




 
çok değişken bir miktar bu. 800-1200 arası yıllık bakımı tahminimce.

temizmama gibi bir markadan da satın alabilirsin çok daha pahalı markadan da.
  • mezarkabul  (14.12.17 12:46:33) 
Evet o civarı hatta alınan mama, gidilen veteriner kalitesine göre daha fazlasını da bulabilir.
Astım, maddi durumlar ve öğrencilik gibi 3 negatif etken varken hayvan sahiplenmemenizi öneririm.

  • buff  (14.12.17 12:55:13) 
ben öğrenciyken sokaktan kedi sahiplendim. öğrenci halimle hiç belimi bükecek bir masrafı olmadı.

buradaki kedi sahipleri hönkürecektir belki ama o önerilen bütün aşıları yapmasan da bir sorun olmuyor. önemli olan parazit. eğer parazit hapı verirsen onun sana 3-4 ayda bir 20-30 lira masrafı olur. paraziti aşı olarak yaptırmak istersen de gene 3-4 ayda bir 40-50 lira civarı. onun dışında, yetişkinlik döneminde aylık 2 kiloya yakın mama yer onun da masrafı aldığın mamaya göre değişmekle beraber 50-80 lira olur. kumuna da ayda maks. 15 lira gider.

muhtemelen kısırlaştırman gerekir, uygun fiyatlı bir yerler ayarlayabilirsen dişi kedilerin kısırlaştırma ameliyatları 400-500 lira civarlarında. erkek kedilerde bu miktar çok daha az, yarısı falan.

hastalanabilir, benim iki kedim de hayatları boyunca 1'er kere ciddi hastalandılar. böyle durumlarda ameliyat, özel mamalar, veteriner masrafları falan derken birden 1000-1500 liralar vermen gerekebilir. ama dediğim gibi bu sık olan bir şey değil.

dolayısıyla yıllık masrafı 1000 liranın biraz üstünde olur evet ama aylık olarak çok bir şey değil yani.
  • istanbul kanatlarimin altinda  (14.12.17 12:58:37 ~ 12:59:29) 
İlk yıl kısırlaştırma ve karma aşı masrafları olacağı için bu meblağ doğru olabilir. Benim yaşları 7 ile 3 arasında değişen 4 kedim var. 1500 TL'yi geçmiyordur yıllık harcamam.


  • auroraaurora  (14.12.17 13:12:33) 
Yılda 1000 lira gideri olur ama bir de hasta olma ihtimali var.

2011'de bir defa ameliyat oldu, 1400 lira gibi bir şey ödedim. Yine 2014'te idrar yolu enfeksiyonu geçirdi, bir süre veterinerde kaldı, oraya da 600 lira gibi bir rakam ödemiştim.

Senin kedin hiç hasta olmayabilir de, bunu önceden bilemezsin. Bunlara hazırlıklı olman lazım.

Bu bir de tekir kedi, cins kedi de değil. Cins kedi alırsan onların masrafı biraz daha fazla olabilir.
  • hayirsiz  (14.12.17 13:27:50 ~ 13:31:41) 
çok değişken +1
aşılara hep gerek olmayabiliyor fakat kısır kedi mamaları bir hayli yüksek fiyatlarda. kedinizin başına bir şey geldiği vakit bunun ameliyatı, röntgeni vs. gibi harcamalar çıkar. fakat yılda 1200 minimum gider.

  • rakicandir  (14.12.17 13:35:03 ~ 13:35:30) 
hastalanırsa o 1500 TL'yi ve daha fazlasını tek seferde ödersiniz. çok şükür, bizim kedi sağlıklıydı. ilk sahiplendiğimizde bi parazit kustu. o korkuyla veterinere teslim ettik, 1 hafta gözetimde kaldı. o süreçte sanırım 800 TL civarında bir para harcadık. kedisi olan arkadaşlar bilir, parazit (özellikle bizim gibi erken tespit edildiğinde) nispeten önemsiz bir hastalıktır.

bir arkadaşımın kedisi anemiyle uğraşıyor. arkadaşım yok bütçesiyle 3000 TL civarı masraf yaptı. daha da devam ediyor. allah göstermesin, çok zor süreç.

ama her kedi hastalanacak diye bir durum yok. özellikle de dışarı bırakılmayan ev kedilerinin, sahiplenildikten sonra parazit kapma, lösemi olma vb. ihtimalleri çok düşüyor.

bizim kedi şu an (nazar değmesin) sağlıklı. 54 TL'ye matisse marka mama alıyoruz, bir ay gidiyor. kumu da sanica (25 TL). daha ucuz mamalar ve kumlar da oluyor. yapacağınız tercihlere göre (ne sıklıkla kum yenilenecek, ne kadar kaliteli mama alınacak, kum ve mama avantajlı büyük paketlerde alınacak mı vb.) aylık masrafınız 20 TL - 80 TL arası değişecektir. mama ve kum dışında almanız şart olan bir şey yok. tüylerini kusmasın isterseniz malt macun, biraz daha sağlıklı olsun isterseniz multivitamin, tüylerini az döksün isterseniz güzel bir fırça/tarak, ortalığa kum saçılmasın isterseniz kapalı tuvalet kabı veya değişik oyuncaklar da alabilirsiniz. ama dediğim gibi şart şeyler değil ve hepsinin ikamesi var (sağlık sebepleri hariç).
  • starborn  (14.12.17 13:58:46 ~ 14:00:18) 
astımsanız bence doğru bir tercih değil. giderden ziyade hastalığınız azacağı için azap dolu günler geçireceksiniz ve dayanamayıp kediyi sahiplendirmeyi deneyeceksiniz.


  • dedimmidemedimmi  (14.12.17 14:13:11) 
mama ve kum konusunda ucuza kaçmak daha pahalıya gelebiliyor.
mümkün olduğunca iyi mama ve kum al derim, ayda yaklaşık 100 liraya gelir evet.

  • yalnux  (14.12.17 14:15:36) 
[]

Paribu Vs btcturk farkları?

Öğrenci usulü üçyüz beşyüz lira gibi çok ufak rakamları denemelk atmak istiyorum bitcoine fakat hangi site karar veremedim bunların alt sınırı var mı mesela paribu en az 1000 lira filan mı kabul ediyor bitcoin almak için?




 
btcturk en az 1.000tl istiyor ama paribu'yu bilemiyorum.


  • hopeless  (12.12.17 05:31:08) 
paribu 500 istiyordu sanırım


  • stanley weber  (12.12.17 10:23:17) 
Paribu onaylı üyelik alırsan en az 100 tl.Onaylı üyelikte kimliğin fotosunu yollayarak alınıyor


  • basubadelmevt  (12.12.17 10:29:33) 
[]

Daha önce devlet psikoloğuna/psikiyatriste giden oldu mu?

Özele gitme imkanım yok ancak devlet hastanelerinin vurdumduymaz tavrı ve kalabalık olduğu için aceleci tavrı beni kuşkulandırıyor. Hayattan koparak intihara meyilli hale geliyorum ama kendime zarar vereceğimi sanmıyorum sadece yaşayan ölülük bu, hayattan kopma. O yüzden ne yapacağımı şaşırdım sizce üniversitenin psikolojik danışmanlığı devlet hastanesinden daha mı yardımcı olur? Gidersem SSK okmeydanı ya da Şişli etfal olur ama ist içinde sizin tavsiye ettiğiniz, hastaları koyun ve rakam olarak görmeyen bir devlet hast doktoru varsa pm beklerim




 
daha önce anlatmıştım, ben birkaç kere gittim birşey yok diyip geri gönderdiler. Bir tanesi, baskılarımın üzerine ''burası da sonuçta devlet hastahanesi imkanları belli'' demişti.

Bu psikolog ve psikiyatr olaylarında işin dr.house'unu bulmak lazım. yoksa kalp doktoruna gözüm ağrıyor deseniz size ne diyecekse bu doktorların geneli de ne söylerseniz size o şekilde davranıyor. tabi bu naçizane benim fikrim.
  • mete kudur  (10.12.17 01:54:51) 
Devlet hastanesi psikiyatri bölümüne gittigimde her seferinde her şeyi en baştan anlatıyordum ve bu beni daha çok yoruyordu.

sonra üniversitenin psikiyatri bölümüne gittim tedavi bitene kadar rahat ettim.

İstanbul için hangi hastane iyidir bilemem.
  • brnbrs  (10.12.17 01:55:15 ~ 01:57:50) 
genelde ilaçı dayayıp gönderiyorlar diye biliyorum.


  • herhaltibiliyoring  (10.12.17 02:05:03) 
Ben de gitmiştim. İşe yeni başladığım sıralardı. Ofistekiler beni deli ediyordu. Her şey ve herkesten nefret etmeye başlamıştım. Doktor da sorunlarımı küçümseyip, beni suçun bende olduğuna ve olayları abarttigima ikna edip yollayınca iyice gıcık oldum herkese. Devlet doktoruna gidersen böyle dönersin işte dedim. Aradan bikaç yıl geçti, ben işe alıştım ve şimdi diyorum ki; doktor gerçekten doğru tespit yapmış.

Bence gidilebilir.
  • soyut park  (10.12.17 02:07:40) 
Anladım teşekkür ederim cevaplarınız için sanırım en doğrusu gitmemek, boşa yorulmaya ve hayal kırıklığına hiç gerek yok bu çökmüş psikolojide. Belki Üniversitesinin danışmanlığına uğrayabilirim utangaçlığı yenersem. Yine buradan İyi Hissetmek adlı kitap önerilmişti, onu da okuyacağım ilk fırsatta. Sanırım kendi omzuma tırmanmak zorunda kalacağım hayatta kalabilmek ve yükselebilmek için. Ama yine de kendini yakmadan nasıl küllerinden doğar ki insan. Zor ama yine de denemeye değer çünkü galiba bir daha bu yaşama gelemeyeceğiz, yok oluş varsa huzur vardır peki niye tünelin sonunda huzur varsa uzatır insan bu işkenceyi? Ah bilinmezlik...


  • siyah giyen adam  (10.12.17 02:10:19) 
üniversitedeyken gittim, hiç memnun kalmadım. konuşmaya üşenen tipler, zorla oraya oturtulmuş da maaş veriliyor beyzadelere...

10 saattir ayakta eşşekler gibi çalışıyorum ve müşterilere prens/prenses gibi davranıyorum. kimse, "ama çalışma şartları bik bik" demesin. beğenmiyorsa çalışmasın orada. ihtiyacım var ve çalışıyorum, ayaklarım su topladı. keyfimden değil herhalde...

sözlüğü kurcala bir de, belki şuralarda bir yerde "yol kenarında bir çalı olacaksan en iyisi sen ol" tadında bir idealist, bir insan evladı kalmıştır. aldığı parayı hak etmek için çabalayan, her şeye rağmen...
  • runagain  (10.12.17 05:56:53) 
4-5 farklı devlet hastanesi psikiyatri bölümüne gittim. hepsinde tüm derdimi dinlediler, konuştular. sıkıntı yaşamadım açıkçası ve hepsinden memnun kaldım ben.


  • kivanc1  (10.12.17 11:14:02) 
[]

500 TL bütçeye fotoğraf makinesi öneriniz?

Gezip gördüğüm yerleri net bir şekilde çekecek, doğa fotoğrafları ağırlıklı bir makineye ihtiyacım var, ikinci el de olabilir ama en fazla 400 500 lira bütçe o bile zor ancak bir aylık kyk kredisini yatırmaya değer uzun vadede. Sizin tavsiyenize açığım çünkü fotoğraf makineleri hakkında hemen hiçbir bilgim yok




 
cep telefonuyla çek gitsin. mutlaka makine alman şart mı?

eminim cebinde 5s ayarında bir telefon varsa alacağın 500 liralık kameradan daha iyi fotoğraf çekersin.
  • idexo  (09.12.17 23:38:12) 
[]

İngilizce neden bu kadar kaba bir dil?

Güzelim Türkçenin gözünü seveyim. En azından "sen" ve "siz" kelimeleri adam akıllı farklı sözcükler. İngilizce'de you ikinci tekil ve ikinci çoğul için kullanılırken Türkçede siz ikinci tekil ve çoğul için kullanabiliyor ancak ikinci tekil için sadece sen yeterli ve bu da ancak samimi olduğun insanlarla olur, olması gerekir en azından.

Şimdi İngilizce konuşurken hiç tanımadığımız yeni tanıştığımız birine karşı You ifadesi geçen cümle kurduğumuzda karşı taraf "sen" olarak anlamayacak mı? Oysa ben belki "Sizin favori renginiz ne" sormak istiyorum ama karşıdaki bana "Are you favorite color?" dese "Senin favori rengin ne?" diye anlarım.

Kısaca eğer sen ve hitap kelimesi sizi ayırmanın yolu yoksa bir dilde, o dil kabadır. Zaten ingilizler soğuk bir millet, kibar olmamalarına şaşmamak gerekir. Ama ben yine de inanıyorum, ortadoğu Arap bedevi kültürünü buram buram içine doldurmuş Türkçe'den daha kaba bir dil olmasına aklım mantığım el vermiyor.

 
Bence senin anlamanda sıkıntı var, what are you?


  • gozu acik sevisen yahudi  (06.12.17 01:14:57) 
"You" zaten sen demek degil, siz demektir. Eski Ingilizcede sen (thee) anlaminda da bir sozcuk vardi. Sen kalkti ve herkes birbirine kibarca konusmaya basladi.

Simdi Turkcede herkes birbirine siz demiyor, simdi senin mantigina gore Turkce kaba bir dil.

Mantik hatani anlattim, konu kapanmistir.
  • Traveller  (06.12.17 01:17:25) 
Sir falan de cumlenin sonunda ne bileyim


  • soyut park  (06.12.17 01:18:39) 
yukarıda açıklamışlar zaten.
sen çok yanlış gelmişsin kardeş :)

biri caps alsın silinebilir.
  • herhaltibiliyoring  (06.12.17 01:19:15 ~ 01:34:44) 
jajsksa bence boyle efsanevi degerlendirmeler yapmadan once temel duzeyde ingilizce ogren sen. are you favorite color ahanssmskkskam


  • der meister  (06.12.17 01:23:55) 
Öğrenme hacı ingilizce dil mil değil boş ver.


  • i was made for you  (06.12.17 01:26:16) 
Mantık bayağı yanlış ya. Almancada du sen demek. Sie siz demek. Hatta Sie her yerde baş harfi büyük yazılır. Öyle bir saygı söz konusu. Yani Almancada sen ve siz ayrımı var ama Almancayı kaba bir dil olarak görür çoğu insan. Bir dilin kaba olmasını sen ve siz ayrımı olmasına indirgeyemeyiz bence. Sen hazırlık okuyordun bildiğim kadarıyla. Bence fazla kurcalamadan öğrenmeye bak. Kafanı kendine kendine karıştırıyormuşsun gibi geliyor. Are you favorite color diye bir şey de yok. What is your favorite color? doğrusu. Bunlarda hata yapma. Bunlar çok çok temel konular.


  • dissendium  (06.12.17 01:30:26 ~ 01:30:55) 
adamlar pragmatik işte. dünyanın geri kalanı şimdi bu adama sen mi desem siz mi desem, nasıl olur ki abes kaçar mı sen desem vs. vs. düşünüp dururken, almışlar başlarını yürümüşler.


