[]

Epub'ların Çıktısını nasıl alabilirim

Normal kitap gibi çıktı almak istesek nasıl yapabiliriz ?




 
epubları pdfye dönüştürebilirsiniz.


  • nickfury  (08.10.17 19:49:44) 
[]

Vasiyet için illa noter onayı mı lazım ?

sb




 
vasiyet geçerli değildir. kişinin malvarlıgı cocukları arasında eşit şekilde bölüşülür çok amerikan filmi izlemişsiniz :)


  • sizofren06  (08.10.17 20:22:37) 
Vasiyet itiraz eden olmazsa geçerli oluyor bildiğim kadarıyla.
Noter haricinde de kendi el yazısıyla yazılmış olması, düzenlenen tarih, imza ve düzenlenen yer (şehir) olması gerekiyor diye biliyorum

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (08.10.17 20:31:36 ~ 20:33:12) 
1)resmi (noter veya sulh hakimi huzurunda)
2)el yazısıyla(vasiyetname sahibinin kendi yazısı ve imzası)
3)sözlü(olağanüstü hallerde geçerli. olağanüstü hal kalktıktan 1 ay sonra geçersiz olur)
  • vayezikhan  (08.10.17 21:28:04) 
[]

Bu The Red Pill bir teori/durum/fikir mi yoksa ''to do list'' gibi birşeymi

Son zamanlarda her yerde ''the red pill'' başlığında geçen bir tartışma var, ve bunun sosyal yaşantımıza etkilerinden bahsediyorlar(ben konuyu hiç bilmiyorum)

Başlıkta biraz dolaştım ama sanırım ön koşul şu ''herkes bu red pill'i biliyor ve ondan sonra bunun hakkında tartışıyor'' olmuş; yani ben red pill'in ne olduğunu bilmiyorum ve bu yüzden de başlıkta ki tartışmaların büyük kısmını idrak edemiyorum. mantığını genel olarak isminden çıkarımlayabiliyorum ama teorisinde bi' yaptırım yahut tanı listesi var mı yoksa felsefe/sosyoloji alanından bir hareket/durum tanımı mı ona da ayıkamadım.

Şimdi bi' arkadaşınıza sordum o bana bi' link göndermiş ''skeptico'' nickli birisinin paylaşımını ancak, bu skeptico'nun diğer entrylerini ufaktan taradığımda bu arkadaşınızın(skeptico) objektif ve doğrudan(gerçekci) yaklaşabileceği konusunda tam emin olamadım(eksik bildiğim için, yani tüm entrylerine bakmadım, ve bi' insan öyle yüzüstü ne kadar tanınabilirse hakkında o kadarlık bir fikrim var ancak; yani çok az)

bu red pill olayında 4 yaşındaki çocuğa anlatır gibi(zeka yaşımın oralarda olduğunu düşünüyorum) anlatan bi' yazı v.s var mı ? nedir bu the red pill

 
kesinlikle katılıyorum. red pill aşağı red pill yukarı. nedir ne değildir başlığına bi bakayım dedim ilk entryden son entrye millet birbirine giydirmiş. bazen matrixle alakalı bişiler olduğu gibi bi hisse kapıldım. sonra araya feminizm falan girdi, iyice karıştı. saçma sapan ergen işi olduğuna karar verip bu nedir deyip çıktım. sonra burda bunun ne olduğunu soran duyuru falan gördüm de öyle hakkında bi iki fikir edindim.

özünde felsefemsi bişi bu. kadınların ne kadar aciz ve erkeklere muhtaç olduğuyla ilgili sanırım. matrixteki kırmızı hapla, gerçeklerle alakası ne onu çözemedim henüz.
  • olutaklidi  (08.10.17 02:20:28) 
Ya kisaca spor yapin, temiz ve guzel giyinin, yatabildiginiz kadar kadinla yatmak icin ne gerekiyorsa yapin temali bir sey. Amerikayi yeniden kesfetmisler anlayacagin.


  • baldur2  (08.10.17 02:32:23) 
red pill = kadınları elde edemeyen 31cilerin kutsal kitabı niteliğinde bir şey. red pillcilerin çoğu şu tipteki asosyaller: vignette4.wikia.nocookie.net

sözde red pill sayesinde johnny sins olacaklarmış. vücut geliştirin, kadınlarla konuşurken kendiniz olmaktan çıkıp çok cool tavırlar takının falan diyorlar özetle. bunları uyguluyarak sikilmedik kadın bırakmayacaklarmış. haha.
  • neil manke  (08.10.17 02:46:28) 
Benim başlığı kabataslak dolaşırken okuduklarımdan anladığım şu:
Bir oluşum var. Erkekleri alfa beta diye sınıflamışlar. Sınıflamayı kırmızı mavi hapla simgeleştirmişler.
Dayanak noktaları evrimsel psikoloji, yolları sözde bilim.

Maskülizme yakın duruyor, misogyny (kadın düşmanlığı) de var gibi anladım.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (08.10.17 11:18:34 ~ 11:40:27) 
ağır geri zekalı ve loser işi. karşı cinsi tavlamanın, hatta amiyane tabirle köpek etmenin kurallarını yazmış tipsizler. kendi gibi aptalları tavlarlar anca. alfa, beta gibi ayrımları var, ajjdfjff alfa olun beta olmayın diyorlar. allah'ım rezalet.


  • nice tnetennba  (08.10.17 12:00:00) 
  • ziggs  (08.10.17 12:50:17) 
red pill'i keşfeden adamın loserlıktan kurtulduğunu mu sanıyorsunuz? loser adam iki üç okuduğunu uygulamaya çalışıp "düşürebilecek" mi? nerede yaşıyorsunuz yahu? spor yap gayet güzel bir tavsiye ayrıca. armut piş ağzıma düş ile olacak şey mi bu özgüven denilen nane?

hayatında travmaları varsa çalışıp parasını kazansın, psikoterapi alsın, emdr yöntemi var, şema var, bilişsel terapi var, bu tarz işe yarayıp yaramadığı dahi belli olmayan aptalca şeyler uygulanmamalı.
  • nice tnetennba  (08.10.17 13:11:41) 
yav geçin bunları psikoloğa gidecek parası yokmuş, spor yapacak hali yokmuş, bunların hepsi bahane. psikologlar çiçek al mı diyor ajdjdkf bunlar ne kadar cahil cahil konuşmalar. bir adam var hayatı değişmiş ha, vay anasını red pill gerçek o zaman. çünkü bir-birkaç adamın hayatını değiştirmiş :((((((


  • nice tnetennba  (08.10.17 13:34:43) 
Psikologların bu konuya çözüm önerisi yok denmiş, bu doğru değil. Psikologların bu konuya çözüm önerilleri var.