  • dafaisss  (06.12.17 01:34:56) 
Bak kardeşim.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olman evvela insanı irrite eden bir şey.
Hayatında kaç tane ingiliz tanıdın da soğuk kaba insanlar olduğu çıkarımını yaptın?

Ben 2012'de Kıbrıs'ta bir sene ingiliz barında çalıştım. %90 müşteri ingilizdi. Kalan da rus, yerli kıbrıslı ve Türk'tü.

En boktan müşterilerim hep rus oldu, sonra Türk sonra, kıprıslı en son ise ingiliz. Adamlarda nezaket var, medeniyet var. Sen şimdi 1000 yıllık medeniyet diye geçiniyorsun belki ama senin bu topraklarda medeniyet gördüğün ilk zaman cumhuriyet yılları. Adamlar evet dünyayı sömürdü ama medeniyet denen şeyi kendi toplumları üstüne inşa ettiler. Bugün nezaket kurallarının büyük kısmı batı kökenlidir batı demenin büyük kısmı da ingiliz demektir. Seni sizi geçecen o yüzden.
  • bos gezenin bos ustasi  (06.12.17 01:41:27) 
duyuruyu favorilerime ekledim. lütfen silme.


  • sen git ben geliyorum  (06.12.17 01:46:16) 
evet hatta fuck you diyince sikeyim sizi demiş oluyorsun.

(sikeyim)sizi lanet olası ezik ve küçük sikkafalı japon askeri, üzerime şarap döktünüz!
oh üzgünün söğ ama siz de o koca götünüzle nasıl da hemen garsonun dibinde bitiverdiniz? evvela ben sizi sikeyim.
di mi leydiiz first diyoğsağn
(kültür karambolü oldu ama anladınız durumun vahametini, sizi siyah giyen adam.)

edit2: işbu cevapta gömüş yoktur, diğerlerini bilemem. daha kibar veya kaba olmak bu kadar basit değil diyorum yani.
  • godoşu beklerken  (06.12.17 03:15:33 ~ 08.12.17 03:07:56) 
İngilizler zaten soğuk ve kaba millet mi sjsjsjsjsjsjjs are you favorite color mi sjsjsjsjsjjs


  • anneboleyn  (06.12.17 03:26:31) 
Adamı bu kadar gömmeye gerek yoktu. Evet soruş üslubun biraz garip. Bilmiyorsan soracaksın da bilmediğin şey hakkında böyle yargıya kapılman garip olmuş. Ya da araştırıp, öğrenip eleştiriyorsan onu da ortaya koyamamışsın. O zaman saygı duyulurdu.

İngilizce'yi her türlü eleştirebiliriz de kabalık anlamında eleştiremeyiz muhtemelen. Çünkü ne tonlaması, ne grammeri, ne de hitabeti kaba değil asla. Arkadaş da yukarda açıklamış. "You" aslında kibar bir sözcüktür, İngilizce'de aslında kullanılmayan sözcük "sen"'dir. Bu sözcük de "thou"dur ve Modern İngilizce'de yerini kaybetmiştir. Shakespeare kitaplarında falan görülür ve İncil çevirilerinde falan. Türkçe gibi düşünmemek lazım, tanıdığın veya tanımadığın birine you demek her anlamda içten bir hitaptır. Kaba olmayan bir zamirdir bu sen anlamında da. Hem büyük oranda da kime ne şekilde hitap ettiğin anlaşılıyor, bir karmaşa da olmuyor.

İngilizce konuşurken hiç tanımadığım birisi bana "you" dediğinde bunu sen olarak anlamıyorum. Çünkü Türkçe düşünmüyorum. Sen öyle anlıyorsan yabancı bir dil öğrenirken en çok yapılan hatalardan birisini yapıyorsun demektir, anadilinde düşünüp öyle uyarlıyorsun yani. Verdiğin diğer örnekteki cümle de yanlış. Yine Türkçe düşünülmüş biraz. İngilizce grammeri böyle değil. "Are you favorite color?" dediğinde doğrudan çevirisi "Sen favori renk misin?" olacak. Şimdi kurmak istediğin cümleyi tanımadığın bir yabancıya sorsan bunu zaten "siz" olarak anlayacaktır. Ama eğer öyle anlamasından şüphen varsa şöyle sorabilirsin: "What's your favorite colour, sir?" Eğer bayansa, "ma'am" ekle. Bu şekilde bu you'nun "siz" olduğunu altını bastıra bastıra belirtmiş olursun.

Yani sorun İngilizce'de değil aslında. Bizim İngilizce'ye olan hakimiyetimizle alakalı. Bu hakimiyeti kazanmak da senin elinde. Bu dili düzgün bir şekilde öğrenmek için birçok teknik var, hepsini incelemeni tavsiye ederim. En basit kural hatasını da hayatından çıkararak başlarsan, iyi bir yol kat edersin: Anadilinde düşünme. Çünkü bu tamamen farklı bir grammer yapısına sahip bir dil.
  • tierra santa  (06.12.17 05:27:20) 
Öncelikle gece bu duyuruyu hangi kafayla açmışım bilmiyorum ama tek bildiğim uyku sarhoşu olduğum :) Are you favorite color hatası da büyük bir fail olmuş halbuki what's your favorite color olduğunu en azından biliyordum ama işte uykusuzluk ve yeni öğrenilen bir dil birleşince ortaya böyle bir şey çıkıyor.:)

İngilizce'de "sen" zamirinin olmadığını bilmiyordum bunu da yeni öğrendim. Fakat bizlere 4.sınıftan beri You = Sen, bazen siz de olur diye öğrettiler? Yani bana demiş olsalardı böyle böyle, hiç bu noktalara sapmazdım.

Son olarak İngiliz milletinden özür diliyorum adamlar kibarlıkta aşıp seni kaldırırken büyük saygısızlık etmişiz :)

Bu arada gerçekten bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak eylemini gerçekleştirmişim. Hayatımda hiç ingilizce üzerine okulda dahi çalışmadım, ilk defa Ekim sonu, Kasım 2017 den beri ingilizce çalışmaya başladım. Düşünün am is are ı bile geçtiğimiz aylarda yeni öğrendim yani favorite color hatası temelin yeni yeni atıldığından olsa gerek. Hazırlık okusam da herhangi bir faydasını görmüyorum, şu tembelliği birazcık atarsam English gramer in use, Murat kurt today English gramer, ELS English gramer inside and out ve bir tane daha türkçe anlatımlı ingilizce gramer kitabıyla birlikte dört gramer kitabını da baştan sona başlayıp hazmede ede bitireceğim. Dördünün fazla olması önemli değil, böyle tekrar tekrar pekiştirince daha iyi öğreniyorum. Ayrıca duolingonun yarısından çoğu bitti, onu da dahil olmak üzere onun tarzında üç dört online ingilizce uygulamasını bitirmeye çalışacağım. Günlük yarım saat ingilizce altyazılı, İngilizceyi yeni öğrenenler için çekilmiş sitcom dizi izliyorum, listening açısından hem dizi hem voscreen ile pratik iyi geliyor. Son olarak, temeli birazcık sağlamlaştırınca harici bir ingilizce kursuna katılabilirim iyice öğrenmek için. Belki birkaç seneye kyk krediden para biriktirip Malta'ya ingilizce öğrenmek için gidebilirim ama zor tabi çalışmadan sadece kyk ile biriktirmek.

Sonuç olarak daha ekime kadar şu aşırı basit gramer testinden bile 1 doğru 5 yanlış gibi bir şey çıkaracak kadar kötüydüm, şimdi de pek iyi sayılmam ama 15 doğru 2 yanlışa çıkmışım hedefim +40 doğruyu bahar sonuna kadar görebilmek. www.seviyetespiti.com Bu konu da hatıra olarak kalsın artık, ne diyelim münasebetsizliğim için I'm so sorry. :)
  • siyah giyen adam  (06.12.17 08:07:39) 
çünkü kullanım bazen sen, bazen siz de ondan. you ikisi yerine geçiyor ama önceden belirtildiği gibi bağlama göre "sen" veya "siz" dendiği anlaşılıyor.

benim uyduruk diyaloğumla anlatmak istediğim şey buydu, mesela. adamlar birbirlerine böyle küfür ederken you sediklerinde, elbette ki, siz anlaşılmıyor :)

tanımdaığınız biriyle kibar bir ses tonuyla konuşurken "siz" algısı yaratıyorsunuz zaten.

şu an ki bilginiz yanlış değil yani.

yine belirtildiği gibi, thou, thee, you ek olarak da ye... hepsi birden you olmuş. thee, thou'nun başka bir formu. "thou shalt not steal'"da you'nun özne hali; " 'tis this, I beg of thee." gibi bir cümlede de belirtili nesne olmasa da nesne hali, özne değil yani.

shakespeare oyunlarında kalabalığa seslenirken "ye" kullanıldığını hatırlıyorum. yalnız sanki tekil durumda da kullanıldığını hatırlıyorum. yani "ye" kibarlıktan kullanılan "siz" ve çoğul anlamdaki "siz" şahıs zamirlerinin ikisine birden tekabül ediyor büyük ihtimalle.

bu eski kullanımlar incil'de falan da var, tabii. zaten "çalmayacaksın" buna örnekti.

neyse, yani bugün için olan kullanımı öğretmiş size hocanız. gerekmemiştir veya merak etmemiştir, bilmiyordur. öğrenci merakını gidermek için lazım olabilir ama aktarılması zorunlu bir bilgi değil.
  • godoşu beklerken  (06.12.17 09:43:39 ~ 09:49:31) 
üc dört gramer kitabini "bitirince" ingilizce ögrenecegini düsünmen "are you favorite color" demenin birincil sebebi. dil gramer kitaplarını hatmedince ögrenilmiyor. önce onu bir aş, sonra "kaba dil" hangisi ona karar verirsin.


  • eriksatie  (06.12.17 09:56:36) 
[]

Kadıköy'de gezilecek öğrenci usulü yerler neler?

Doğma büyüme İstanbullu olmama rağmen Üsküdar hariç Anadolu yakasına hiç gitmedim, bu yüzden artık bir yerden başlamak gerektiğini düşünüyorum. Beyazıttan tramvayla Eminönü'ne, oradan da vapurla kadıköye geçmeyi düşünüyorum. Başlangıç noktası kadıköy iskelesi olan birisi için nereleri tavsiye edersiniz? Öğrenci usulü yani lüks mekanlarda oturup bir şeyler yiyip içmeden sadece dolaşmak istiyorum. Boğa ve moda caddesi haricinde hiçbir fikrim yok şu an, sanatçılar sokağı varmış meşhur bir de.




 
tek büfe var, öğrenciyken bol bol uğrardım.


  • zgrydn  (02.12.17 16:21:24) 
moda sahilde (moda 2 - moda caddesinin sonunda başlayıp yoğurtçu parkının orda biten) oturabilirsin, yanına kahve ya da bira alabilirsin.

onun haricinde modada yürüyüş yap boş boş dolan fotorğaf falan çek ne bilim. özünde gezilecek çok bi yer yok, aralara girip kaybolacaksın en güzeli öyle.

velev ki acıkırsan da moda caddesinde korkmaz büfe var nispeten iyidir döneri, veya @zgrydn'ın dediği gibi tek büfe yapabilirsin, o da moda caddesinde. bi de hesaplı sebze dürümcü var nail bey sokak'ta, orası da fiyat performanstır nispeten.
  • yuto  (02.12.17 17:04:41) 
[]

Dinç tutan çekirdek kahve tavsiyeniz?

French press için şöyle hem dinç ayakta tutan hem de tadı güzel bir kahve çeşidi öneriniz var mıdır netten sipariş edebileceğim?




 
wiener melange


  • piotr  (28.11.17 11:54:38) 
yapabiliyorsaniz americano deneyin ama hep icmeyin, aralikli tuketin.


  • evimin paspasi  (28.11.17 12:09:51) 
Kafeinsiz olmayanlardan damak tadınıza göre seçerseniz olur bence.
kahve.com var, kahvefabrikasi.com var, kafeingo var.

  • kobuzchu kiz  (28.11.17 12:12:17) 
biraz deneme-yanılma ile bulabilirsin kendine uygun olanı. Mesela şunu deneyerek başlayabilirsin (french press büyüklüğünde öğütmeyi seçersin elbet) kahhve.com

En az 1 hafta farklı ruh halleri-motaviasyon-uyku durumu ile dene baktın dimdik yapıyor aynen devam sıkılana kadar, olmadı değiştir başka dene.
  • candanag  (28.11.17 12:27:54) 
Tchibonun kahveleri


  • balpolen  (28.11.17 13:57:23) 
içerisinde belli miktarda robusta çekirdek bulunan harman kahvelerden alabilirsin. nereden alman gerektiğini bilemiyorum şimdi ama yukarıda verilen sitelerde dediğim gibi bir karışım bulman mümkündür herhalde.


  • soso  (28.11.17 14:37:58) 
[]

Kredi Kartı Toplam borcunun yarısı ödenebilir mi?

650 lira limitim var ve diyelim ki 650 lira borcum var taksitlerle fakat Aralık ayı borcum 120 lira, ben ise Aralık ve ocakta 325'er lira ödeyip sıfırlamak istiyorum 2 ayda. Yani 120 lira aylık borca 325 lira yatırınca ne olur? Ocak ayında da 325 daha yatırdığımda sıfırlanmış olur mu taksitler limit?




 
Ekstre böldürebiliyorsunuz ya da taksitleri öteleyebiliyorsunuz bankanızı arayıp sorun


  • mutlusismankedi2015  (24.11.17 21:04:31) 
o ayki borcun yatirdigin tutardan dusulur, sonraki aya +olarak aktarilir. tum taksitlerin bitinceye kadar boyle olur. atiyorum mart'a kadar taksit var. mart'inkini simdiden odeyemiyorsun cunku o taksit sadece mart ayinda borc olarak ekstrene dusuyor.


  • seksli harf  (24.11.17 21:28:23) 
Yani sonuç olarak yatırdığım ekstra parayı geri çekemiyorum değil mi? Geri çekemiyorsam sıkıntı yok nasılsa limit artacak fakat ilerleyen ayların taksidi için yatırdığım toplu parayı o aylar gelmeden hesabıma geri çekme imkanım varsa bu kötü, ufak rakamlar olsa bile sıkışınca oraya başvurmak durumunda kalır insan o yüzden geri dönüşü olmaması tek yol.


  • siyah giyen adam  (24.11.17 21:44:53) 
Harcama yapmazsan Evet, bu şekilde kapanır borcun. Geri çekemezsin.


  • Rudy Baylor  (24.11.17 22:27:08) 
Parayı geri çekemeyeceğin doğru ama sen oraya yatırdığın için limit açılacak, sen de kartı kullanıp harcama yaparsan o zaman geri çekmiş gibi olacaksın,


  • michael_knight  (24.11.17 22:54:34) 
[]

Was - Did Farkı

I was tired = Yorgundum olurken I did tired = Yorgundum olmuş olmuyor mu? Yani neden was yerine did gelmesin, eğer I did tired dersek karşıdaki Yorgundum olarak anlamaz mı?

Ayrıca did kullanmak fiilin ikinci halinden daha güzel. I did drink water = Su içtim diyemez miyiz? Desek yine karşı taraf anlamaz mı? İkinci halleri sevmiyorum çünkü.


 
was tired dersen tired ad olur. did tired dersen tire(d) fiil olur. ad olan tired yorgun iken fiil olan tire yorgun hissetmeye sebep olmak ya da bıkmak anlamlarına gelir. fiil olarak kullandığında bu sefer de i tired demen gerekir. bir de did eklersen "allah belamı versin i tired" anlamı çıkar.

ikinci paragrafın için şöyle bir örnek vereyim. anne çocuğuna soruyor:

-did you drink your water today at school?
-yes ma'am.
-hmm really?
-i did drink my water mom. please...
-well then you deserved your cookie.
-yay

maleficient bey'e tenk yu veri maç diyoruz.
  • alperz  (23.11.17 08:07:33 ~ 08:22:45) 
i did tired diye bir sey yok. bir eylemde bulunmuyorsun, bir durumu belirtiyorsun.

i did go dersen, gittigini vurgulamis olursun. did went degil bak dikkatini cekerim.
  • baldur2  (23.11.17 08:28:51) 
en basit özet: was yardımcı fiilin geçmiş formudur, did ise fiilin. çok basit bir ayrım aslında. ikinci halleri sevmiyorum diye bir şey yok, çok temel bir şey o, kullanmadan olmaz.

she IS teacher = o öğretmen
she WAS teacher = o öğretmendi

I play football = ben futbol oynarım
I played football = ben futbol oynadım

"I did play football" cümlesi gramer olarak doğru ama orada fiili vurgulamak için kullanılır, yani normalde geçmişte yaptığın bir şeyi söylemek için did kullanmazsın (doo fiilini kullanmadığın sürece) çünkü did dediğin şey tek bir fiilin geçmiş zaman formudur tıpkı played, went, made gibi. her şeye i did dersen çok komik görünür, anlamsız olur.
  • der meister  (23.11.17 08:32:58) 
mobildeyim duzeltemedim, fiil doo degil tabii do


  • der meister  (23.11.17 09:46:44) 
[]

Öldükten sonra ya bilinç devam ederse?

Ölümden sonra yaşamın olmadığı şıkkını doğru kabul edelim, ya bembeyaz ışık ve ekrandan ibaret bir şeyle karşılaşırsak o bilinçsiz bilinç anında? Beyin değişik değişik şeyler yaparsa çürüyene kadar hatta belki daha sonra da? Yani öldükten sonra anında doğmamış gibi olmak var bir de öldüğünün bilincine varmak var, ikincisi tüylerimi ürperiyor korkutuyor. Ölmüşüm demek! Eğer doğmamış gibi olursam canım sokulmaz, korkmam. Ama bu şık da sevdiklerimi kaybettikten sonra kafayı yedirir bana, nasıl dayanırım onların yok olduğu ihtimaline? Dini inancı kaybetsem ve tanrıya inancım zayıflasa bile sevdiklerimin ailemin hiçbir zaman ölmeyeceğini, sadece ruhlarının öteki dünyaya göç edeceğini umut ediyorum. Ben yok olayım önemli değil ama onlar yok olmasın, bu fikri düşünmek dahi ağlatacakmış gibi yapıyor, midemi bulandırıyor...




 
ruh denilen şey beyinde frontal lobda bulunan kimyasal olaylardan ibaret. beyne artık enerji gelmediğinde hiç olmamış olacaksın.


  • goodz  (14.11.17 02:10:52) 
öyleyse hapı yuttuk demektir. unutmamak acı veren bişey olsa gerek, hele ki değiştirme imkanı yoksa.


  • dafaisss  (14.11.17 02:13:18) 
İlk doğduğumuzda beynimiz zihin bomboş levhadan ibaretti. Ama öldükten sonra dolu dolu levha olacak. İşte bu, doğmadan önceki bilinçsizlik ile öldükten sonraki bilinçsizliğin aynı olmayacağını düşündürüyor bana. Belki de öldükten sonra o dolu dolu levha tek tek silinene kadar farkındalık yaşayacağız, belki bir ömür gelecek o mezarın içinde bile. Ölürken hayat şeridi geçermiş göz önünden, belki de o levhanın silinme olayıdır o. Karanlık ve bilinçsizlik, hiçlik eyvallah da bembeyazlık ve farkındalık ihtimali tüylerimi ürpertiyor.


  • siyah giyen adam  (14.11.17 02:18:43) 
Bu dünyadaki en imkansız şey daha önce en azından bir kere ölmüş olan birisiyle konuşamıyor olmamız ve en merak edilen şey ölüm sonrası... :)


  • ssiradanbirigibi  (14.11.17 02:21:22) 
öyle de olsa böyle de olsa şu anda yapabileceğin ve değiştirebileceğin bir şey yok. ben de bir ara çok düşünüyordum bunları sonra her gece hastanelik oluyordum panik ataktan. artık düşünmemeyi öğrendim. çünkü düşünsem de hiçbir şey değiştiremeyeceğim ve elime bir şey geçmeyecek. akışına bırak.


  • sta  (14.11.17 02:46:51) 
Sevdiklerinden önce öl o zaman diyeceğim de intihara teşebbüs gibi algılanabilir ve öyle bir niyetim yok, yani demiyorum.

www.idefix.com

Bu kitabı önerebilirim, Irvin Yalom da insanda anksiyeteye neden olan temel şeyin ölüm olduğunu savunuyor, ölüm psikolojisiyle ilgili bolca bilgi var kitapta.
  • i was made for you  (14.11.17 03:07:48 ~ 03:08:22) 
kan ile oksijen taşınmayan beynin faaliyetlerine devam edebileceği süre 5-6 dakika. 10 dakikadan sonra artık geri dönülemez hasarlar oluyor. yani dediğin varsa bile en fazla 10 dakika sürebilir.


  • orpheus  (14.11.17 03:25:36) 
Söylediğin şeyi kanıtlayan bilimsel makale 1.5 ay önce çıktı. Birkaç hafta önce de gazetelere ve web sitelerine düştü.
bigthink.com
Özetle ölürken farkında oluyormuşuz, hatta hemen öncesinde beyin "Bir şeyler oluyor, valla bu sefer kesin gidiyoruz. Hadi zengin kalkışı" diye harekete geçiyormuş ve öldüğümüzden 2 ila 20 saniye arasında bilincimiz öldüğünü biliyormuş. Özetle, ölürken öldüğümüzü saniyelerle ölçülecek kadar bileceğiz ve hatta içimizden "Vay anasını, öldüm" diyecek zamanımız olacak ama o sırada ana, baba akla gelecek kadar bilinç yerinde olur mu, bilmiyorum.

Bu düşünce, çok düşündğrtmüyor beni. 2000 yıl önce şu toprakta dolananı anıyor muyum, unrumda mı? Ben de kimsenin umrunda olaxağım, o kocaman dünyam da, sevdiklerim de. Açıkçası bu beni rahatlatıyor, çünkü sorumluluğu üstümden alıyor ama ruha inanmak istersen, buna turunmak istersen, bu da bir seçim.
  • aychovsky  (14.11.17 04:06:44) 
ölüm vucudunun beyinden önce bildiği bir durum. vucut artık kritik çizgiyi geçtiğinde normalde rezerv olarak saklanan enerji depolarını da kullanıyor. hatta bunun bir adı da var. ölüm iyiliği deniyor. doktorlar çok ağır hastaların aniden iyileşmesi ve canlanması durumunda bunun o kadar da iyi bir işaret olmadığını bilirler.

bunun dışında near death experience denen bir olgu var. insanların bir partner ile kendini boğması türünde denemeler. ancak ölüm hissi le ortaya çıkan bazı kimyasallar ile kafayı bulma denemeleri.

anlatılanlara göre halusinojenlere benzeyen etkiler ve iyi hissetme durumu var. anlaşılan beyin ölüm sinyali anında artık kişiye eziyet etmiyor. ancak bu durumun evrimsel olarak anlamı nedir ona kafam takılıyor. çünkü genlerin devamı için canlının yaşadığı son 3-5 dakikanın ekstra hiçbir faydası yok aslında.
  • orpheus  (14.11.17 05:31:38 ~ 05:32:54) 
Süleyman'ın anahtarı adlı bir kitap var, bir kaç ay önce okumuştum. Tamda bu konuyu işliyor ve çok tatmin edici bilimsel bilgiler var.
Tavsiye ederim.

  • etna  (14.11.17 08:36:19) 
büyük gizem!!!


  • eksimeksi  (14.11.17 21:07:31) 
[]

Kredi kartı taksidinin bir kısmı ödenebilir mi?

Mesela bu ay 290 lira ödemem gereken tutar çıkmış ama elimde 200 Lira var, bunu yatırıp ödesem ne olur? Faiz ödenmemiş 90 lira üzerinden mi hesaplanır? Ayrıca limit 200 lira artar mı geri?




 
Faiz 90-tl üzerinden. Ama asgari ödeme tutarı 290 ise asgarinin altında ödemen halinde limit açılmaz. Limit için en az 290 yatırman lazım


  • mr vodka  (09.11.17 00:34:28 ~ 00:35:20) 
Örnekte bu ayki hesap özeti borcunuzun tamamı= 290 tl ise, 200tl'sini ödemiş sayılırsınız. Devreden 90tl borcunuz artı 290 lira üzerinden hesaplanmış faiz olacaktır (Borcun tamamı üzerinden hesaplanır bildiğim kadarıyla, bankacılar düzeltsin :) Kullanılabilir limit 200 tl artar.


  • hana bi  (09.11.17 00:37:14) 
her durumda;

1. limit 200 TL artar.
2. ödemediğin 90 TL için faiz işler.

ayrıca; ödediğin 200 TL asgari miktari karşılıyorsa faiz dışında bir yaptırımı olmaz. ama asgari tutarı ödemedi isen banka seni ödemen için taciz etmeye başlar.
  • helenart  (09.11.17 00:43:56) 
@helenart: asgari tutarın altında ödeme yapılırsa bile kartın kullanıma açık kalacağından emin misin?


  • mr vodka  (09.11.17 01:08:39) 
Bu siteden hesapladığımda asgari miktarın 119 lira olduğunu yazıyor, hesap kesim tarihi 10 unda olduğu için tam bilmiyorum ama ben her halükarda 200 lira yatırsam faiz bir yana, kredi notunu kötü etkiler mi bu ilk sefer için? Daha önce hiç gecikme olmamıştı diyeceğim ama zaten ikinci ayım, fakat kyk kredisi daha yatmadığı için böyle oldu bu seferlik yani ilerleyen aylarda en kötü durumda bile kyk olduğu gibi karta gideceği için gecikme ihtimali düşük olur.
www.hesapkurdu.com

  • siyah giyen adam  (09.11.17 08:13:05) 
Asgari tutarı ödemediyseniz bile 30 gün açık kalır kullanıma. Onu söyleyeyim.

Asgari tutar 200 veya daha az tutarsa faiz sadece kalan tutar üzerinden işler. Ama asgari tutar 200 üstüyse tüm ekstre üzerinden faiz işler
  • mutlusismankedi2015  (09.11.17 19:43:59) 
@mr vodka; kart ancak 3 dönem asgari tutar ödenmezse kullanıma kapatılır. tecrübe ile sabittir. hatta bu süreçte 90 gün dolmadan yasal işlem başlatamazlar. sadece bankaların kullandığı takip sistemine bilgi girebilirler.

not: sürekli düzensiz ödeme kredi notu düşürür.
  • helenart  (11.11.17 21:37:57) 
[]

Şu 2 sorunun cevabını hiçbir zaman bilemeyecek olmak kafayı yediriyor

Aslında kafayı yediğim yok gece gündüz bunları düşünüyor da değilim ama oturup düşünmeye kalksam gerçekten kafayı yerim. Dünyanın en zor matematiksel sorularının bile bir cevabı vardır ancak bu soruların cevabını evrenin en gelişmiş canlı türünün en zeki canlısı bile vsrrebilir mi, pek emin değilim.

1) Tanrı yoksa evren neden (niçin) oluştu (nasıl oluştuğunu sormuyorum, why?)
2) Tanrı varsa Tanrı nasıl oluştu, ondan öncesi neydi? Tanrıyı yaratan Yandı olsa dahi hepsinin kökenine indiğimizde ilk Tanrı nasıl oluştu?


Bu sorulara basmalıp cevaplar illa ki verilmiştir ancak benim aradığım hakikat. Öncesi düşünülemez ya da nedeni yok patladı gitti işte gibi cevaplar tatmin etmiyor.

Şu soruyu da merak ediyorum ama belki günün birinde bunun Cevabı netlik kazanır

3) Yaşam denen şey neden oluştu? Neden? Yaşama içgüdüsü niye var? Evrim denen zamansal değişim niye var? Neden üremek var? En temel nedeni?

4) Öldükten sonra hiçliğe gideceğimiz kesin mi?

 
abi önce araştır kendince bir karar ver, tanrının varlığına inanıyor musun yoksa inanmıyor musun? böylece soruların azalacak, kafan rahata erecek ve sorularının felsefik yanı tamamen boyut değiştirecek. neden mi? çünkü kendiliğinden oluşan bir evrende amaç veya nedeni düşünsel olarak değil, fizik biliminde arayacaksın. yok eğer tanrı yarattı diyorsan yaratma nedeni çok basit.

1-bu soruya takman beni şaşırttı. tanrı yoksa evren kimyasal bir tepkime. bunun nedeni olamaz. öyledir de o yüzden. buna 'belirme' denir. ve evrenden önce zaman olmadığından süreklilik olmasına da gerek yok. yani oluştu ve bitti saygısızca

2- bence yok ama varsa bu onun tasarrufunda, yani sanane? tanrı varsa da zaman olmadığından onun öncesi yok çünkü zaman yok, kapiş?

3- işte en hakikatli soru bu, yaşam neden oluştu? evrim biyolojik bir konu açıklanıyor da ama cansızın yaşama evrilmesi merak uyandırıcı. haklısın.

4- yani dostum sen kopya istiyorsun. bilsem 1 milyar dolar+ holoskoya NASA'ya satarım niye sana söyliim.
  • devcileyin,  (08.11.17 01:51:23 ~ 01:51:41) 
Çok düşünme delirirsin bunun gibi ne kadar düşünürsen düşün cevabını bulamayacağın sorular için deniyor. Düşünme böylece kafayı yemezsin. Hakikatti bir tek ölünce öğrenebilirsin, onda da büyük olasılıkla öldüğün için hiçbir şey anlayamayacaksın.


  • i was made for you  (08.11.17 01:55:03 ~ 02:02:09) 
Bunlarin zaten'cevabı belli değil. Boşuna kafayı yeme. İnanç meselesi yani iman etmek de inkar etmekk de.