Örneğin
"red pill nedir fikrim var ancak tam olarak bilmediğimi belirterek başlamam doğru olur. ve itiraf edeyim, durumum vardı, ama okumadım.
neden okumadım? çünkü bugüne kadar okuduğum kadın ve erkeği sınıflandıran, kutuplaştıran her türlü düşünce sistemi bana benzer şeyler düşündürdü. 10 yıl önce olsa muhakkak vakit ayırıp okurdum ama şimdi vakit az, iş çok.

zaten red pill konusundan ziyade kadın-erkek dinamiklerinden bahsetmek istiyorum. gerek meslek hayatımda gerekse sosyal medyada 'bu erkekler kadir kıymet bilmez / bu kadınlar ancak kötü davranırsan seni sever' gibi tutumlarla sık karşılaşıyorum. karşı cinse dair deneyimlerimiz, onlarla ilgili bir şablon oluşturuyor zihnimizde. zaten öğrenmenin böyle bir yanı var, trafikte tuğralı doblo görünce uzaklaşmak da pattern okuma ve analiz etme süreçlerinin bir sonucu. ancak önemli bir fark var bu iki örnek arasında. tuğralı doblonun trafikte karşımıza çıkması ile ilgili hiçbir şey yapamayız, oysa hayatımıza giren insanları biz seçiyoruz.

evet, biz. kimse kimseyle zorla sevgili olmuyor, eşinizle silah zoruyla nikah masasına oturmuyorsunuz. yani şikayet ettiğiniz topluluk, sizin kendi ellerinizle hayatınıza dahil ettiğiniz insanlardan oluşuyor. şimdi birileri diyecek ki 'evet, ben de bu gidişe bir dur demek istiyorum'.

harika fikir. o zaman öncelikle yapmanız gereken şey, kadınları/erkekleri - yani tanıdığınız kadarıyla, hayatınıza girmiş olanlardan öğrendiğiniz kadarıyla kadınları/erkekleri - eleştirmek olmamalı. öncelikle bakmanız gereken şey ayna. ben neden bu tip insanları hayatıma sokuyorum, neden ilişkilerim bu hale geliyor, ben süreçte ne yapıyorum da bu iş sarpa sarıyor demeniz gerekir. tabii buna yüzeysel bakarsanız şöyle taktikler izlersiniz; 'bu adamı/kadını çok sevdim, çok ilgi gösterdim, beni terk etti, demek ki karşı cinse kötü davranırsam ilişkilerim düzelir' veya 'kadınlar/erkekler benim onlara verdiğim değeri hak etmiyor, onları değersizleştireceğim, meta haline getireceğim'

bu düşünce yürütme biçimi, insan gibi kompleks bir canlıyı anlayamadığınızı gösterir. burada seçimlerinizin daha derin ve çoğunluğu bilinçdışı olan kökleriyle ilgilenmeniz gerekir. yukarıda belirttiğim taktikler, 42 beden olduğunuz halde 36 beden kıyafet almak gibi, o giysinin içinde asla rahat edemezsiniz. cinsiyetçi taktikler sizi şikayet ettiğiniz bir örüntüden çıkarıp başka bir örüntünün esiri yapar. asıl mesele kendi patternini kendin yazabilmek.

ilişkilerinizde yineleyen dertler varsa, 'bütün kadınlar / erkekler böyledir, şöyledir' diyorsanız başvurmanız gereken yer red pill değil psikoterapidir. kendinizi anlar ve hikayenizi yeniden anlamlandırabilirseniz, 42 beden olmaktan rahatsız olmayabilir veya kilo verip 36 beden kıyafetin içinde rahat edebilirsiniz. en nihayetinde herkesin yolculuğu biricik. yola düşüp görmek gerek.

sözün özü:
yoğun şekilde ilişkisel sorunlar yaşayan insanların red pill okuyarak bulacağı tek şey, üzülerek söylüyorum ki bir başka blue pill'dir."
eksisozluk.com
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (08.10.17 14:56:54) 
verdiği örnekler sabancı torunu, ali ağaoğlu, bilmem ne. alfalarmış, kadınlar bunlarla sevişiyorlarmış. yahu adamlar zengin zengin. danışıklı bu işler. kadının ayaklarında hermes terlik var, senin loser tayfa karşılayabilecek mi bunu? bir insanı olmadığı kılıfa sokmaya çalışmak ne demek? elbet patlar günün birinde.


  • nice tnetennba  (08.10.17 15:14:44) 
adam harbi ali agaoglunu ornek vermis aq. adamin sinirsiz serveti var, kadinlarla sevismesini basari olarak gormemizi istiyo. hey allahim ya.


  • baldur2  (08.10.17 15:21:56) 
dogru diyorsun, cevremde kiz bulamayan arkadaslara tavsiyede bulunayim o zaman, oglum zengin olsaniza ali agaoglu gibi, o zaman kizlar hayir demez. tabiiiiiiiiii olm manyak misin.


  • baldur2  (08.10.17 15:45:19) 
adamlarda spor yapacak enerji, psikoloğa gidecek para yok diyorsun, çözüm önerin zengin olun mu? sen tavsiye verme arkadaşım.

zengin olunca "karı"lar kapında bitiyor ağbiii, alfa ol, zengin ol.

heyye.
  • nice tnetennba  (08.10.17 16:23:30) 
Ne olup ne olmadığı, eksiği gediği madde madde yazılmış şurada:
eksisozluk.com

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (08.10.17 17:11:08 ~ 17:13:26) 
[]

Birşeyi birisine anlatmak iyi gelir mi, gelirse neden ?

Yani, misal yaptığınız bir hatayı, ya da canınızın sıkkın olduğu bir konuyu durumu v.s başka birisine anlatmak insanı rahatlatır mı ? (büyük ihtimalle bu sorunun cevabı evet de) rahatlatıyorsa neden ?




 
çünkü olayı anlatınca normalleştiriyorsun. olay normalleşince rahatlıyorsun.


  • dedim dedim de kime dedim  (08.10.17 01:10:56) 
Hiç kimseye bir şey anlatmayan bir insan olarak geçenlerde bütün dürüstlüğümle bir daha görmeyeceğimi düşündüğüm birisine kendimi açtım.

Hayatımda hem stresin bir nebze de olsa azaldığını hem de olayları, düşüncelerimi, hareketlerimi tekrar değerlendirmemi sağladı.
  • E.  (08.10.17 01:24:16) 
çünkü insanlar kendi evrenlerinin ortak kabul görmüş gerçekliğe yakınlığından emin olamadıklarında, kendisini haklı bulacağına inandığı bir kişiye anlatma yöntemine başvurarak, genel kabul gören gerçeklik ve kişinin kafasındaki gerçekliği benzeştirmek ister böylece haklı olma ihtiyacı tatminlik yaşar


  • ssyumusakg  (08.10.17 01:32:16) 
Kime ve neden anlattığına bağlı. Aktif olarak ve empati yaparak dinleyebilecek biri ise anlatmak tahatlatanilir. Birinin destekçi olması belirli problemlerle baş etmeyi kolaylaştırabilir. En azından soruna bir de dışarıdan bakıp aslında içinde büyüttüğün kadar dev gibi olmadığını görebilir. Çözüm bulmanın ötesine geçip akıl verme zevzekliğinde bulunacak, seninle empati yapamayacak biriyse, "Hay dilimi eşşek arısı soksaydı" pişmanlığında da olabilir insan. Bir de anlatmak için hazır olmak lazım, insan her an anlatamayabilir ya da o an farklı bir ruh halinde de olabilir. Bunlar sorunun devam etmediğini göstermez.

Bir de şu var. Uzun zamandır süregelen bir şeyse, insanlar çözüm önerirken senin taa en başından başladığın noktadan başlayabilirler. Yani sen onu otuz kere yapmış ama sonuç alamamış olabilirsin ama ilk akla gelecek şeydir ve hemen onu söyleyebilirler. İnsanların senin derdinle ilgili o anki durumu yakalaması için senin aklına gelen çözümleri üretmeleri gerekebilir. O arada "He anam, o benim aklıma gelmedi sanki" dememek önemli. Karşındaki kişi senin olduğun yollardan geçmedi, henüz senin derdinle yeni tanışıyor ve sana yetişmesi için senin tecrübelerinin ya bir kısmından ya da hepsinden geçmesi gerekiyor.
  • aychovsky  (08.10.17 08:48:52 ~ 08:52:05) 
Katarsis


  • dimanche  (08.10.17 11:51:10) 
bana genelde iyi geliyor. neden? çünkü birincisi, anlatırken bir anlamda o olayla yüzleşmiş oluyorsun. canın mı sıkkın, sevgilin mi terk etti, bir işin mi ters gidiyor... bunu karşındaki kişiyle paylaşırken olabildiğince somutlaştırmış oluyorsun. bazen kendi kendine düşünürken aklına gelmeyen bir fikir veya yön çıkıyor ortaya, sorunu çözmen ya da en azından anlaşılabilir hale getirmen kolaylaşıyor. "abi biz kokaini normalde bizim kamyonların taşıdığı çekyatların içine saklıyoruz, durdurmuşlar üç tanesini, yarım ton kaybettik" gibi bir sır veya bana karşı koz olarak kullanılabilecek bir şey olmadığı sürece ben her problemimi paylaşmayı seviyorum açıkçası - hatta bu yüzden çok memnuniyetsiz ve mızmız olduğum düşünülür. yanlış değildir belki ama benim paylaşmamın sebebi her şeyin dayanılmaz acı vermesi değil; çoğu insanın aksine paylaşmayı sevmem ya da paylaşma konusunda o kadar katı olmamam. herhangi birine de anlatabilirim mesela, illa yakın arkadaş olmasına gerek yok. mühim olan paylaşmak, karşıdaki taraftan ziyade.

paylaşmak en başta yaralıyor aslında. çünkü o canını sıkan şeyin olanca gücüyle üzerine geldiğini hissediyorsun anlatırken. yine yoğunlaşıyor, yine canını sıkıyor. hele ki karşıdan olumsuz bir tepki alırsan daha da üzülüyorsun. ama uzun vadede bu bence daha iyi. acıyı kalbime ya da aklıma gömmektense, o ilk sağlam darbeyi yiyip, zehri akıtmayı tercih ediyorum. sevgilim mi terk etti? bir ay boyunca toplamda 200-300 mail atıyorum kıza. word'e döksen 100-150 sayfa yazı çıkar. ama sonuç olarak kafamda hiçbir şey kalmıyor. söyleyebileceğim her şeyi, yapabileceğim her şeyi yapmış olarak terk ediliyorum. "bu iş benden çıktı"nın psikolojik rahatlığı oluyor. terk edilince "TAMAM O ZAMAN SİE" diyen adam bir ay sonra özlemeye, "bir şeyleri değiştirebilir miydim?" diye düşünmeye başlıyorsa, ben ayrıldıktan sonraki bir ay kendimi paralıyorum ama sonrasında onu arkamda bırakmış olarak devam ediyorum. yani arkada bırakmış olarak değil de, uzun vadede yaralamayacak diyelim. "bu iş bitti, bitirdim" diyebiliyorum.

beni bu yüzden rahatlatıyor. bir de ben yazmayı, anlatmayı seviyorum. karakter meselesi biraz. nasıl desem, bendeki depo küçük... insanların kimseye anlatmadan saklayabildiği şeyler olabilir. ben o kadar güçlü değilim. paylaşmam, atmam, kafamı boşaltmam lazım. delireceksem de en azından insanlar neden delirdiğimi bilsin, ne olduğunu görsün istiyorum.

şöyle bir şey var: dertlerini fazla insanla paylaştığında biraz savunmasızlaşıyorsun. çünkü zayıflığını, seni neyin üzdüğünü, mental anlamda ne kadar dirayetli ya da aptal olduğunu vs. çok fazla insan görmüş oluyor. üstelik sürekli insanların kafasını skiyor olmak da cabası. bunu da kendimce biraz daha cesur olarak çözdüm, yani kezo tribi gibi biraz ama "ben böyleyim kardeşim, seviyorsanız böyle sevin; kimseyi zorla tutmuyoruz" havasındayım.

çok şükür ki şu kısa hayatımda (23) bu konuda sorun yaşamadım, tek bir insan bile durum ne olursa olsun bana gelip kendisine anlattığım şeyle canımı yakmaya kalkmadı. kendi çapımda "modern zaman kekesi" olmaya çalışıyorum. sevdiğim insanlara yakınlık göstermekten, onların yanında olmaktan, onlarla kendimi paylaşmaktan çekinmiyorum. şu zamana kadar da gördüm ki insanlar buna değer veriyor, belli bir noktadan sonra onlar da senin yoluna giriyor hatta. iyi bir arkadaşım, iyi bir insanım vs. diyemem ama hayattaki en büyük mutluluklarımdan biri, normalde bayağı sert mizaçlı ve duvar gibi bir herif olan ukraynalı arkadaşımın bana sarılıp "herkesin senin gibi bir arkadaşa ihtiyacı var" demesi. bildiğin iki tane koskoca adamız. çok mu samimiyiz? sayılmaz. ama sonuç olarak bu adam bir şey olduğunda gelip bana anlatıyor. ben ona anlattığımda "mna kodumun delisi" demiyor. birbirimiz için bir çeşit acil çıkış gibi bi' şey olduk yani.

seviyorum ben böyle şeyleri. bunlar parayla, tecrübeyle alınabilen şeyler değil. içmeye, dolaşmaya çıkacak insan bulursun mesela. duyuruya yazsan bile. ama işte "iyi ki varsın" deyip sarılabileceğin ya da sana sarılabilecek insanlar kolay bulunmuyor. böyle insanlar kazanabilmek için de fedakarlık yapmak lazım bence. kimse gelip sana en derin sırlarını anlatmaz. o yüzden ben kendimce inisiyatif alıyorum. ben sana güvendim, kendime yakın buldum; bu da benim skim hüsnü deyip, yakınlık gösteriyorum. şu zamana kadar bundan asla pişman olmadım. karşı tarafın yaptığından bağımsız olarak, olacağımı da zannetmiyorum. ben buyum. aptal değilim, kimseye "anlatılmayacak" şey anlatacak halim yok.

gerçi böyle yazınca da anlatmayı seven samimi bir arkadaştan ziyade, insanları manipüle edip küçük çocukları şeker vaadiyle kandıran şerefsiz biriymişim izlenimi uyandırdım ama demek istediğim anlaşılmıştır sanırım. hem belki de öyleyimdir zaten, mühim olan niyet değil sonuç bence...
  • der meister  (08.10.17 12:06:20) 
[]

Bi' kriz yönetiminde patladım. Kafa dağıtmalık ne önerilir ?

sb




 
  • secrexv2  (08.10.17 00:05:11) 
(bkz: joint)


  • nossrat  (08.10.17 00:13:12) 
  • dedim dedim de kime dedim  (08.10.17 00:16:33) 
[]

Ev Kaskosu Gibi Birşey Var mı ?

Özel sigorta şirketleri v.s'de mesela evde buzdolabı bozuldu; hiç üçkağıtçı esnafla uğraşmadan sigortayı arayıp onların yönlendirdiği personelin tamir edip gittiği bizim küçük esnafla değil de kurumsal firmalarla muhatap olabileceğimiz bir sistem var mı (örnek çoğaltılabilir, musluk bozuldu mesela tesisatçı gönderecek, bilgisayar bozuldu bilgisayarcı gönderecek gibi; araçlarda olduğu gibi, eksper sistemi ile işleyen birşey)

konut sigortasından bahsetmiyorum, onun çok üçkağıdını yapıp ödemiyorlar; o şundan kaynaklanmış bundan kaynaklanmış gibi. bahsini ettiğim şey kasko gibi, önce gelsinler bedel tespit etsinler kayıt altına alsınlar bize yıllık ödenecek bedel çıkartsınlar, biz o bedeli ödeyelim sonra o kayıt altına alınan mallara zarar geldiğinde de çakal esnafla uğraşmayalım bizim yerimize sigorta firması v.s uğraşsın.


 
var tabii ki. eşya sigortaları var. mücevher sigortaları var. elektronik eşya sigortası var. cam kırılmasına karşı bile sigorta var. çoğu insna bilmez. ülkede pek yaygın değil bu tür şeyler. ama tabii hepsinin kendine has belli başlı şartları da var.