  • kendi kendine yasayan yavrucak  (08.11.17 02:07:20) 
1) Kaos.. Kaos mükemmeli doğurur ki dini içeriklerde anlatıldığı gibi bir düzen söz konusu değildir kozmosda. Kimyasal ve fiziksel etkileşimlerin oluşturduğu kaos sistemine kozmos yani daraltılmış haliyle evren diyoruz.
2) Tanrıyı manevi ihtiyaçları ve fakirler zenginleri öldürmesin, savaşa gönderecek adam ihtiyacından dolayı insan yarattı.
3) Yine kaos. Kimyasal etkileşim. Yıldız patlaması ile uzaya dağılan ve sonra sıkışarak/etkileşime girerek kimyasalların oluşturduğu kaotik düzen içerisinde var olan her şey gibi canlılar da (yani yaşam) bu kimyasal etkileşim içerisinde vücut buldu. Zaman içerisinde değişen atmosferik, kimyasal vs. şartlar altında canlılar organizmatik boyuttan makro ölçeğe evrildi (evriliyor). Ve buna bağlı olarak da doğaya/kozmosa uyumlu hale geliyor. Böylece bir kaos yani sistem oluşuyor. Oluşan sistemin devamlılığı (en azından bundan önceki 5 toplu yok oluş gibi bir olay olana kadar) esasına göre de sistemin devamlılığı ve canlılar arası etkileşimin devanlılığı için üreme hadisesi var.
4) Kesin

tüm sorularının ayrıntılı cevapları için bkz. unutulmazfilmler.co
  • Fayfa  (08.11.17 02:21:27) 
sorduğunuz 4 sorunun da cevabı yok. Felsefe de bu yüzden var zaten. Varlığı ve gerçeği merak ediyoruz. İnsanı ve evreni açıklamaya ihtiyaç duyuyoruz ancak Felsefe varlığı bütün olarak kabul eder çalışmaları buna göre yapar.


  • lesemajeste  (08.11.17 03:29:12) 
Valla aynı şeyleri ben de düşünüp duruyorum bulabildiğim tek yanıt labirente sokulmuş fareler gibi olduğumuz. Ama inanıyorum ki yapay zekalarla ilerde bu soruların cevaplarına yaklaşıcaz.
Sorun belki de sorabileceğimiz soruların kısıtlı olmasında. Yani sen neden diye sormuşsun ya belki de başka bir soru şekli vardır ve biz daha bulamadık onu.

  • uyusam iyi olur  (08.11.17 03:33:20) 
fayfa,

Yanıtların sorulara cevap vermiyor. Evren niye oluştu, kaos. Yaşam niye oluştu, kaos. Kaos niye var? Niye bir şey var da hiçbir şey yok? Ki kaos yanıtın da nedene değil nasıla cevap veriyor.

"Kimyasal ve fiziksel etkileşimlerin oluşturduğu kaos sistemine kozmos"

Bu etkileşimler niye oluyor? Bu etkileşimler için gerekli enerji, madde her ne haltsa nereden geldi? Büyük patlama mı? Patlayan şeyler nereden geldi? Cevap yok.
  • i was made for you  (08.11.17 04:00:17 ~ 04:06:38) 
1-) Çok anlamsız bir soru. Canını sıkmasın bu. Eğer tanrı varsa, yani evren yaratıldıysa bir amacı vardır. Çünkü bir bilinç ile var olmuştur. Tanrı yoksa yani bilinçli bir kararla Evren oluşmadıysa "neden?" sorusunun bir anlamı kalmıyor. "Nasıl değil, neden (ne amaçla) rüzgar esiyor?" sorusu gibi düşün.

2-) Bu güzel bir soru. Bunun üzerinde güzel felsefe yapılır. Kalsın bu.

3-) "Neden?" sorusu burada da yine bilinçli bir varlık tarafından, bir karar üzerine yaşamın var olması fikri üzerine sorubilecek bir soru. O zaman da tanrının kendine tapılması ihtiyacı, kendi yarattığı (kuran'a göre kaderlerini çizdiği ve geleceğini bildiği) canlıları teste tutma iluzyonu gibi şeyler hem cevap Hem de bir sonraki tartışmanın konusu oluyor.

Bu basamaktaki diğer soruların cevabı tamamen yaşama ve türün devamlılığını sağlama içgüdüsü ile ilişkili şeyler. Yani cevapları, zaten sorduğun " yaşama içgüdüsü niye var?" sorusunda gizli. O sorunun da cevabı, aslında biraz eylemsizlikte saklı. Var olan durumu koruma isteği. Daha sonra bilinç oluşunca bu sefer varlığını koruma devreye giriyor. Buna ek olarak ölüm ve sonrası ile ilgili acı ve bilinmezlik korkusu devreye giriyor. Korkunun temeli ya da kolonlarından biri bilinmezlik. Belki de ölümden sonrası konusunda kesin bir bilgi olsaydı, hayatta kalma dürtüsü bu kadar güçlü olmayacaktı.

4-) Öldükten sonra ne olacağına dair "kesin" bilgi tamamen soruyu kime sorduğuna bağlı. İbrahini din inancı olan birine göre cennet-cehennem, olmayan birine göre farklı, başka dini inancı olanlara göre başka ahiretler ya da yaşam halkaları... Ölümden geri dönen olmadıkça (kalbi durup, kısa süre içerisinde geri gelenler gibi değil) bunu bilemeyeceğiz sanırım.
  • nawar  (08.11.17 04:03:37) 
Belirsizlik tehlikelidir. Evrimin sonucu bu. Evren ve canlılık nasıl olduyu bilim sayesinde buluyoruz. Niye olduyu bulmamızı sağlayan bir şey hala çıkmadı. Bu yüzden herkes kendince bir şeye inanıyor. Çünkü belirsizlik tehlikelidir. Ve biz sormaktan vazgeçemiyoruz diye cevaplar var olmak zorunda değil.


  • otonomo  (08.11.17 04:36:09) 
@i was made for you

Hepimiz birbirimize biyolojik olarak, Dünya'ya kimyasal olarak, evrene atomik olarak bağlıyız. Evrenin içerisindeyiz, evren de bizim içimizde. Hepimiz yıldız tozuyuz derken bunu anlatmaya çalışıyor bilim insanları. Ve bugünki teknoloji ile siyah giyen adam'ın sorularına büyük ölçüde cevap verebiliyoruz. Bilimin güzel tarafı ona inansanız da inanmasanız da gerçek olmasıdır. Nedenlerini öğrenmen(iz) için ilgili belgesel dizisinin link.ini paylaştım. Dogmalarla yetişen toplumların konforunu bozuyor olsa da gerçekler gerçektir ve bilim, kendimizi ve birbirimizi kandırmamamız için bir yoldur. Ve en hakiki mürşiddir; takip ediniz! ;)

onedio.com
  • Fayfa  (08.11.17 04:42:41) 
Sen yine de ne olur ne olmaz Allaha inan:)


  • baldur2  (08.11.17 07:54:20) 
benim de çok merak ettiğim şeyleri dillendirmişsin. kafamdakileri yazacağım.

1- oluşmadı, hep vardı. başlatıcı bir güç yok yani. her şeyin başı diye de bir şey yok. x miktar enerji evrende hep var. artıp azalmıyor, dönüşüyor. her şeyin bir başlangıcının olmasını ve aksakallı bir dedenin sorularımıza cevap vermesini ben de isterdim ama öyle değil bence.
2-tanrı yok, başka bir şey de yok. sadece fizik kuralları var. (bizim fizik kuralı dediğimiz ama aslen gerçeklik olan şey)
3- burada ilk taşı atan suçlu. bütün ibnelik alglerden çıkıyor sanırım. sonra milyonlarca yılda değişe değişe gidiyor. ilk protein kimse onu bulmak lazım.
4-kesin ama öyle değil. gidiş veya geliş yok, hiçlik de yok. bunlar bizim uydurduğumuz kelimeler. küçük bir canlının sonu oluyor. karıncadan milyon kat büyük olman seni büyük yapmıyor. karınca için ölüm neyse senin için de o.
  • tukenmez adam  (08.11.17 08:08:47) 
dan brown'ın origin kitabını oku. aynı soruları soran güzel bir hikayesi var, seversin.

cevaplarına gelince, bu iki sorunun cevabı baktığın açıdan yok. bakış açını değiştirmen lazım, bir şeye bir başlangıç ve son aramadan ve ilk temeline inme kaygısı gütmeden bakmalısın bence. sonsuzluk ve tanrı kavramları bir noktadan sonra insan aklıyla kavranacak şeyler değil.
  • eindaclub  (08.11.17 10:01:21) 
[]

Amatör biri Bitcoin'i hangi nasıl alır tavsiye ettiğiniz site var mı?

Bitcoin ve borsa hakkında pek bilgim yok ancak altın birikimi ya da dolar birikimi yapacağıma bitcoin almayı düşünüyorum. Öyle çok gelirim de yok, her ay Kyk kredisini bu bitcoine yatırabilirim yani yaklaşık 400 lira aylık. Sizce bu sistem altın ya da dolardan daha güvenilir ve avantajlı mıdır? Bir de hangi siteden hangi nereden ne yapılacağını hiç bilmiyorum, böyle bir sabah kalktığımda aaa site iflas etmiş tüm birikimim uçmuş tarzı bir olayla karşılaşmak istemiyorum, Türk bankalarından bile daha güvenilir olmalı yani ne dolandırıcılık ne de devletin şirketin filan el koyma olayı olmamalı, bir de mümkünse Türkçe olması çok iyi olur Bitcoin satın alıp birikim yapacağım sitenin. Değerli tavsiyelerinizi bekliyorum




 
"Sizce bu sistem altın ya da dolardan daha güvenilir ve avantajlı mıdır?"

Hocam saçmalamayın. Spekülatif amaçlı bir yatırım yapıyorsunuz, getirisi fazla olan araçların her zaman riski de fazladır. Dolar ve Altın'ın uzun süreli grafiklerine ve bitcoin'in grafiğine bakın hangisi volatilmiş görün. Türk Bankaları kanunla düzenlenir, mevduat sahiplerinin haklarını devlet korur, bitcoin'deyse allaha emanetsiniz.

bu beklentilerle size tavsiyem; girmeyin bu topa.
  • nevrochaotica  (02.11.17 13:17:21) 
Teşekkürler, öyleyse en iyisi enpara altın hesabıyla birikim yapmak. Sahiden allaha emanet bir sistemse hiç girmemem daha iyi.


  • siyah giyen adam  (02.11.17 13:34:06) 
Elektronik cüzdanlar var onlarda saklayabilirsin Türkiyede de satılıyor.Benim kendi görüşüm en iyi yatırım bitcoin,söylentiler her zaman olacak,son 5 yıllık grafikler ve çeşitli büyük olaylara rağmen çıkış grafiğini devam ettirdi.siyasetlere ve ülkelere bağlı olmaması en önemli etken


  • essoist  (02.11.17 19:41:59) 
[]

İstanbul'da 15-20 metrekarelik kiralık evler yok mu?

Şöyle Raskolnikov gibi, Japonlar gibi yaşamak istiyorum zaten sonsuza kadar yalnızlığa mahkumum kendi kabuğumda yaşamak beni mutlu kılacaktır fakat sürü yaşayacak kadar geniş evlerden geçilmiyor. Şöyle oturma odası yatak odası bir olan, odanın ucunda mutfak gereçleri ve çeşme, odanın arkasında da banyo işlemi için yetecek büyüklükte tuvalet banyoya sahip daireler yeter. Kutu evde yaşamak kadar güzel bir şey var mı. Sık sık çay içerim, bazen yürüyüşe çıkarım, olmadı tefeci kadına gidip bir miktar para isterim ve...




 
hic o derecede bir evde yasamadiniz büyük ihtimalle, hayal dünyasi ile realite bir degil. 20 metrekarelik bir ev imkansiz derecede kötü oluyor genelde. cok extreme durumlar yoksa ve ev harika dizayn edilmediyse ki genelde edilmiyor o evler hapisaneden farksiz oluyor.

öyle japon gibi yasama geyikleri 2 ay sonra sizi cildirtacak düzeye gelebilir.

benim ev 28m² tavan 3.5 metre olmasa zorlanirdim, benim ev sanirim kücüklük bakimindan yasayabilecegim en ufak yer. yatak odasi ile yasam alani farkli olmali. bende degil, bunu saglayabilen evler 35m² den baslar genelde. ihtiyaclar icinde bence 35-40 ideal tek kisi icin. 70 ise sinir. üstü temizlik ve bakim acisindan zor.

arada bakiyorum biraz daha büyük evlere, firsat olsa bir oda daha olmasi cok güzel olur.
  • kurnaz  (01.11.17 15:11:06) 
sürü mü? hangi evler sürü yaşayacak gibi istanbul'da? ben de geniş ve ferah olmamasından yakınıyorum hep.
al sana kutu gibi ev. geçen gün gördüm ilanı, dönüp bir daha baktım hatta evet yanlış görmemişim. sadece 1 oda.
www.sahibinden.com
  • istanbul kanatlarimin altinda  (01.11.17 15:13:33) 
olmaz mı var tabii ki,

ama fiyatları normal evlerle eşdeğer..

www.sahibinden.com
  • redeath  (01.11.17 15:24:57) 
Neti o kadara gelen daireler var, genelde ofis olarak kullanılıyor. Artık yapılmayacak diye duyduydum (AKP yasakları - Türk aile yapısına ters-miş)


  • SiyamkedisiZorro  (01.11.17 15:36:47) 
aga o daireler adamı yer bitirir. yaklaşma, psikolojin mahvolur.


  • japon askeri  (01.11.17 15:49:51) 
öğrenciyken 0+1 evde kaldım ve iki kişiydik. yemek yapsan yatak çarşaf yemek kokuyor, sigara içsen koku her yere siniyor, sadece bir tişörtün dışarıda kalsa bile oda dağınık gözüküyor, eve asla bizim dışımızda 2 kişi daha gelemiyor, gelse oturacak yer olmuyor, olmuyor da olmuyor... en kötü 1+1e çık en azından yatak odası farklı odada olur.


  • principlei  (01.11.17 15:58:58) 
21 m2 konteynerde yasadim. Bence once orada bir dene.


  • janderzel zartanyan  (01.11.17 17:05:54) 
var 1+0 40m2 diye sattıkları evler gerçekte 22.5 m2


  • orpheus  (02.11.17 04:11:27) 
[]

İngilizce öğrenme sürecindeki zihni İngilizceye alıştırma sorunu?

İngilizce öğrenmeye am is are konularından en temelden başladım. İng hazırlık okuduğum için 1 yıl boyunca gece gündüz ingilizce çalışıp İngilizceyi kaba taslak öğrenmeye başlayacağım, okulun gram faydası olmuyor ama vakit bol olduğu için bireysel ingilizce çalışmak fayda sağlıyor.

Bu süreçte yine de türkçe kitap okumak istiyorum zaman bol olduğu için. İş bankası Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, Budala, Savaş ve Barış, Ilyada ve Oddyses, İlahi Komedye gibi tuğla kitaplar listemde var. Ama böyle ayrıntılı romanlar ingilizce öğrenme sürecimde engel teşkil eder mi? Zihni ingilizceye alıştırmaya çalışırken türkçe kitaplar okumak? İki arada bir derede kaldım

Öte yandan ingilizce altyazılı dizi ve ingilizce şarkı dinlemenin zaman içinde somut faydası var mıdır? Mesela 9 ay boyunca her gün 1 Saat ingilizce şarkı dinleyen birinde 9 ay sonra somut ilerleme görülür mü ingilizcede? Şu yaşıma kadar dinlediğim yabancı şarkılar iki elin parmağını geçmez haliyle kültürüm sıfır o konuda. Ama Spotifyde tararken şöyle bir şarkıya denk geldim ve hiç anlamasam bile büyük keyif duydum, bunun gibi şarkıları sırf anlayabilmek için bile ingilizce öğrenmek istiyorum youtu.be

 
altyazılı dizi olabilir fakat şarkıyı boşver. şarkı dinlemek ingilizceyi pek geliştirmez. onun yerine basit konuşmaları dinle. youtube'da bir sürü basit konuşma var. anlayabileceğin konuşmalar olmalı. english lessons falan diye arat zaten bir sürü var. hoşuna gidenleri izle.