  • mahone  (04.10.17 22:13:17) 
benim evde aynen bahsettiginiz sey var. kiramin icerisinde ev sigortasida var. mesela evde boru tikaninca anlasmali tesisatci geliyor, ben adamla muhatap olmuyorum. borudan tutun, sifon bozulmasina kadar.

he bir kere sirketin tesisatcisi ile muhatap olayim da isler hizli hallolsun dedim, randevu verdi x günü gelecegim diye, gelmedi, sirketi arayip sikayet ettim, eger randevu yüzünden zararim varsa onu karsilamayi bile teklif ettiler sigorta sayesinde.

evde demirbas ne varsa o sigorta hallediyor.

demirbas olmayan seyler icin ek sigorta yaptirdim ek olarak.
  • kurnaz  (04.10.17 22:19:02 ~ 22:20:21) 
[]

Aof kitapları kalktı mı ?

eskiden kayıt olunca kitap alıyorduk, son durumda kitap dağıtımı devam ediyor mu yoksa kalktı mı o sistem.

bir de aof için ders kitaplarından çalışmak mantıklı mı yoksa, yekten şu şu yayını alın mı diyorsunuz ?


 
dagitiliyor


  • tizi reftar olanin payine dagmen dolasir  (04.10.17 19:11:48) 
Ayrıca web sayfası ve youtube kanalında video ve ses kayıtları var.


  • Phoebe  (04.10.17 19:21:22) 
Bu dönem kayıt oldum verdiler kitap


  • peki madem  (04.10.17 19:46:09) 
aöf için başka kitap almak gereksiz. verdikleri yeterince iş görüyor. aynı kitapların pdf'lerine ve çıkmış sorular, denemeler vs.lere de otomasyondan ulaşılabiliyor.


  • nrmnm  (04.10.17 20:03:27) 
[]

Worldcard'ın puanı nerelerde geçerli.

Şimdi, yapıkredi'nin world kartını uzun zamandır kullanıyorum, bunu iptal edip vakıfbankın world kartına geçiş yapacağım. puanlarım silinir mi sizce ?

bir de bu puanları nerede kullanabiliyoruz, buradaki market kasiyerlerine puanlarla ödeyelim dediğimde ''biz nasıl yapıldığını bilmiyoruz ki'' diyorlar. migros kipa çağdaş v.s gibi mağazalarda geçiyor mu biliyor acaba ?

teşekkürler.


alternatif olarak aramızda bankacı varsa pos cihazını kullanmayı da öğretebilir, ben de kasiyer kızlara öğretirim, 6 kasa var bu da çift shiftten 12 kız demek, deli forsum olur.

 
ben hep akaryakıt alıyorum. migros'ta falan da geçer. genelde pos makinesinde puan sorgusu yapılıyor veya pinden önce şu kadar bonus var kullanayım mı diye soruyor.


  • argent dawn  (04.10.17 17:34:47) 
[]

Bağışta Bulunarak Duyuru Hesabı Alanlar

Ne kadarlık bağış yapıp hesap aldılar




 
5


  • Adramelekhh  (03.10.17 12:59:01) 
10 lira


  • mezarkabul  (03.10.17 13:13:35) 
söylenmez.


  • binder dandet  (03.10.17 13:19:03) 
[]

Bu youtuberlık, instagram aksiyonları(çakma modellik) filan

Gerçekten bu kadar iyi kazandırıyor mu ? (not: kendilerinden zerre hazetmem)

Aslında hikayesi var ama şimdi anlatmayacağım; bi' şekilde bu işleri yapan 2 kişiyle(kız) sonradan ayaküstü tanışıp sohbet etme fırsatı bulduk da, anlattıkları doğruysa aylık gelirleri çok rahat 6binin üzerindeymiş -ki öyle alengirli bi' güzellikleri yoktu.

bunun dışında sosyal medya hesaplarını da yönetiyorlarmış, şirketlerden filan talep geliyormuş onunda müşteri ve ilgi alaka düzeyine göre değişmekle birlikte en az aldıklarından aylık 1000+ alıyorlarmış. (keza bizim tanışmamızda böyle bir konuşmalarına kulak misafiri olunca sohbet etme amacı gütmemizi takiben oldu)

Bana biraz abartı geldi ama, az önce youtube ödemelerine bakarken günlük 300 400 arası hesaplarına para yatıyormuş insanların ve bu insanlar öyle ''fenemon'' filan da değiller.




Para kazanmak için yanlış meslek mi seçtik nedir

 
youtube'da "en çok kazanan türk youtube kanalları" diye aratırsanız olayın boyutunu görürsünüz.


  • orange coffee  (02.10.17 15:16:30) 
instagrami bilmiyorum ama youtubeda suanda en cok izlenen kanallar olan yapyap, orkun isitmak falanlar yillik milyon dolarlardan bahsediyorlar.


  • fayfim  (02.10.17 15:46:20) 
makyaj moda vs kanalları sahipleri,"influencer"lar parayı youtube'dan değil, marka işbirliklerinden alıyorlar genelde.
(yani her videon bilmem kaç milyon izleniyorsa youtube da kazandırır tabii)
Firmalarla reklam çalışmaları ,ürün paylaşımları benzeri işlerden para kazanıyorlar.
Yine markalardan onlarca ürün, giyim , aksesuar geliyor. Yani nike'ın bir ayakkabısı çıkınca gidip almıyorlar, firma gönderiyor.
Herkesin para harcadığı şeyler tanıtım amaçlı gönderildiği için bu da bir kazanım.

edit:
www.youtube.com
0:52'den itibaren
  • demoniclewinsky  (02.10.17 16:15:33 ~ 16:20:48) 
Para kazanmak için yanlış meslek mi seçtik nedir?
Demişsin, ben de - hangi mesleği tercih ettin? - diye sormuşum,
Sonra da bu cevabım silinmiş. Ne diyim akıl fikir... çok da alıngan bi moderasyon var daha fazla konuşamıyorum yoksa uçuruyolar!!
  • nocturness  (02.10.17 22:41:33) 
[]

Sex, Yemek, Uyuşturucu ve Uyku gibi ''Haz''lardan Başka Var Mı ?

Yekten kendisinden dolayı haz veren aksiyonlar.

edit: soruyu tam idrak edememiş arkadaşlarımız var, eylemin amacı değil yekten kendisi zevk verecek. mesela uykun geldiğinde vücudun ölürmüşcesine uyumak istemesi gibi. sevişmek aklına düştüğündeki halin gibi, uyuşturucu gibi. çok acıkınca ki yemek gibi.


 
çok çalışmak bende uyuşturucu etkisi yaratıyor.


  • paudi  (02.10.17 12:44:42) 
Duzenli koşu harika hormonlari dogal olarak salgilatiyor.


  • ykyt  (02.10.17 12:46:16) 
Tuvaletini yapmak.


  • stavro  (02.10.17 12:52:57) 
kumar


  • lamartin  (02.10.17 13:05:14) 
kahve


  • dedim dedim de kime dedim  (02.10.17 13:07:01) 
Doğum yapmak, emzirmek.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (02.10.17 13:16:53) 
Benim için oyunculuk. Role girmek falan. Haz veriyor


  • MaNOfTheYear  (02.10.17 13:23:19) 
Uçmak. Skydiving gibi.


  • six packsiz  (02.10.17 13:42:29) 
Rock 'n roll


  • freebird5406_2  (02.10.17 13:47:51) 
dans etmek, yıkanmak-temizlenmek, kaşınmak, sarılmak, alkışlanmak, yüzmek.


  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (02.10.17 13:51:28) 
Başarı.
Başarılı bi satış yapınca ya da yazdığım kod çalışınca hissettiğim haz küçümsenemeyecek seviyede. Ciddiyim.

  • norek  (02.10.17 13:53:01 ~ 13:53:15) 
Müzik.


  • ms brownstone  (02.10.17 14:00:49) 
Kasinan bir yeri kasimak.


  • proletarier aller lander vereinigt euch  (02.10.17 14:06:07) 
Öğrenmek.

Örneğin ben astrofizik konularında her yeni öğrendiğim şeyden büyük haz duyarım.
  • himmet dayi  (02.10.17 14:25:53) 
Kaşinmak ve tuvalet +1
Bi de bi yerimi vursam ve morarma, çürüme olsa oraya elimi bastırmak, masaj yapmak amacsiz bir şekilde zevk veriyor.

  • cabiday  (02.10.17 14:54:05) 
[]

Beklemediğiniz şarkıcılardan beklemediğiniz şarkı/türkü yorumları neler var

bazı kavramları bilmiyorum o yüzden şarkı'ya türkü dahil mi değil mi onu da bilemedim; bir de aslında çok da beklenmedik olması da değilde, neyse bunu da tam anlatamadım.

Şöyle ki eski eserlerin yeniden yorumlanmasını seviyorum, bunların alternatif tarzda olanlarını daha da çok seviyorum. Keza illa eski olmasına da gerek yok;

şöyle birkaç örnek vereyim

Fazıl Say - Cem Adrian(insan insan / Muhyİddİn Abdal)
Karsu Dönmez ( Kum Gibi / Ahmet Kaya )
Demet Akalın - Ahmet Aslan (Çeşm-i Siyahım)
Abdal (Ervah-ı Ezelde)
Light in Babylon (Bursa'nın Ufak Tefek Taşları)
Leyla ile Mecnun (Bu Gala Daşlı Gala)
İşler Güçler (Feride Feride)
Manga (Rep Rep/Cem Karaca)
Emre Altuğ (Adını Söylerdim)
Cem Yılmaz ( Ah Bu Gönül Şarkıları)

Böyle kafanızdaki yapıya(sanılarınıza) uymayan aa bak bunu da bu söylemiş fena da olmamış dediğiniz müzikler varsa paylaşırsanız eğer, dinleriz.

 
Takip edeyim aklıma gelen olursa eklerim.


  • curukturpkokusu  (30.09.17 20:23:59) 
yarım saattir bu listeyi dinliyorum,sağol valla.

bende şu yorumu seviyorum.
www.youtube.com
  • denef  (30.09.17 20:46:51) 
duyunca çok şaşırmıştım: youtu.be
@üğpoıuy; deyişmiş, youtu.be

  • g7mor  (30.09.17 21:22:52 ~ 21:25:41) 
sarki degil de ben ismail yk'nin farkli enstrumanlarla yaptigi sovlari izladigimde cok sasirmistim. o adam agzini acmadan muzik yapmali.


  • in vino veritas  (01.10.17 00:08:02) 
Manuş Baba'nın İçerde yorumu
www.youtube.com

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (01.10.17 00:28:44) 
şevval sam
www.youtube.com

bunun dışında olumsuz anlamda fatih erkoç'un tüm şarkıları.
  • nocturness  (01.10.17 00:34:03) 
[]

Mercedes G Jip Kırmızı mı Siyah mı ?

Şöyleki; ya bu jip kırmızı olacak(asında bordoya daha yakın) lamborghini beyaz olacak
ya bu jip siyah olacak lamborghini(aventador) beyaz ya da kırmızı olacak

not: arabalar aynı anda hareket etmeyecek yani birbiriyle uyumlu olmalarına gerek yok.

Gözünüzde canlandırabilmeniz açısından Mercedes;

kırmızı

siyah

Bu da beyaz lamborghini;
beyaz

 
Siyah tabii ki.


  • ekaterina  (30.09.17 17:43:43) 
Siyah tabiki, kirmizi korkunc durur


  • balpolen  (30.09.17 17:43:56) 
pempe :)


  • binder dandet  (30.09.17 17:45:18) 
mercedes siyah
lamborghini beyaz

  • freetakilir  (30.09.17 17:50:09) 
mercedes siyah

lamborghini turuncu, fıstık yeşili veya sarı

yeşil: Verde Ithaca
sarı: Giallo Horus
turuncu: Arancio Atlas
  • rain when i die  (30.09.17 18:04:55) 
ikisini de alsan? bir gun birini obur gun digerini kulanirsin. ben oyle yapardim.


  • exlibris  (30.09.17 21:22:30) 
[]

Denizin ortasında boğularak ölenler, nasıl ölüyor ? Böyle tam anlatamadım

hiç tahayyül ettiğiniz oluyor mu ? Bu suriyeli mültecilerin botlarını batıran aksiyonlar geldi de aklıma; denizin ortasında botunuz batmış, can simidi bulduysanız geçirmişsiniz kafanıza ama denizin ortası yani orası; yan tarafta anneniz var mesela yüzme bilmiyor su yutuyor. Allah günahlarını affetsin hem de çok yutuyor.

böyle bi' çaresizlik var, boğulmamaya çalışıyorsunuz el ayak çırpıyorsunuz ama, yani sonuçta denizin de ortası; kara görünmüyor zaten yakınlarda. berbat bir duygu. gidecek yer yok, inanç yok, bi' tek çaresizlik var.

Aklıma sürekli şu ifade geliyor; ''eğer tanrı varsa onu affetmem için ayaklarıma kapanacak''

Nasıl ölüyor bu insanlar, yorulup beyin kendini kapatıyor mu, yoksa herşeyin farkında su yutarak nefessiz kalarak mı ?

 
Hayır. Ama mantıken 2.si doğru


  • jesterdvine  (30.09.17 16:57:22) 
İkinci şık. Bilinç açık oluyor su yutmaya baiiladığın ana dek. Büyük ihtimalle ilk birkaç derin nefeste de vücuda aldığın litrelerce suyu hissediyorsun.

Ancak içini rahatlatacak bir bilgi de var: Bugüne dek boğulup sonradan hayata söndürülmelerin ifadelerinde hep aynı şey geçiyor: “İlk başlarda feci korktum ve panikledim. Ancak sonlara doğru üstüne tarif edilemez bir huzur ve sakinlik çöktü.”