  • tabudeviren  (25.10.17 23:43:39) 
sarki cok gelistirmez ama her gun mutlaka ingilizce podcast, interview vs dinleyin. youtube'dan yararlanabilirsiniz bulmak icin. bunun somut faydasini gorursunuz. ayrica otobusteyken, yuruyus yaptiginiz zaman vs dinlerseniz ekstra zaman da harcamamis olursunuz bunun icin

ancak bu active skillerinizi cok gelistirmez speaking ve writing icin de neler yapacaginizi dusunun.
  • qazwsx  (25.10.17 23:54:45 ~ 23:59:41) 
bol dizi


  • bentalihsizim  (06.11.17 22:32:41) 
[]

Nietzsche, Yunan Tragedyası ve Sinema

Nietzsche'nin Tragedya'nın Doğuşu kitabını incelerken şunu fark ettim, birincisi çok fazla eski Yunan hayranlığı var ikincisi ise tragedyaya yani tiyatroya olanağüstü işlevler biçiyor. Peki acaba Nietzsche 20.yy ın sonlarına doğru yaşamış olsaydı, aynı eseri verir miydi yoksa tiyatro ve eski Yunan yerine sinema üzerine mi kalemi eline alırdı? Günümüzde tiyatronun Nietzsche nin bahsettiği gibi insan hayatını etkileyen bir şey olduğunu hiç düşünmüyorum ancak sinema filmleri yani kaliteli üst seviye filmlerin insan hayatına etkisi malum.

Bu durumdan filozofların sadece yaşadıkları çağın ruhunu yansıtan yani yaşadıkları dönemden bağımsız değerlendirilemeyecek insanlar olduklarını söyleyebilir miyiz? Mesela Hegel bugün yaşasaydı imkanı var mıdır öyle soyut şeyler kaleme almasının?


 
evet, ne yazık ki filozoflar ne kadar zaman ve mekan üstü düşünebilme yetisine sahip olsalar da bu bazı konularda geçerli olmuyor. çoğunun cinsiyetçi oluşu ve kadınları ikinci sınıf olarak görüşünden anlayabiliriz bunu en basitinden. nietzsche de böyle ne yazık ki.


  • fragile lady  (12.10.17 23:03:24) 
[]

Tiyatroya, sinemaya vb herkes illa birileriyle mi gidiyor?

Öyle bir durum ki ben yalnız başıma gidince bi garip oluyorum, şu ana kadar neredeyse hep tek başıma gitmişimdir sinema ve oyunlara. Mesela oyuna bilet almak için kuyruğa giriliyor, herkes iki üç beşer tane bilet alırken bir tek ben bir adet bilet alıyorum. Yalnız olmaktan şikayetçi değilim hatta memnunum ama şunu anlamıyorum bu ülkede ne kadar az sayıda tek dolaşan tek gezen tek izleyen insan varmış böyle? Resmen azınlığın azınlığıyız, kafede filan da durum böyle, tek başına oturanlar azınlıkta oluyor genelde. Herkes sosyal olmuş, çok az sayıda asosyal kalmış ülkede benim gibi.




 
E tanis iste o gordugun yalniz kisilerle, hep yalniz hep yalniz sikilirsin, bi yere kadar yani


  • asocial anchorman  (12.10.17 22:30:43) 
sinemaya çok kez tek gittim. kafede de otururum. sadece barda oturmadım hiç tek başıma.


  • blacksky  (12.10.17 22:36:33) 
Çoğu yalnız dışarı çıkmıyor da ondan. Yalnız olmayın :( arkadaşla gitsene, yoksa da edin falan, edinilecek yerlere git önce.


  • ekaterina  (12.10.17 22:37:11) 
Ne düşündüğümü tam bilmiyorum aslında. Bir taraftan gayet memnunum tek yaşayıp tek gezmek yaşam stilinden, öteki yandan belirttiğim gibi dikkatimi çekmeye ve azınlık hissetmeye başladım. Yalnızlıktan sıkılmıyorum ve yalnızlıktan sıkılan insanların kendi iç dünyaları sıkıcı olduğu için çareyi yalnızlıktan kaçmaktan, birileriyle dolaşmaktan aradıklarını düşünüyorum, öteki yandan bu düşüncenin kendini tatmin eden Züğürt tesellisi olabileceğini düşünüyorum...


  • siyah giyen adam  (12.10.17 22:39:23) 
Bence garip bir durum yok. Çok fazla tiyatro oyununa ve sinema filmine tek başına gitmişliğim vardır. Fırsat buldukça da tek başıma gitmeye devam ediyorum. Çok keyifli olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de insanlar tek başlarına bir şeyler yapmayı genelde bilmiyorlar, bu bahsettiğiniz durum da ondan kaynaklanıyor.


  • Khalkedon  (12.10.17 22:41:09) 
Yıllarca yalnız gittim geldim, son birkaç yıldır yanımda biri oluyor önümüzdeki aydan sonra yine yalnız takılmaya başlayacağım.
Bence garip bir durum yok.
Kafede de sinemada da tiyatroda da konserde de yalnız başıma takıldığım oldu.
  • mutekebbir  (12.10.17 22:46:29) 
ben de sizin gibi tek başıma özellikle tiyatro oyunlarına gitmeyi çok seviyorum, bazen dışarıdan garipsendiğini hissetsem de aldırış etmiyorum bence gayet keyifli ve kendine ayırdığın güzel bir vakit olarak değerlendiriyorum


  • cupcakeparade  (12.10.17 22:51:23) 
Tek başıma sinemaya gitmekten aşırı hoşlanıyorum. Bazen film kültürünü sevmediğim arkadaşlarım davet ettiğinde gitmek istediğim film bile olsa reddediyorum. Hatta bence sinemaya zaten tek başına gidilmeli ve patlamış mısır satışı yasaklanmalı.

Arada bir tek başıma bara da giderim ama 2 birayı geçmez tabii.(kendimle anca o kadar yalnız kalabiliyorum) Ha kimi zaman da arkadaşlarla gittiğimde kafa s*ken birisi olursa eğer keşke tek gelseymişim diyorum.

Tek başınayken dışarda yemek yiyemeyen arkadaşlarım var. Hiç bir zaman o psikolojiyi anlayamadım. Açsın ve karnını doyurmak istiyorsun!!?!
  • new day new life  (12.10.17 23:25:53) 
film kültürüm çoğu kişiyle uymadığı için çoğu zaman tek gidiyorum.


  • nothing in my way  (12.10.17 23:30:09) 
özellikle tiyatroya tek gitmeye çalışıyorum. kız kardeşim musallat olmadan uzayıp tiyatro izlemek tek başına çok büyük keyif veriyor. ama hentbol,basketbol,voleybol onsuz çekilmiyor.

bu aktivitelerde illa sosyalleşirsin diye düşünüyorum. bu işlerle ilgilenen insanlar çomar olmuyorlar.
  • hemsta  (12.10.17 23:51:15) 
yalnız gitmekten aldığım keyifle kalabalık gitmekten aldığım keyiflerde alanlarda bambaşka. hangi sergiye yalnız gitmekten daha çok keyif alacağımı biliyorum mesela, ona özellikle yalnız gidiyorum. ya da hangi cafede yalnız keyif yapabileceğimi biliyorum, oraya yalnız gidiyorum ama kalabalıkken gitmeyi sevdiğim cafeye kalabalık gidiyorum. yani mekan, etkinliğin içeriği, ruh halim, zamanımın ne kadar olduğu gibi gibi bir sürü parametre var bu tercihlerimde. ne asosyallik göstergesidir bu ne de aıznlıkta olmak. normal insanız işte yahu, çeşit çeşit.


  • Phoebe  (12.10.17 23:54:57) 
Valla bu iş zevk meselesi, hani sevgiliyi arkadaşı anneyi kardeşi vs peşime takmadan gitmişliğim çok. Sadece tiyatro oyunu da değil, sinema, kafe, bar, hatta tatile bile tek gitmişliğim var. Bayağı loser mode gibi görünse de keyifli yanları çok oluyor ama kişiden kişiye değişen şeyler elbet.
Bi tek gece kulübüne vs tek gitmedim herhalde. Deneyeyim madem onu da bir ara..

  • bathoryy  (13.10.17 00:38:50) 
En iyisi tek ya.


  • Cursed Chico  (13.10.17 00:40:44) 
Tek gittim ve gitmeye de devam ediyorum


  • gazozailacatmauzmani  (13.10.17 02:24:49) 
[]

Bireysel olarak sıfırdan ingilizce öğrenmek ve ingilizce-türkçe düşünmek

Elementary
Pre-Intermediate
Intermediate
Upper-Intermediate

Gibi seviyeler var ancak ben şu an beginner (starter) seviyedeyim gramer olarak. Üç dört farklı ingilizce gramer kitabı, ingilizce app uygulamaları, youtube dersleri, internetten BBC gibi çeşitli siteler ve yabancı dizi müzik ing altyazılı gibi kaynaklarla en baştan ilkokul 5 seviyesinden başlayacağım. Elimde ayrıca 1 yıl gibi kocaman bir zaman aralığı var ve ingilizce harici ilgilenmem gereken herhangi bir şey yok. İngilizce hazırlık sınıfı okuyorum ama elementaryden başladıkları için şimdilik beni aşıyor hiçbir verim alamıyorum yani öğrenmek konusunda hazırlık sınıfının şimdilik hiçbir faydası yok, eğer yetiştirsem konu olarak belki.

Durum buyken kursa gitmeden seviyemi Beginnerden Intermeaiteye çıkarabilir miyim? Yaşım 21e yaklaştığı için 16 yaştan sonra yabancı dil çok zor öğrenilir diye duymuştum bir de yeteneğim yok.

İkinci sorum ingilizce öğrenirken ingilizceyi Türkçeye otomatik olarak çeviriyor zihin. Yani "Bir oyun oynamak istiyorum" cümlesini duyunca "bir oyun oynamak istiyorum" diye doğrudan anlıyorum ama "I want to play a game" cümlesini duyunca dolaylı yoldan "bir oyun oynamak istiyorum" diye kendi kendine türkçe algılıyor. İngilizce düşünemedikten sonra nasıl öğreneceğim ki?

 
Dil ogreniminde Critical Period of Language Acquisition var, ergenlikten sonra anadilin gibi ogrenemezsin ama bu yabanci dil ogrenemezsin anlamina gelmiyor.

Bir de sana yol gosterecek biri gerekli olabilir. Dil ogretmeni seni dogru calisma yontemleri konusunda bilgilendirir ve hata yaparsan ornegin sana dogrusunu gosterir.

Beyninin Turkce ve Ingilizce kisimlari birbirinden farkli, bu nedenle ilk olarak Turkce dusunmen cok dogal. Zaten bu duruma psikilojide ket vurmak deniyor. Zamanla ve deneyimle asilir.
  • Traveller  (12.10.17 21:51:22) 
Şu an zaten benim seviyeye uygun kurs yok, belki çok temelden alanlar vardır onlar da gereğinden fazla pahalıdır Beginner olduğu için. Kendi kendime beginner ve elementery seviyesini bitirirsem kursa başlayabilirim hem kurs hem bireysel çalışma ile 4-5 sene boyunca sürekli ingilizce çalışıp üniversite sonda yarım yıllığına dil öğrenmek için malta ya da İngiltereye gidecek parayı da biriktirebilirsem bence hiç değilse ingilizce altyazılı diziyi anlayacak seviyeye gelirim diye düşünüyorum ama fazla mı uçtum sonuçta anca ana dili gibi bilenler altyazıyı tam anlar?


  • siyah giyen adam  (12.10.17 21:55:31) 
abi ne yaptin. mna bile korsun. gozunde buyutme. upper-intermediate'i gec advanced da olursun. yeter ki iste, ugras, hayatini ingilizceyle yasa.

ingilizce dusunmek ingilizce ogrendikce gelisecek bir ozellik, su an onu kafana takma. dili icsellestirdikce oturtacaksin onu. su an sisteme yepyeni bir sey tanitiyorsun sen, su asamada sut denince aklina tabii ki milk gelmeyecek direkt olarak. o zamanla kendiliginden oturur.
  • der meister  (12.10.17 21:58:42) 
Anadili gibi bilmesi ayni zamanda kulturu bilmesi gerekiyor. Ornegin dizi cevirilerinde bildigin cahillikten hatalar yapiyorlar. Ornegin I am a gradute student diyor ama mezun oldum diye ceviriyorlar, graduate student yuksek lisans ve doktora ogrencisine denir.

Bu arada starter kurslari da var. A1 oncesi kurs oluyor. Bence diger seviyelerden daha pahali olmaz. Ben arastir derim paran varsa tabi. Ama kendi kendine calismayla da ilerleme kaydedebilirsin. Duolingo'yu duydun mu?

Dizileri altyazisiz anlaman da yaklasik 2 yilini alir.
  • Traveller  (12.10.17 22:01:04) 
Geçen ay ingilizce kursuna niyetlenmiştim baya bi araştırdım ama neredeyse hepsinin yerden yere vurulduğunu okudum internette ve özellikle ekşide. Ama Ocak ayında muhakkak başlamayı düşünüyorum uygun f/p kursa. Şimdilik kursa gitmeden çalışmaya başlasam yanlış öğrenmiş olma riski olur mu acaba?

Duolingo dahil 5-6 ingilizce uygulaması üzerinden gideceğim yavaştan başladım içlerinden dördü Duolingo gibi öğretiyor en güzeli Memrise bence.