“Tranquil” kelimesini kullanıyorlar tam olarak. Google’da bakabilirsin.
  • sen git ben geliyorum  (30.09.17 16:58:36) 
Başladığın*
Döndürülenlerin*
Üstüme*

Mobil’deyim, edit’leyemiyorum. Compumaster sen ne tembel bir adam çıktın ya. Adam gibi mobil site yol. Bari parasını ver de yaptırt kendin kodlamayı beceremiyorsan.
  • sen git ben geliyorum  (30.09.17 17:01:12) 
suyun üstünde kalmak için çırpınmasan bile su içmeden en fazla 3-4 gün deniyor. denizin ortasında bu kadar da sürmeyecek, muhtemelen bitkin düşüp boğuluyorsundur.

filmi var bunu bu arada ama iyi film diyemem: www.imdb.com
  • celeron 300a  (30.09.17 17:02:45) 
Önce yön duygularını kaybediyorlar diye biliyorum. Yön duygusunu kaybetmek berbat bir şey. O yüzden olimpik sporcular, profesyonel sörfçüler bile boğulabiliyor. Yön duygunu kaybedince suyun altında ciğerlerine su gitmeye başlıyor. Bu, su yutmakla aynı şey değil. Suyu yutarsan su midene gider. Eğer su yüzüne çıkarsan öğürür ve suyu kusarsın ama akciğerine giden suyu o anda çıkarman mümkün değil. Solunum problemi başlayınca ölüm süreci de yavaş yavaş başlamış oluyor.


  • dissendium  (30.09.17 17:05:35) 
bildiğim kadarıyla iki ihtimal var:

- eğer su ciğerlere çekilmemiş, ciğerlerdeki hava tutuluyorsa bir süre sonra beyin oksijensiz kaldığı için baygınlık geçiriyor sonrasında kasların denetimi kaybeldiği için kişi doğal olarak nefes almaya çalışıyor ve ciğerlerine su doluyor.

- ikincisi de panikleyerek, hava tutamadan ciğerlere su çekip ölmek.

galiba ilki daha kabuledilebilir bir boğularak ölme şekli.
  • issiz karga  (30.09.17 19:08:06) 
[]

Hukukun temel kavramları ve Vergi Hukukunu aynı dönemde alsam

Birbirine faydası olur mu ? yoksa birbirinden tamamen bağımsız vergi hukuku gereksiz yük mü olur ?

not: aöf


 
birbiri ile hiç alakası yok, birbirine hiç faydası olmaz.


  • kibritsuyu  (29.09.17 19:23:03) 
hukukun temel kavramları ile, eğer müfredatta varsa ve henüz geçemediyseniz, anayasa hukuku alın. aöf ders içerikleri birbirine yakın.


  • ganbatte  (29.09.17 19:31:12) 
hiç faydası olmaz.


  • aşksız prens  (29.09.17 20:51:48) 
[]

Lamborghini yıllara göre model değiştirmiyor mu ?

Aslında tam anlatamadım; misalen avetador modeli olsun 2010 ile 2017 arasında model farklılığı var mı ? yoksa böyle firmalar modeli isimle birlikte mi değiştiriyorlar ? (içinden bahsetmiyorum)




 
Mesela 2007 focus ile 2017 focus bambaşka ya lamborghini de öyle değil. Arabanın tipi değişince adı da değişiyor.


  • shenergy  (29.09.17 18:44:53) 
shenergy +1

şurada yıllara göre modeller de var: en.0wikipedia.org

gösterilen yıllar arasında tek kasa var.

edit: şura da güzelmiş: www.autoevolution.com
  • himmet dayi  (29.09.17 18:52:27 ~ 18:55:11) 
[]

El yazısı challenge

Daha önce berbat bir el yazım olduğunu anlatmıştım; şimdi 1 sayfa yazı yazdım ve kolum çok fazla ağrımaya başladı, zaten yazı da gittikçe bozulmaya başladı. (ilk sayfa hep en güzel yazım olmuştu oysaki)

ben bu yazıyı yazarken refleksi olarak s harfini mesela 2 aşamada yazıyorum, önce alt kısmını sonra üst kıvrımını ekliyorum falan. yada u harfi yerine ı harfine benzer bir çizgi çekiyorum gibi gibi. Bunları bu saatten sonra düzeltebilir miyim, yahut nelere dikkat etmeliyim gibi yoruma açık bir soru soruyorum.

Dileyen oğlum onu bırak, daha kötüsü var diyip kendi el yazısını da paylaşabilir. kimsenin davranışlarına karışacak değiliz, herkes kendinden mesul.

 
Bu özenerek yazılmış hali mi, yoksa normal/sıradan yazılmış hali mi bilmiyorum ama kabus gibi değil. Her dönem 150'ye yakın öğrencim oluyor, ne hiyeroglifler ne Nazca çizgileri inceliyorum. Birinin yazısı Tayland alfabesi gibiydi mesela. Bazen 4-5 kişi birleşip "Ne yazmış olabilir, yazar burada kime seslenmiş" diye zaman harcamamız gerekebiliyor. Buradaki güzel bir yazı değil elbette, hani yazıları iyi-kötü diye bölsem bunu iyi kısma yerleştirmezdim sanırım ama kötü kısımda da diplerde olmazdı ama diyorsanız ki "Çok özendim, böyle oldu", o farklı bir durum. Yoksa, bu yazı gayet okunaklı bir yazı, sadece tipi kaymış biraz.

"Hızlı yazıyorum, aceleye geliyor" gibi durumlardan önce fiziksel birtakım şeyler olabilir. Kötü yazı ile ilgili çocukluğunuzdan beri disgra yaşamış olabilir misiniz? Zor okuma disleksi, yazma zorluğu da disgrafi oluyor. Disgrafinin de dereceleri var. Hiç yazamama, harfleri yazarken zorlanma, harfleri yazarken karıştırma, vb. Belki hafif dereceli bir disgrafi olabilir. Bir de kasların gelişmesi ile ilgili olabilir. Örneğin, çocuklar belirli yaşlardan önce taşırarak boyarlar. Taşırmadan boyama bir yaştan sonra yapılabilir. Orada o taşırmamayı sağlayan şey birtakım kasların gelişmesi ile ilgili. Adını unuttum o kasların ama sadece parmak kası değildi sadece, yine de prmak kasları önemli bir kısımdı. Yani, parmaklarınızla cevizleri göçürüyorsunuzdur ama düzgün yazamayabilirsiniz. O kasları geliştirmek gerekebilir belki. İnce motor beceriniz çok olmayabilir. Bu genelde çocukken gelişiyor ama müzik/resim yeteneği gbi. Çok çok gelişeni oluyor, daha az gelişeni oluyor. Bu yazı ile motor yeteneklerde sorun yoktur bence ama olabilir de.

Bunu geliştiren dersler, "youtube tutorial"lar var bol bol, belki işe yarar.
  • aychovsky  (29.09.17 18:08:30 ~ 18:09:49) 
siz bu yazıya kötü diyorsanız, beni ayağı kırılan yarış atı gibi vurabilirsiniz.


  • mayday  (29.09.17 19:12:07) 
[]

Hangi alanda çalışmak daha keyifli ? [Amaçsız/Gereksiz anket içerir]

Dışarıdan bakan bir insanın aklına hemen ''reklamcılar'' gelebiliyor sanırım, belki doğru da olabilir bilmiyorum.

Ben sayılarla arası iyi olmayan ve çabuk sıkılan birisi olduğum için; tekrarı bol ve belirli ritüelleri olan işleri sevmiyorum mesela(her türlü bilgisayar operatörlüğü, evrak işleri v.s gerektiren bütün yöneticilikler) . İngiliz olsam James Bond olabilirdim esasında. Bence James Bond'luk eğlenceli bir işken ülkemizdeki mühendislik iğrenç bir iş. James Bond iyi.

Peki sizce hangi alanda çalışmak keyifli, hangisinde çalışmak sıkıcıdır ?

 
bankacılık çok sıkıcıdır gibi geliyor.