English gramer in use, els inside and out ve irem yayıncılık temel ing dil bilgisi gramer kitapları elimde mevcut. Ayrıca ODTÜ Reader at work 1-2 de var ama onlar beni aşar.
Hikaye kitabı olarak beginner seviye Peter Pan ve Oz aldım ilerleyen zamanlarda okumaya çalışacağım sözlükle vb

Bir de kelime ezberleme tekniğinde sıkıntı yaşıyorum. Acaba derste ve normal çalışmalarımda bilmediğim kelimeleri tek tek bir deftere not alsam ve gün sonu ve ertesi sabah kalkar kalkmaz tekrar mı etsem yoksa kelime defteri tutmaya gerek yok mu? Lys edebiyat çalışırken ezber yaparken mesela Handan - Halide Edip diye boş bir kağıda defalarca yazıyor sesli tekrarlıyordum böylece 56 da 54 geldi acaba ingilizce kelime ezberlerken de mi kağıda defalarca yazma tekniğini kullansam mesela 10 kelime ezberledikten sonra bakmadan kağıda yazmak vb?
  • siyah giyen adam  (12.10.17 22:15:51) 
dil öğrenmede yaş ve zorluk arasında bir orantı yok. 30 yaşında bir arkadaşım 1 senede (hem de 9-6 çalışıp üstüne açık öğretim derslerini takip ederek) çok iyi derecede ingilizce öğrendi. tabi açıköğretim derslerini de çok iyi notlarla geçti.

amerikalı bir arkadaşım 24 yaşından sonra türkçe öğrenmeye başladı ve 8 ay gibi bir sürede çok rahat muhabbet edecek şekilde, sokakta konuşulan argoları ve esprileri anlayacak şekilde öğrendi.

dil öğrenmenin zorluğu vs yok. tek yapman gereken sürekli tekrar ve o dille yaşamak. duyma, konuşma, düşünme, yazma, okuma vb bütün pratiklerinizi ingilizceye çevirmeye çalışın belirli bir seviyeden sonra. gerisi gelecektir.
  • lesmiserables  (12.10.17 23:52:26) 
Hepsini okumadım da kelime ezberleme biçimin yanlış. Halide Edib Adıvar - Handan diye ezberlemişsin yazar-eser şeklinde ama o yazardan ve eserden bir tane var zaten. İngilizcede ya da başka bir dilde kelimelerin birden fazla anlamı olabiliyor. Örneğin hunch kelimesi hem önsezi demek hem de kambur demek. Bu durumda kelimenin her anlamını ezberlemek zor olur. Ezber yapacaksan her kelimenin farklı anlamları da olduğunu unutmaman gerekiyor. Kağıda defalarca yazmak da bayağı bir anlamsız. Onu yapana kadar bir iki tane örnek cümle araştırsan belki o kelime ömür boyu aklında kalır. Kelime öğrenirken türlerine de dikkat et bu arada. Ezberlediğin kelime isim mi fiil mi, bunu da bil.


  • dissendium  (13.10.17 00:00:13 ~ 00:08:51) 
[]

İngilizcem sıfır ve öğrenmek istiyorum tavsiyelerinize ihtiyacım var

Öncelikle eğer sınıfta kalmazsam önümüzdeki en az 11 ay boyunca ingilizceden başka ilgilenmem gereken bir ders ya da başka bir şey olmayacak, İÜnün hazırlık sınıfında sözde an alt kura başladım. Fakat başlangıç gramer konuları bile dersler ingilizce anlatıldığı çok az türkçeye yer verildiği için beni aşıyor. İngilizce gramerim gerçekten sıfır. Şu ana kadar hiç İngilizce çalışmadım, yani durumumu anlatacak en iyi örnek şu 50 soruluk testte yalnızca 5 soru işaretleyebildim ve 1 doğru 4 yanlış çıktı yani sıfır çektim resmen

www.seviyetespiti.com

Ve amacım 9 ay içinde bu testten +35 net çıkarmak. Bunun için emeklemeyi öğrenmem gerek gramer bilgisi olarak, hazırlıkta elemantary seviyede kitaplar bile anca yeni yeni yürüyebilenler için.

Essantiel gramer in use ve els inside and out kitapları elimde mevcut. İnternet hazır, birkaç uygulama üzerinden de çalışmayı düşünüyorum. Ayrıca youtube dersleri işe yarayabilir belki. Bu aşamada olan biri için ne tavsiye edersiniz çalışma yöntemi ve harici kaynak olarak? Ayrıca okulda bilmediğim kelimeleri Google transtan yıldız atıp biriktiriyorum, bunları deftere mi geçmeliyim ve rastgele olarak mı?

 
Çalışma konusunda bir önerim olamayacak ama translate'i sözlük olarak kullanma çünkü iyi değil. tureng'i tavsiye ederim. Defter falan gereksiz bana göre, anki isimli spaced repetition uygulamasını kullanabilirsin, kelimeleri sana belirli aralıklarla soracak.


  • i was made for you  (09.10.17 20:56:21) 
duolingo ile basit seviyede başlayabilirsin, kelimene de yardımcı olacaktır. O tür uygulamalar (Duolingo, rosetta stone vb ) senin durumundakilere daha çok faydalı geliyor. Bir de sıfırdan başlayan bir gramer kitabı bulup bol bol örnek çözersen grameri halledersin. Şu anda zaten önceliğin konuşma değil diye düşünüyorum. ;stersen eski zamanların meşhuur bir dil bilgisi kitabı serisi olan round up (6 kitaplık baba bir seri) cevap anahtarlarıyla birlikte pdf olarak bende olacaktı. Ha pdften nasıl çalışırım diyebilirsin çıktı alırsın, o da masraf, bilemedim şimdi. konu anlatımları ingilizce ama konu anlatımını youtube üzerinden araştırıp Türkçe açıklaması bulabilirsin ve o kitaptan da bol bol örnek çözme üzerinden gidebilirsin.

Senin durumunda olan birisinin sıfırdan ve sağlam bir temel atarak ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de bu konuyu öğrendim diyerek geçmeni değil de o konuyu kullanabildiğin kadar örnekle kullanabilmeni, artık otomatikleşene kadar tekrar etmeni tavsiye ederim. İngilizce zor bir değil, altından rahatlıkla kalkılabilir. Yeter ki istensin

google translate ile de çok fazla vakit harcama bence milyon tane çok daha iyi kelime öğrenme tekrarlama uygulamaları var
  • nickfury  (09.10.17 21:01:46 ~ 21:02:25) 
Grammar in use kitabı güzeldir oradan takip et.

En alt kurda sıfırdan başlatıyor olsa gerekler, dikkatini vermen yeterli. Türkçe az kullanmakla da iyi ediyorlar kulak aşinalığın artar.

Hocan kim?
  • kendi kendine yasayan yavrucak  (09.10.17 21:02:32) 
Öncelikle oradaki test hiç zor değil. Geçen sorduğunda ben çözdüm o testi. Sadece gramer ağırlıklı. 9 ayda bence rahat 35+ yaparsın ama kişisel bir şey bu maalesef. Bir yıl hazırlık okuyup simple present tense'i bile kullanamayan adamlar var. Mecbur özen göstereceksin. Bol bol okuyacaksın. Ben yazı yazmanın çok faydasını gördüm. 5 yıl önce hazırlıkta tuttuğum defterim hala duruyor. Herkesin öğrenme şekli farklı. Kendi öğrenme yöntemini keşfet. Kimisi defter tutmadan da öğrenebilir.


  • dissendium  (09.10.17 21:13:56) 
Öyleyse okul haricinde de her gün 2-4 saatimi ingilizce çalışmaya ayıracağım, dinlemekle için de yabancı dizi ama her gün 40 dakika yani 2 hiymm bölümü ingilizce altyazılı izlesem faydalı olur mu listeninge kulak aşinalığı olsun diye? Hiçbir şey anlamayacağım altyazıdan belki ama en azından telaffuz ve kulak alışkanlığı olur? Yıllardır yabancı dizi izliyorum, türkçe altyazılı izlediğim için genele vurduğumuzda çok sık kullanılan kalıplar hariç diğer dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum yani ne dediğini duyamıyorum öyleyse tr altyazılı dizi demek ki pek fayda vermiyormuş.

Google playden şu ingilizce uygulamalarını indirdim bugün itibariyle hepsini her gün düzenli olarak kullanmaya başlayacağım öyleyse: Duolingo, Memrise, Busuu, Visual vocabulary, Speaky ve English Listening (BBC)

YouTube hocaları konusunda çok bilgim yok ama Özkan Çelen videolarını baştan sona not alarak izleyebilirim? Yine de başka bir kanal daha olursa iki kat faydalı olur tavsiye ettiğiniz?

Gramer kitabı olarak ingilizce anlatımlı gramer kitaplarından ne öğrenebilirim bilmiyorum, bu in use İngilizce anlatımlı? :( sıfırdan Bilale anlatır gibi anlatacak bir gramer kitabına da ihtiyacım var ilk ortaokul düzeyinde olsa bile yapacak bir şey yok
  • siyah giyen adam  (09.10.17 21:32:33) 
ingilizce bilen birisine sordugun zaman nasil ogrenirim diye sana kolay oldugunu soyleyecektir herkes.

cunku ingilizce ogrenmek gercekten kolay, ha kolay diyince 1 haftada ogrenilir gibi bir sey yok, sadece pratik yapman, ogrendigin kelimeleri kaliplari cumle yapilarini cumle icerisinde kullanman gerekli, bir sure sonra hepsi kendliginden oturacak zaten ama turkiyede bu isi yapmak cok kolay degil cunku pratik yapamazsin duzgunce, videolu uygulama ile cambridge mi idi neydi unuttum, onunla da faydasi olmaz bence, international ogrenciler ile takil faydasi olur.
  • purple rain  (09.10.17 21:37:59) 
[]

Sol lensin sağ lensten daha kötü görmesi?

Bugün lens muayenesinde doktor lensi taktı bir ay bunu kullanacakmışım fakat numaraları farklı demişti o sırada fark etmemiştim eve gelince fark ettim sol lens daha kötü görüyor daha bulanık sağ ise net görüyor bu durumun sebebi sizce sol lensin tam oturmamış olması olabilir mi şimdi akşama kadar çıkarmak istemiyorum tekrar takamazsam diye. Eğer sol lens biraz daha düşük numaraysa bir ay boyunca bunu da takıyor olmam göze zarar verir mi?




 
Numarada yanlışlık yoksa evet oturmamış olabilir. Ya da lenste yırtık, zedelenme olabilir. Tam oturup oturmadığını anlamak için parmağınızla oynatarak anlayabilirsiniz.


  • hold short of the runway  (06.10.17 13:18:09) 
[]

Dünyanın bir simülasyon olduğuna dair varsayımlar

Sizin de size çok saçma ve mantıksız ve eğri gelen ancak neden hayatın bir parçası olduğunu anlayamadığınız, bu yüzden de bir simülasyonun içinde olduğumuza dair birer kanıt olduğunu düşündüğünüz şeyler varsa yazın, biraz beyin fırtınası yapalım gece gece.

1) Benim en büyük varsayım erkeklerin kadınların dar kalçasına ve göğüslerine odaklanması saçmalığıdır. Evrimsel gerekçeleri bir yana, resmen bizleri programlayan herif erkeklere böyle bir işlev vermiş gibi bir şey, belki de sahiden sırf pçlik olsun diye iki arkadaşın geyik malzemesine kurban gitmişizdir biz programlanırken. Yani günün birinde uzaylılar gizlice aramıza sızsa ve erkeklerin kadınların dışkı ve oturma görevi gören kalça kısmına böylesi bir trans hale geçmiş şekilde odaklamdığını görse kesinlikle çok mantıksız ve ilginç bulurdu. Aynısı kadın göğsü için de geçerli ancak şöyle bir düşündüm de insan dişisinin göğüs kısmı diğer hayvan dişilerin göğüs kısmından çok çok farklı ve cidden göze sanatsal seksi gelecek kadar güzel. Dişi inek de memeli, dişi insan da. İkisi de hayvan ve çok uzaktan da olsa akraba. Ama meme farkları çok fazla. Demek ki bizi kodlayan elemanlar ya sahiden dişi insan memesi güzel ve seksi olduğu için kodlamış ya da tamamen çirkin ya da sıradan olsa da erkek insana dişi insan memesinin "güzel ve hoş" olduğunu düşünmesini sağlayan bir fonksiyon girmiş. Yani eğer isteselerdi insan dışkısının çok hoş kokulu ve güzel tadı olan bir besin olduğu fonksiyonunu girerlerdi ve biz afiyetle dışkı yer, dışkı yemeyen (vegan gibi) insanlara hayret ederdik. Öyleyse neden büyük bir keyifle yediğimiz birçok şeyin "özünde" iğrenç olmaması düşünülemez? Tavuk eti belki de fare eti gibidir, ancak biz fare eti hiç yenemedik yine de "bir şey" Bize fare etinin iğrenç olduğunu söylüyor sanki??


2)Diğer bir husus ise uzayın ve evrenin akıl almaz büyüklüğüne karşı hiçbir canlı izine rastlanmaması.


3)Genetiksel hatalar, bozukluklar. Tıpkı bir programın bugu gibi değil mi? Normal şartlarda olmaması gerekiyor ama oluyor, bu da realiteyi arttırıyor. 2 başlı doğan hayvanlar mesela, bug değil de nedir? Bilimsel açıklama ve "Evrim" olgusunun da temelinde kodların yatabileceği ve hiç olmamış şeylerin olmuş gibi gösterilebileceği eğer manyak bir programcımız varsa gayet olasıdır.

4)Benim ve birçok kişinin bu simülasyon dünyası ihtimalini düşünmesi. Aslında ben simülasyon dünyasına inanmıyorum, gece gündüz düşünmüyorum da, ancak bazen - tıpkı bu gece olduğu gibi - olma ihtimali aklıma geliyor, Matrix gibi filmler sadece bir araç bu düşüncede. Matrix diue bir film yokken de insanlar dünyanın bir simülasyon olabileceğini farklı kavramlarla düşünüyorlardı kuvvetle muhtemel.
Eğer ben bunları düşünüyorsam, demek ki arada sırada birileri varlıklarının bilininde olmamızı istiyor, olabilir. İnanmıyor olmam olmayacaklarını anlamına gelmiyor.

Peki ya sahiden simülasyon ürünüysek, öncelikle bizi kodlayan varlıklar bizim gibi görünüşlere mi sahiptirler yoksa daha farklı mı? Onların içinde bulunduğu gezegen ve evren ve doğa kanunları bizimkilerden çok mu farklıdır, mesela onların evreninde bambaşka ana renkler, üç gözlü kediler, konuşan köpekler olabilir mi? Yine kendim cevaplıyorum, olamaz. Çünkü zihin sadede gördüğü, duyduğu, bildiği şeylerin taklidini çıkarabilir. Evrende olmayan fantastik bir şey düşünün, mesela Uçan Spagetti Canavarı. "Uçmak" kuşlardan ve kanatlı canlılardan gördüğümüz şey, "Spagetti" hepimizin bildiği makarna, "Canavar" saldırgan ve ölümcül yaratıklara verilen genel kavram. Bu bağlamda bizim tek yaptığımız bu üçünü birleştirmek ve buna da kibirli bir şekilde "evrende olmayan fantastik bir şey hayal ettim yaşasın!" demek olmuyor mu? Öyleyse bizi programlayanların görünüşü de evreni de bize oldukça benziyor olmalıdır.

5)Zaman kavramı ve zamanın bazen çok hızlı bazen çok yavaş geçmesi, genel olarak oldukça hızlı geçmesi ancak özel olarak göreceli bir hıza sahip olması. 2008 Avrupa kupası, Türkiyenin Hırvatistan dönüşü daha dün gibiydi bana göre, ancak üzerinden koca 9 yıl geçmiş. Fakat aynı zamanda 2013 Gezi olaylarının üzerinden sanki bir ömür geçmiş gibi algılıyor zihnim. Yaşam sırasında kavranan şeyler arasında böyle zamansal değişim algılamaların olmasını salt beyin yorgunluğu, hafıza bilmem neyi diye açıklayıp kestirip atmak da bir seçenek: peki ya sahiden simülasyon yüzünden kaynaklanan bir şeyse?