  • aquarium  (27.09.17 16:29:52) 
Dergi işi çok keyifli.Aylık çıkan dergilerde aşırı bir yoğunluk olmuyor, dekorasyon moda gibi sevdiğiniz bir alan ise özellikle, o iş gibi gelmiyor zaten.
Gelen hediyeler, açılışlar, davetler de ekstra.Her gün masanın üstü kargo doluyor:D

Banka işi sıkıcıdır gibi geliyor bana da .
Sizin örnek verdiğiniz gibi reklam, ajans vs işleri de keyifliden çok stres dolu olur diyebilirim az buçuk bildiğimden ama tabii farklı projeler üzerine çalışmak en azından işi monoton kılmıyor.
  • demoniclewinsky  (27.09.17 16:37:21) 
Bankacılık boktandır. Bulaşmak büyük hatadır. Müfettişlik de saçmalıktır. Gezip durursunuz. İletişimle alakalı işler zevklidir. bu ister reklam olsun, ister tanıtım..


  • silah taciri  (27.09.17 16:51:23) 
Reklamcılık benim hiç aklıma bile gelmez. Yaratıcılık gerektiren işleri para karşılığı yapmak sıkıntılı geliyor bana. Herkesin beğenisi farklı, işten/ malzemeden anlamayan müşteri olmadık taleplerde bulunur, ahkam keser.. Sanatçının ne işine karışırım ne de yaptığıma karışılsın isterim.

Öğretmenlik çok severek yapacağım iş olurdu. Çocukları çok seviyorum. Öğrenmeyi ve öğretmeyi seviyorum.

Hesap kitap işleri de keyifli gelirdi bana. Ama operatörlük gibi değil de baştan sona yapmak güzel. Rakamları seviyorum, hesap hatası bulmaya bayılırım, hele de uğraşıp sonucu gördüğümde değme keyfime.

Özel ajan büroları var artık bizde de. İstersen yerli James Bond'luk yapabilirsin.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (27.09.17 18:11:22) 
Sanatsal şeyler bence: tiyatro, müzik, resim vb.
Sıkıcı olan da kesinlikle hesap neyin işleri, satış vb.

  • duyond  (27.09.17 18:15:00) 
Organizatörlük çok eğlenceli bence. Menajerlik falan da baya iyi.


  • noluyo yaa  (27.09.17 18:17:08) 
En iyi iş futbol yorumculuğu. Sadece çenesiyle oturduğu yerden binlerce lira kazanan bir dolu adam var. Tv/medya/reklam sektöründe bol gezmeli ve eğlenmeli işlerin hepsi iyi bence. En sıkıcı iş memurluk olmalı.


  • iwasbornonamountainside  (27.09.17 18:37:17) 
En keyifli iş gezi programı sunuculuğu olabilir.
Hem geziyorlar hem öğreniyorlar. Şahane.
Bunun dışında "Sanatsal şeyler bence: tiyatro, müzik, resim vb." +1

En sıkıcı iş kesinlikle muhasebe.
Banka bile bir yerde kotarır en kötü gün içinde hareket var insanlar var vs.
Ama özellikle bir muhasebe bürosunda çalışıyorsanız eyvah eyvah.
(Her ikisi de denendi, ona göre yorum yapılıyor :))
  • mutekebbir  (27.09.17 18:45:30) 
spor sektörü iyi gibi en sıkıntılısı sanırım belediye işçisi madenci vs olmak sıcaktan nefret eden biri olarak yazları dayanamazdım heralde


  • powerpufgirl  (27.09.17 18:50:11) 
[]

Annemle sohbetimizde 80'li Yıllarda Üniversite tercihinde;

Annemin iddiasını örneklendireyim;
1. öğrenci: sınavda 450 puan aldı ve 1.tercihi: galatasaray üniversitesi 2.tercihi itü
2. öğrenci sınavda 430 puan aldı ve 1.tercihi itü.
3. öğrenci sınavda 300 puan aldı ve 1.tercihi itü

1.öğrenci galatasaray üniversitesine giremediği takdirde; itü'ye girme önceliği 2 ve 3..öğrencinin olduğunu ileri sürüyor. Bense bunun mantık olarak bu şekilde olmaması kanaatindeyim, o günlere dair bu konu hakkında net bilgi alabileceğimiz bir kaynak var mı ?


edit: o zaman şöyle bir örneklendirme getireyim; velevki hacettepe tıp en yüksek bölüm ve kontenjanı 50 olsun.o sene üss'de(üniversite giriş sınavının adı buymuş) 50'den fazla tam puan alan çıktı diyelim; farzı misal 60 kişi 500 puan aldı(o zamanın tam puanı 500 imiş) hepsi hacettepe tıp yazdı 1.tercihlerine;

sizin bu anlattığınıza göre, 50 kişi haccettepe tıp'a girecek geri kalan 10 kişi HİÇBİR TERCİHİNE GİREMEYECEK.
Çünkü 24 tercih hakkı var ancak haccetepe tıp'a giremeyen arkadaşın 2. tercihine yazdığını öteki 1. tercihine yazmış olacak.

o zaman 24 tercihe ne gerek var; 2. tercihe gerek bile yok bu sistemde ?


ek olarak; bazı arkadaşlar zırvalamışlar ama site kuralları gereği soruya cevap diye tikliyorum, yanlış anlaşılmasın.


edit2: www.yok.gov.trÜRK+YÜKSEKÖGRETİM+SİSTEMİ%201994-1994+ve+1996+%27%20ya+Gelişmeler+1997.pdf/f170ba97-738a-4f2d-be05-97b6c49d7507 şöyle bir kaynak buldum tarıyorum, merak edenler ilgili linkten bakabilirler.

 
(bkz: )Olur mu öyle saçmalık

91de girdim öyle bir saçmalık yoktu...
  • barada0  (26.09.17 17:58:43 ~ 17:59:23) 
belki biri bir kaynak paylaşır da ben de faydalanırım diye yazıyorum. net bir bilgim yok ama şahsi fikrim böyle bir şey olmayacağı yönünde. ama burası neresi hepimiz biliyoruz tabii!


  • windowsguvenlikduvari  (26.09.17 18:03:23) 
içeriğini net bilmemekle birlikte ilk tercih avantajı diye bir şey vardı ama ne şekilde işleniyor bilmiyorum.

şehir efsanesi de olabilir ama yaşı 30 civarı olanlar böyle bir şey hatırlıyor sanırım.
  • eeb  (26.09.17 18:04:59) 
evet annen doğru demiş. O zamanlar ölü tercih yaptım yeaaa diye ağlayanlarla doluydu etraf.


  • goodman  (26.09.17 18:09:49) 
78 de sınava girdim. Öyle bişey yoktu. Aynı puan olursa öncelikli yazan ön sıraya geçiyordu. Okul puanı, yaşı küçük olan gibi ayrımlar da kullanılıyordu yine şimdiki gibi ama hangisi ne sıradaydı hatırlamıyorum.
Öncelik her zaman puan oldu.
"tercihten kaybettim" diyenler yüksek puanla alan okulları ikinci veya daha sonra sıralara yazıyorlardı. Puanın tutan ilk okula yerleştiğiniçin daha sonraki sıradaki yüksek puanlı okula puanın yetse bile giremiyordun.
Karışık oldu biraz ama anladınız bence:)

edit: kardeşlerim de 80 lerde girdiler o zaman da öyle bişey yoktu. öncelik hep puandaydı.
iki kişi 450 puan aldıysa ve biri ilk tercihine diğeri 2. tercihine yazdıysa ilk tercihe öncelik tanınırdı.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (26.09.17 19:36:35 ~ 19:49:34) 
annenin dediği doğru. babam 1976 yılında üniversiteye girdiğinde aynı annenin dediği sistem varmış.