6) Konuşmak ve okumayı öğrenmek. Çok ayrıntıya girmeyeceğim ama şu kelimeleri yazarak "düşünce" denilen kavramı otomatiğe bağlamış şekilde aktarıyor olmak, bana çok ilginç geliyor. Bir takım sesler ve bu sesler üzerinden katrilyonlarca insan düşünceleri... Düşünce, beyin, elektriksel sinyaller, sesin kulağa ulaşması, kulak yoluyla beyne bu ses dalgasının iletilmesi ve beyinde bu sinyallerinin bir düzen içinde toparlanıp yorumlanması ve bilince iletilmesi, bizim de bilinçli şekilde algılamamız. Tüm bunlar saliselik zaman içinde gerçekleşiyor. Çok klişe bir örnek olacak ancak belki de kırmızı diye bir renk yok, kırmızı kodu diye bir kod var simülasyonda... Ne var ki bu aşırı şüpheciliğin kayda değer faydalı bir yanı yok, tadında bırakıp sonraki uyarılmaya bırakmak en iyisi.

 
bunu sabah konuşalım, erken uyanmam lazım.

Ama bana da vücudun mekanik birşey gibi çalışması(geleneksel tıp/modern tıp ayrımındaki gibi) ancak canlı ölünce tekrar çalıştırılamaması ilginç gelmiştir hep.


Ve ben 1 smilasyon değilde alternatif olarak aslında bu kadar çok insanın var olmadığı kanısındayım. Bir de uzay ve yaşam fikrin bana da çok makul geliyor.

Kaçtım ben, iyi geceler.
  • mete kudur  (15.09.17 03:50:27 ~ 03:52:50) 
Tarzını sevdim. Yani bu varsayıma dair daha önce hiç söylenmemiş bir şey yok bahislerinde, fakat üzerine güzel kafa kırmışsın! Bu varsayımın en büyük meselesi, sınanabilir olmaması. Yani nasıl bir delil elde edersek simülasyonmuş tamam ikna olduk diyeceğiz meselesi çetrefil.

Ben yazdıklarımı karşıt bir cevap olarak değil, zira ben de bilmiyorum simülasyonda mıyız değil miyiz; mevzubahis konular üstüne kendi düşüncelerimi paylaşmak adına yazıyorum.

1-Kalça, doğurganlık emaresi. "Ben o çocuğu bu bedenden çıkarırım arkadaş merak etme" göndergesi. Meme büyüklüğü de bebecüklerin emzirilme potansiyeli ile ilgili. Yani kalçaya ve memeye kilitlenmek biz primatlar için olabilecek en doğal şey. İnsan memesini estetik olarak tabii güzel bulacağız çünkü ona göre tasarlandık. Bebekken onlardan yaşam suyu (süt) içtin!

Dışkı yiyemezdik zira toksiktir; lezzetli gelmemesinin tek sebebi de bu. Tat alma duygun ihtiyaca göre şekillendi. İğrenme sebebin seni zehirleyeceğini biliyor olman, "bünyen" biliyor daha doğrusu. Yani zevk-ü sefa içerisinde dışkısını yiyen homo üst sınıfına dahil primatlar olduysa, genlerini çok da fazla aktaramadan elenmiş olmalılar... Eğer dışkımız toksik olmasaydı, tekrar yenilebilir ve enerji elde edilebilir olsaydı, büyük ihtimalle lezzetli gelirdi. Afiyetle yerdik. Bal dediğimiz şey arının kusmuğu neticede.

2-Fermi paradoksu. Bir yandan da bu akıl almaz büyüklük tabiri paradoks. Yani şöyle düşün evren ne kadar büyükse haliyle canlıların da birbirine rastlama olasılığı o kadar düşer diyebiliriz. Fakat bir yandan da o kadar çeşitli canlıların olma ihtimali artıyor, birbirlerinden tamamen (?) habersiz olsalar da.

Şöyle bir varsayım var bu arada. Uzaylı uygarlıklar belli bir seviyeye gelince, Evren'in bizatihi kendisini keşfetmenin zor ve masraflı olmasından ötürü, kendi simülasyonlarını yapıyorlar. Yapay zeka, simülasyonu sürekli güncelliyor, dönüştürüyor, yeni olaylar ve unsurlar yaratıyor; ve bu uygarlıklar bu sonsuzluğu keşfetmeyi ve kendi simülasyonlarında yaşamayı tercih ediyorlar. Bu gayet mantıklı bir şey. İnsanlık kendini yok etmezse VR teknolojisinin 2300 yılında alacağı hali düşünün, eminim o dünyada yaşamaya daha hevesli insanlar olacaktır. Oyun gibi. Uçabildiğiniz, ölmediğiniz bir evren. Ve en önemlisi zaman manipüle edilebiliyor. Gerçek dünyadaki 5 saniye, o simülasyonda 1 sene olabilir. Yani uygarlıklar kendilerini simülasyonlara kapatmayı tercih ediyor olabilir mi, gibi bir soru bu. Benim pek hoşuma gidiyor.

3-Bilakis, bu kadar az olmasına şaşırırım ben, bu vakaların.

4-Baktığın zaman abrahami dinler de kısmen bunu savunmuyor mu? Bu dünya simülasyon, hiçbir şey gerçek değil; zahir aldatıcı, asıl dünya öteki :)

5-Zaman hala tam olarak anlaşılabilmiş bir mefhum değil. Zamanın olmadığını, bunun beynimizin evreni algılamayı kolaylaştırmak için uydurduğu bir mefhum olduğunu savunanlar da var. En basit örneği rüya görmek işte. Saniyeler içerisinde olup bitiyor, güya upuzun zamana yayılan olay silsileleri.
  • testis agrisi  (15.09.17 05:42:49 ~ 05:55:50) 
benim konuya dair pek bir yorumum olmayacak da, sizin yazdıklarınızdan ve düşündüklerinizden John Brockman'ın What We Believe But Cannot Prove kitabını beğenebilirmişsiniz gibi geldi.


  • sopiro  (15.09.17 08:31:06) 
düşüncesi güzel ama simülasyon olduğumuzu düşünmüyorum. çünkü simülasyondan kendi isteğinizle çıkamazsınız ama burada isteyerek veya istemeyerek ölüm yoluyla çıkabiliyorsunuz.

edit: bir de doğamız gereği sürekli varoluşumuza dair kanıtlar arıyoruz, teoriler üretiyoruz. hepsinin kendi içinde mantığı var ama belki de bu kadar mana koymak gereksizdir. belki de bir şekilde olmuşuzdur ve dünyanın sonu gelene kadar böyle gidecektir ve belki de sürekli bir anlam aramaktan vazgeçmeliyiz.
  • dedimmidemedimmi  (15.09.17 10:17:19 ~ 10:21:34) 
Ben yazdıklarınıza karşı çıkmayacağım. Yani "yoo o iş öyle değil" demeye gelmedim. Zaten bu konuda ben agnostiğim. Yani bir simülasyon parçası olup olmadığımızı bilemeyiz. İspatının ya da yanlışlanmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. O yüzden bu iş zaten bilimsellikten çıkıyor. Tam da bu nedenle bilimsel argümanların, bir simülasyonun parçası olduğumuzun kanıtı olduğunu söylemenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Son söylediğimi biraz açacak olursak; örneğin bazı dini forumlarda islamiyetin ispati vb. gibi yazıları okursanız şu temel mantığa dayanıyor (çok kabaca yazıyorum): bir kalem ile kağıdı masanın üstüne bırakın, kalem kağıda kendi kendine bir A harfi yazamaz. Öyleyse evrende olan hiçbir şey kendiliğinden olmuş olamaz. Mutlaka bir yaratıcıya ihtiyaç vardır. O zaman Allah vardır.

Mantık güzel, ama mesela bu durum 'uçan spagetti canavarı'nın da ispatı olabilir. Belki de bir simülasyonun parçası olduğumuzun da ispatı olabilir bu mantıkla.

Simülasyon varsayımının 'ispatı' niteliğinde en çok söylenen argümanlardan biri örneğin, evrende her şeyin sınırlarının olması. Örneğin hız sınırı ışık hızı kadar. Mutlak sıfır -273 °C vs. vs. Bu da yukarıdaki mantıkla düşünülünce "evrende sınırlar var. simülasayonda da sınırlar olmak zorunda. o zaman evren simülasyondan ibaret" gibi bir sonuç ortaya çıkıyor ki bence çok yanlış.

bir de ikinci maddede yazdığınıza şöyle bir şey söylemem lazım:
ilk olarak evrenin akıl almaz büyüklüğünün her yerini incelemiş olmak lazım bunu söyleyebilmek için. bu mümkün değil. nitekim biz henüz güneş sisteminin içinde yer alan pluton gezegenini bile çok yakın zamanda gözlemleyebildik. dibimizde olan mars'ta hayat var mı falan onu inceliyoruz. evrenin büyüklüğü düşünüldüğünde (düşünemedi) bu kadar dar aralıkta bile araştırmalarımız devam ederken koca evrende yaşam izine rastlanmadı demek çok mantıklı değil.

ayrıca bununla ilgili NASA birkaç yıl önce "20 yıl içerisinde dünya dışı yaşam olduğu kanıtlanmış olacak" gibi bir açıklama yapmıştı. Sabırla bekliyorum.

Bir diğer mevzu da mesela bazen şöyle haberler okuyoruz: "50 milyon ışık yılı uzaklıkta bilmem ne gezegeni keşfedildi." bu gezegeni gözlemlesen bile gördüğün şey 50 milyon yıl öncesine ait. 50 milyon yıl önce orada yaşam yoktu belki ama şu anda var diyelim. nasıl bilebilirsin ki?

evrenin yaklaşık 14 milyar ışık yılı genişliğinde olduğunu düşünürsek "hiç canlıya rastlamadık" demek doğru olmaz.
  • himmet dayi  (15.09.17 10:30:11) 
Ben simulasyon kelimesinin bilinmediği bir çağdan geliyorum haliyle de varsayımın geçerli olduğunu düşünmüyorum.

Neden hayatın içinde olduğuna anlam veremediğin şeyler olgular bireysel olarak okudukça, yaşadıkça, global olarak da araştırdıkça azalıyor. Bu bir süreç. Teknoloji ivmeyi inanılmaz hızda ve derecede yükseltti ama süreç henüz bitmedi.

1.@testis ağrısı +1 Kadınlar da erkeklerde "ürememi sağlayabilecek mi, beni ve bebelerimizi koruyup kollayabilecek mi" yi sağlayacak özelliklere odaklanıyor. Tamamen yaşanmışlığın kodlara etkisi, evrim sürecinin bize bıraktıkları. Şimdi bazı şeyler değişmeye başladı. Çünkü yaşam koşullarımız değişiyor. Mesela kadınların efendi adam yerine maço tercih etmesini sorguluyanlar değişikliği yaşayanlar, maço tercih edenler de değişimi göremeyen/özümseyemeyenler. Geçiş süreci sancıları yani. Feminizm de bu anlamda bakılırsa değişimin bir başka sancısı aslında.

Çöp konteynerleri hep aynı kokar İçerik olarak çöpe atılan ürünler en azından mevsimsel olarak değişiyor demi. Ama bize hepsinin kokuları aynı geliyor çünkü diğer kokulardan önce çürük kokusunu alıyoruz. Zira kendimizi koruma mekanızmamızın sinyallerinin önceliği var. Tehdit altındaysak diğer her şey durur veya koruma mekanızmamıza hizmet eder. Sinyaller burada sana zararlı bişiler var diyor biz de çüpün yanından yay çizerek geçiyoruz. dışkımızı da bu nedenle yemiyoruz, üstünü örtüyor bulunduğu ortamda kalmıyoruz.

2. Canlı izine rastlamamış olmak olmadığı anlamına gelmiyor. Şu anki algı kapasitemizle yanımızdan geçse algılayamayacağımız algılasak bile anlamlandıramayacağıımız varlıklar bile olabilir.

Hem programcı bu kadar muzipse başka canlılar da koyardı bence. Düşünsene şu an gözünle görebildiğin kulağınla duyabildiğin vs. ne varsa onun da ötesinde olgulara anlam yüklediğimiz duygularımızı hislerimizi bile düşünüp yazmış. Algıladığımız bir renk bile her birimize başka anlamlar ifade ediyor. Tüm bunları yazabilen bir varlık için başka yaşamformlarının olduğu yaşamlar kurgulamak zor olmasa gerek. Başka canlıların olması veya olmaması simule olduğumuzu düşündürecek bir durum değil bana göre.

3. Genetik bozukluklar normal olmayan koşullarda oluyor zaten. Program yönünden ele alırsak da bir programın bir yerinde bug varsa örneğimizde iki başlı hayvan daha çok görülmeliydi.

4. Simülasyon dünyasında olduğumuzu düşünenler kimler? Bilgisayar kullanıp oyun oynayanlar ve film izleyenler. Bunların dışında simulasyonda olduğunu düşünen bir tane bile örnek bulamayız.

5. Bu bana göre simule olmadığımızın en güzel kanıtlarından biri. Zamanın özel olarak göreceli geçmesi simule edilebilecek bişey değil. Üstelik, mesela bundan 20-30 yıl sonra 2008 Avrupa kupası aklına gelmezken kendini Gezi'yi anlatırken bulabileceksin. Aynı kişi yani programda bir kodsun ama zaman aktıkça yani program çalıştıkça Avrupa kupası için sana yüklediği anlamı değiştiriyor. Bir diğer kodun kupadan haberi bile olmadı. Ne diyim, programcının vakti bolmuş demek lazım sanırım ^_^

6. Esas olarak düşünceyi her bir insana ve hayvana ve hatta bitkiye farklı farklı nasıl koyabildiğini düşünmek lazım. (bana göre bitkiler de anladığımız anlamda olmasa da düşünceye sahipler yoksa neden güneşe yönelsinler değil mi, bildiğin neden sonuç ilişkisi işte. onlar da üremeye programlılar, yaşam enerjisi dediğimiz şeye sahipler vs.)

Kırmızı diye bir renk aslında yok o bir ışık dalgası. Nesneden gözlerimizdeki alıcılara çarpıyor ve o ışık boyunu kırmızı diğer boyu yeşil algılıyoruz. Algılayabildiklerimiz algılayamadıklarımızn 10 milyonda birinden az. Çevremizdeki her şeyi (simule olsaydık kodu) algılayamıyoruz. wifi sinyalleri hayalet gibi içimizden geçiyor, köpeğin algıladığı kokuların 200 milyonda birini alabiliyoruz vb. o kodlar şimdilik bize kapalı ama açacağız yakında :)

Ben de cevabı yazarken şu soruyu sordum kendime;

Biz simule olsaydık bizi simule eden varlıklar da simule olduklarını düşünüyor olurlar mıydı acaba? Ve onları simule edenler...
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (15.09.17 10:35:23 ~ 10:46:10) 
[]

Kulakiçi kulaklık öneriniz var mı?

Geçen hafta sennheiser mx 375 aldım piyasası 80 90 lira olan bir kulaklık ve boşa gitti. Kulağımdan çıkmasını bırak, kulağıma hiç girmedi bile. Kulağımı ağrıtmaktan başka bir işe yaramadı. 2 tür kulakiçi kulaklık türü var sanırım bu şunun gibiydi images.hepsiburada.net

Benim aradığım ise hem ucu kulağa rahat giren lastikli kanaliçi kulaklıkiçi modellerinden hem de kulağıma tecavüz etmeyecek, rahat hissettirecek, ağrıtmayacak, düşmeyecek, sesi bas ve tizi çok temiz olarak iletecek bir kulaklık. Şuan beş param yok ancak biriktirmeye başlayacağım, yeter ki çok sağlam ve uzun süre gitsin mümkünse 200 lira civarı bir kulaklık olması daha iyi olur ancak çok tavsiye ettiğiniz bir kulaklık varsa biraz daha bekleyebilirim biriktirmek için.


 
Yine sennheiserden devam edebilirsiniz başlangıç için. cx200 cx300 gibi modeller işinizi görür.


  • veritaslibertas  (14.09.17 13:37:28) 
cx300 +1

hatta tam model adi cx300-ii precision sanirim.
  • bartman  (14.09.17 13:51:14) 
Creative ep630 kullaniyorum 3 yildan beri hem de hunharca. Kulagimdayken uyuyorum bile, o kadar rahat ve iyi oturuyor. Defalarca kere sabah boynuma dolanmis halde uyanmama ragmen ne kabloda bir kopma ne de temassizlik soz konusu. Kalite olarak da bir sennheiser olmasa da odyofil degilsen seni gayet de memnun eder.


  • nickfury  (14.09.17 13:54:49) 
Cx 300 ii alabilirim keşke 5 farkı lastik olsaymış bunda 3 farklı boy var ancak kesin kulağa oturur değil mi? Bir de bu 113 db iken mx375 122db,bu db arası fark tam olarak nedir? 122db 113db den daha kaliteli ses değil mi?


  • siyah giyen adam  (14.09.17 13:58:19) 
Creactive ep 630 bi önceki kulaklığımdı, ben de tam 2 yıldan fazla süredir kullandım ancak en son çamaşır makinesi macerası geçirince artık yolları ayırmak zorunda kaldık. Piyasada olsa yine alırdım fakat piyasadan kalkmış bir ürün.


  • siyah giyen adam  (14.09.17 14:00:22) 
db'nin ses kalitesiyle ilgisi yok. kulaklığın beslenebilmesiyle alakalı. sesin şiddetini -yüksekliğini, alçaklığını- etkiler o değer fakat zaten kolayca beslenebilecek bir kulaklık olduğu için önemli değil. kulağınıza tam oturur, merak etmeyin.


  • veritaslibertas  (14.09.17 14:03:20) 
[]

Üniversitede profesör olmak?

Üniversiteye daha yeni başlayacağım gerçi ancak bölüme ve okumaya çalışmaya olan ilgim gereği kendimi bu bölümde geliştirip üniversitede öğretim görevlisi olarak işe başlayıp adım adım yükselebileceğimi düşünüyorum, yani eğer hedef koyarsam bu hedef üzerinde yürüyebilirim.

Ancak kısmi sosyalfobi ve topluluk önünde konuşamama, kötü diksiyona sahip olma gibi özelliklerim var. Bu yüzden zaten masabaşı devlet memurluğu istiyorum, eylem /pratik insanı olmaktan ziyade fikir/teori insanı olduğumu düşünüyorum içe dönük.

Bu bağlamda üniversitede kalmak bana göre değildir kesin değil mi? Yani asıl merak ettiğim, üniversitede akademisyen olunca illa topluluk önünde konuşma, derslere girmek mi gerekiyor, başka yolu yok mu kendi aleminde akademisyenlik?

 
Bunlara bakarak upuzuuun bir vadede belki bir profesör olabilirsin ama iyi bir öğretmen olamazsın gibi gözüküyor. Kaldı ki profesörlük en başta bir akademik ünvan. Her profesör iyi bir öğretmen demek değil.

Ayrıca akademide kalabilmek seninle alakalı ve senin dışında gelişebilecek bir sürü şeye bağlı yıllar içinde.
yıllar boyunca sen de değişeceksin. İlgini alakanı kaybetme kendini de sosyal ve akademik anlamda geliştirmeye bak. Sonra durumları tekrar değerlendirirsin.

Önce bir soluklan bir ilk final dönemini bir geçir :) :)
  • AlsterWasser  (14.09.17 02:41:36 ~ 02:42:04) 
Hayatında sunum bile yapmamış, hep bir şekilde kaçmış biri için konferansta konuşma yapmak çok korkutucu geliyor bana. Konferans varsa ben olamam. Ama özeleştiri yapmam gerekirse, topluluk önünden kaçmanın mantıklı gerçekleri var kötü diksiyon bunların en başında geliyor. Eğer üniversite döneminde bir şekilde diksiyonu süper haline getirirsem belki özgüvenim çok daha artar, olması gerektiği yere gelir.


  • siyah giyen adam  (14.09.17 02:59:33) 
Üniversitesi zaten tüm bu saydığın olumsuzlukları aşacağın yer. Onun haricinde profesörlük akademik bir ünvan değil, daha çok idari ünvan, Yrd doç.'un farklı renklisi. Neyse, şimdiden şartlama kendini, işini iyi yaparsan iyi bir doçent olursun.


  • utkuren  (14.09.17 03:52:59) 
Biraz da üniversiteden ne anladığına bağlı. Araştırma ile öğretimi ayırmak gerek.

Bulunduğum üniversite derse girip çıkmak, hele ki profesörlerde, işlerin %15'ini geçmiyor. Buzdağının görünen kısmı dersler. Açıkçası çoğu da dersi yük olarak, angarya olarak görüyor ve önemli olanın araştırma olduğunu düşünüyor. Zaten, bu ara YÖK'ün yaptığı tek iyi şey bunu biraz köklemeye çalışmak oldu ama bunu toparlamaya çalışırken başka dağıttığı şeyler oldu, o da ayrı konu. Eğer üniversiteye araştırma için geliyorsan, dediklerinin bazılarının zararı olabilir ama çok etkilemez.

Okulda Azeri bir hocamız vardı. Diksiyonun onunkinden kötü olamaz sanıyorum ki. Bu adam, okula gelen ama derslerine girmeyen, girse bile yarım saat sonra bırakan ve saçmasapan sınavlar yapan biriydi. Öğrenciler kendisini bol bol eleştirirdi ama 'Nasıl olsa AA gelecek' diye onun dersine yığılırlardı. İğrenç bir öğretmendi. Aynı adam, dünyada sadece 5 kişinin çözebildiği bir problemi çözmüş. Kitapları dünyada kapış kapış gidiyor. Rus Bilimler Akademisi'nden madalyaları var. Kendi cümleleri ile söyleyeyim 'Öğrencilerin gerizekalılıkları zaman kaybettiriyor'. Bu adamın ders vermesi ne kadar saçma ise, hem iyi öğreten hem de dersi stand-up geçen ve öğrencileriyle kantinde zaman geçiren hocanın da araştırma için üniversitede kalması o kadar anlamsız.

Senin için şunu önerebilirim: Yurtdışında araştırma-öğretim ayrımını az yapmış ve haftada sadece 3 saat ders verilen üniversiteler var; buralara gidebilmek üzere planlarını ve çalışmalarını yapabilirsin. Bunun dışında, üniversitede ilk yıl yaptığımız sunumda dizlerim birbirine takır takır vurmuştu; ön sıradakilerin takırtıları duyacakları kadar. Hemen hemen her derste sunumumuz olduğu için 10 küsur sunumdan sonra sunum sıkıcı bile gelmeye başladı. Zaman içinde alışıp yenebilirsin dediğin şeyleri.
  • aychovsky  (14.09.17 06:00:41) 
Bu meseleyi daha bugün bir arkadaşımla konuştuk. Onun da sunum yapma ile ilgili sıkıntısı var lisansta ve yüksek lisansta devam eden. Her sunumdan önce telaş yaptı hepsinden sonra da halletti. Okul vs çok uğraştı mezun oldu didindi etti şimdi. Haftaya dersleri başlıyor. Panik halinde, hayali hocalık yapmak ama aklı gidiyor şimdi.
Gavurların bir lafı var life begins at the end of your comfort zone
Benim de başka korkularım endişelerim var ve üzerlerine gitmek uzun vaadede sana kar getirir. Biliyorum ki arkadaşım da ders anlattığında daha güzel hissedecek ve zamanla her şey yerine oturacak. Yaparsın iste ve çalış.
  • fasulyek  (14.09.17 06:21:58) 
derdin bir şey olmak değil bir şey üretmek olsun.


  • zgrydn  (14.09.17 08:08:39) 
[]

Başlangıç düzeyi için en uygun gramer öğreten kitap?

Önümüzdeki ay ingilizce hazırlık sınıfına başlayacağım, gramer bilgim sıfıra yakın. Hem kendi başıma çalışıp bir şeyler öğrenebileceğim hem hazırlık senesine yardımcı olacak hem de başlangıç düzeyine uygun, türkçe anlatımlı bir ingilizce gramer kitabı arıyorum. Piyasada en çok şu resimdeki kitap öneriliyor, sizce bunu almalı mıyım yoksa başlangıç düzeyine ağır mı kaçar?




 
  • siyah giyen adam  (12.09.17 21:23:51) 
English Grammar in Use alabilirsin.


  • dissendium  (12.09.17 22:16:59) 
Grammer in use üç kitap halinde var oldukça güzel hatta içindeki cd de sorular konu anlatımları filan da var.
Cambridge sözlük öneririm onunda cd içeriğinde sözlük oldukça yararlı

  • kararsızataletfilozofu  (13.09.17 00:05:24) 
[]

Kulaklık kulağa sığmıyor, çözümü var mıdır?

Bugün sabah sensheir mx 375 kulaklık geldi ve şöyle bir şey shop.4audio.rs

Kulağıma hiçbir türlü oturmadı hatta girmedi bile, müzik dinleyemedim hiçbir şekilde girmedi. Yanında verdikleri bir çift süngerin ise ortaları yırtıldı takarken, ancak ona rağmen sanki süngeri takınca kulağa oturuyor gibi oluyor.

Fakat ben şöyle bir şey istiyorum i.ytimg.com www.staticsound.net

bu kulaklık yapısına lastik takmak mümkün mü? Eğer mümkün değilse ne yapacağım çöp mü oldu şimdi? Sünger ya da lastik için ses kalitesini koruması adına illa aynı markadan almak şart mı yoksa cadde üstündeki telefonculardan da temin edilebilir mi rastgele bir lastik ya da sünger?

 
Aynı kulaklığı kullandım bi süre, süngersiz kullanıyordum ben, sıkıntısız oluyordu kulağıma. O süngerler çok dayanıksız zaten, sen de sert davranmışsın belli ki. Kalitesi falan olmaz, telefoncudan al gitsin.


  • manuel mandalina  (12.09.17 12:26:04) 
Lastik mi alayım sünger mi sizce ve Kulaklığa lastik takınca her türlü sığar değil mi? Kulaklığın yapısı sivri baş yani şöyle bir şey olmadığı için cdn.vatanbilgisayar.com buna uygun lastik var mıdır varsa da o da sığmaz mı bilmiyorum...


  • siyah giyen adam  (12.09.17 12:33:25) 
O kulaklığa o lastiklerden takılmaz ki, ben sünger için konuştum. Fotoğraftaki kulaklığın kendisi kulak içi tipte olduğundan o türlü lastiği var. Bence bu işi düşündüğün şekilde çözemezsin ama sen yine bi sor dükkana.


  • manuel mandalina  (12.09.17 12:56:06) 
sünger çözüm olur mu bilmiyorum ama n11de de gittigidiyorda da satılıyor kulaklık süngeri diye aratırsanız. ben bugün sipariş verdim daha mx475im için.


  • slow like honey  (12.09.17 13:27:15) 
[]

Lens takarken göz refleksi zamanla alışır mı?

Bugün sol gözü takamasam da sağ gözü nihayet 2.5 saat uğraştıktan sonra takabildim tam 3 gündür uğraşıyordum neredeyse pes edip bırakıyordum. Merak ettiğim ise bu lens takma olayı hep böyle ızdıraplı mı geçecek? Göz refleksi zamanla alışır mı yani teknik olarak böyle bir şey var mı gözün zamanla alışması, göz kırpma olayının lens takarken zorluk çıkarmaması? Bana o kadar ütopya gibi geliyor ki 10 saniyede takıp çıkarmak, gerçekten böyle bir şey olabilir ya? :D




 
Evet zamanla göz içinde parmağını dahi gezdirebiliyorsun kırpmadan.

Lenssporluyum.

Edit: zaman tutmadım ama 5 saniyede çıkarıyorumdur ikisini de. Ütopya değil zaman işi yani.
  • filipis  (24.08.17 21:45:09 ~ 21:46:53) 
Bir de şunu merak ediyorum, ya kirpiklerim büyük olduğundan ya göz küçük olduğundan takmakta zorluk çıkardım ama takınca herhangi bir batma yanma hissi olmadı. Ancak zor taktığım için bi boy daha küçük lens diye bir şey var mıdır? Göz hastanesinden randevu aldım gerçi, göz çapımı ölçüp ona en uygun lensi almak lazım. Geçen gittiğim hastanede lens numarasını ölçtüler sadece ona göre aldım


  • siyah giyen adam  (24.08.17 21:51:11) 
alışır. ilk lensimi takmam 45 dakika sürümüştü.

şu an aynaya falan ihtiyaç duymadan bir kaç saniyede takıp çıkartabiliyorum.

ütopya gibi gelmesin, çok kısa sürede alışırsınız.

bir de her göz her lense aynı şekilde tepki vermiyor. 45 dakikada taktığım lens PureVision 2 HD idi. taktıktan sonra çok batma yapmıştı. ardından biofinity kullanmaya başladım ve 4 senedir bu markayı kullanıyorum. işin ilgin yanı şu kimi yorumlarda biofinity için çok batıyor yazılırken kimi yorumlarda da PureVision 2 HD çok rahat bir lens yazıyor. kendinize uygun olanı deneyerek bulmalısınız.

ilk not: biofinity kullanırsanız opti-free express solüsyon öneririm. lens ve solüsyon uyumu da önemli bir şeymiş.

son not: temizliğe dikkat lütfen.

ek: göz çapı önemli derler ama çoğu lens markasının standart ölçüdedir ürünleri yada türkiyeye hep aynı ölçüde geliyor. benim kullandığım lensin çapı gözümden büyük misal olarak.
  • issiz karga  (24.08.17 21:53:44 ~ 21:55:04) 
issiz karganin ilk 3 cumlesi +1


  • in vino veritas  (24.08.17 22:05:08) 
Çaplar için konuşmak gerekirse benim göz 8.5 fakat sadece b&l markasında vardı. Gözümü kabul etmediği için 8.4 ve 8.6 arasında tercih yapmak zorunda kaldım. 8.6 gözümden sürekli kaydığı için 8.4 daha uygun geldi gözüme. Kısaca 8.6 yı hiç kullanamadım. Göz çapından küçük olanı tercih etmek daha mantıklı olur. Sırf gözün çapına uygun alıcam diye ucuz ürün tercih etmeyin. Genelde pahalı ürünler daha uygun geliyor göze.
Ben night and day aqua kullanıyorum. Daha önce b&l ve acuvue oasisten alamadığım verimi bundan aldım.

  • filipis  (25.08.17 00:45:12) 
Burdakilerin de dediği gibi başlarda çok zordur lensi takmak. Hatta pes etme noktasına bile getirir. 1hafta kadar sürebilir bu. YouTube dan bir kaç video izleyin 10 kere filan pratik yapın tamamdır. Lens takma uzmanısınız.


  • valarmurgulis  (25.08.17 19:12:24) 
123456789   « Önceki  Sonraki »
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.