  • komando kani var bende  (26.09.17 20:19:00) 
Biz sınava girmeden önce başvuru yaparken tercihlerimizi yazıyorduk. Danışmanlar filan yoktu tabii o zamanlar, deneme sınavları dershaneler de şimdiki gibi yaygın değildi. Öğretmenler "en çok okumak istediğiniz bölümü en üste yazın" diyorlardı biz de öyle yaptık. Yalnış hatırlamıyorsam klavuzda okul puanları da olmuyordu zaten.
Yani karışıklık vardı ama yüksek puanlı ortada kalır şeklinde değil, yüksek puan aldığı halde daha düşük puanlı okulu üst sıraya yazdığı için direkt o okula girme hakkı oluyor, daha iyi bir okula puanı yettiği halde kayıt hakkı kazanamıyordu, yani "ölü terch " yapmış oluyordu.

  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (26.09.17 20:54:21 ~ 21:08:09) 
Öncelikle Galatasay Üniversitesi 1992 yılında kuruldu, yani 80 yıllarda böyle bir tercih olamazdı :)

Soruya gelirsek, mantıken böyle bir şey mümkün, sistem herkesin 1. tercihlerine bakar kontejan dolmadı ise yüksek puandan yerleştirir, sonra 2. tercihlerde bu işlemi yapar, bu şekilde 24. tercihe kadar gelir yani her yerleştirme döngüsünde sistem herkes sanki tek tercih yapmış gibi davranır. Yani 1. sıradakiler işlenir ve herkese sanki sadece 1. sıradaki tek tercihi varmış gibi davranılır, kalan yerleşemeyenlerle devam eder ve sadece 2. sıradaki tercihleri tek tercihmiş gibi yerleştirme yapılır, bu bu şekilde 24. tercihe kadar gidilir.

Bu sistemde, kaç paun aldı ya da alacak isen ona uygun yerler yaz, hayal kurma, anlayışı var sanki, çünkü puanı eczacılığa yetip tıp isteyen biri 23 tane tıp en sona da eczacılık yazarsa ve yazdığı eczacılık önceki döngülerde kontejanını bitirmişse, geçmiş olsun açıkta kalır, bugünkü sistemde ise açıkta kalma ihtimaliniz puanınız yetiyorsa imkansız. Yani neyi gerçekten istiyorsan ve bu doğrultuda puanın yetiyorsa başa yazmak zorundasın, yani şu olmassa şu olsun denilen şeyin ihtimali dikkate değer düşüyor.

Şu an bu mantığı yürüttüm herhangi bir bilgim yok ama varsa böyle bir sistem böyle olmalı.
  • gezegen olan pluton  (26.09.17 21:03:10 ~ 21:09:00) 
[]

Kullandığınız kaç tane kıyafetiniz var ?

Kaç gömlek, kaç pantolon, kaç tişört, kaç kazak, kaç mont v.s.




 
İs icin 5 takim var. 3 de kışlık takım. 8 10 civari tişört ve 4 kotum vardi. 3 mont 0 kazak. 2 polar 2 hirka.epeyce corap boxer vs


  • tum haklari saklidir  (26.09.17 14:19:21) 
cevap vermek isteyince çok kıyafetim varmış yaaa. eleyeyim onları bir ara.

10 gömleğim
60-70 tane tshirtüm
40dan fazla eteğim
bir o kadar elbisem
15den fazla da montum var (kısa kaşe, uzun kaşe, deri, farklı renk deri, suet deri, spor, yağmurluk, rüzgarlık vs..)
7-8 tane kazağım vardır çok kazak giyemiyorum ama 20ye yakın bir sürü renkli hırkam var.
  • benaslinda  (26.09.17 14:31:46) 
Tam cevap değil ama, benim bütün giysilerim siyah veya gri, veya siyah/gri. Dolayısıyla hepsini birbiriyle eşleştirebiliyorum.

Sanırım,
10 tane pantolon, 6 tane etek, 6 tane ceket var işteyken giydiğim. Günlük daha çok vardır. Tişört, kazak sayısını bilmiyorum ama hiç aynı kombinasyonu yapmadan aylarca giyinebiliyorum. Ama dediğim gibi hepsi siyah veya gri.

İki kabanım, bir tane nispeten formal paltom var. Bir kaç tane Columbia'da satılan kapşonlu ceket, yağmurluk tarzı şeyler var.

Ayakkabı almaya üşeniyorum, hiç sevmiyorum. O yüzden birkaç tane var. İki günlük ayakkabı, bir tane formal, bir tane topuklu, bir koşu, bir tenis, bir fitness ayakkabısı, iki de bot.

Ay bu cevabı yazmaya o kadar çok zaman harcadım ki, kendime şaştım şu anda.
  • sopiro  (26.09.17 14:38:03 ~ 14:38:43) 
2 pantolon
2 mont
5 tişört
2 gömlek
4 kazak
  • fyodor fyodorovic  (26.09.17 14:42:06) 
Hicbir zaman saymadim acikcasi. Ama n fazla sayida olan sey pantolon, onu biliyorum.


  • stavro  (26.09.17 14:45:10) 
Kaç gömlek: en az 20 filandir

kaç pantolon: 25 civaridir

kaç tişört: 50 üstüdür rahat

kaç kazak: kalin giyinmeyi cok sevmem en fazla 5-6 tanedir

kaç mont: en az 10 tanedir

vs. demissin onlar da bir en az 50 üstüdür
  • kamyonsans  (26.09.17 14:47:04 ~ 14:47:20) 
9 business casual, 3 beyaz, 10 oduncu gömlek
6 business casual, 3 kumaş, 4 kot pantolon
2 takım elbise
11 tişört
4 şort
0 kazak
2 sweatshirt, 3 hoodie
4 mont, 2 yağmurluk
2 bot, 2 business casual ayakkabı, 5 spor ayakkabı
  • Bruce  (26.09.17 14:49:12) 
Çok kıyafetim vardı ve bir süre sonra bunlar beni aşırı rahatsız etmeye başladı, çoğunu attım veya dağıttım, rahatladım.

Hiç saymadım ama küçük bir dolaba sığabilirim öyle söyleyeyim.
  • peggy  (26.09.17 14:51:33) 
Tek tek içerik yazamam. Ama +100 diyeyim


  • MaNOfTheYear  (26.09.17 14:58:50) 
5 metre eninde 2 dolap tepeleme dolu envayi çeşit.


  • jamswety  (26.09.17 15:08:54) 
5 metre eninde dolap tıka basa dolu ..atıyım bari bişeyleri.


  • jamswety  (26.09.17 15:19:45) 
100'den fazladır. Hepsini giyiyorum.


  • hayirsiz  (26.09.17 16:59:14) 
[]

Bunlar hangi Mach3

Ben bunları standart Mach3 zannediyordum ama sanırım değilmiş, normal Mach3 ucu aldım ama o böyle değil, olmadı.

Aldığım mach3 ucunda makina(o sap yani) ucun içine girmesi lazım
fakat bu bende ki resimde görüldüğü gibi çift taraflı klips

google görsellerden baktım hiç böyle bir mach3 de yok, acaba bu mach3 olmayabilir mi ? vakti zamanında bu traş bıçağı(makine diyorlar ya buna) ve yanında ya 6 ya da 8 tane traş bıçağı verdiklerinden almıştım.

edit: problemi çözdük, şöyle ki bunlar mach 3 değil blue3 müş. ilgilenen gönül dostlarına teşekkürler.

 
Bu makine Mack3 değil Fusion


  • zombi  (26.09.17 14:07:12) 
Mach 3 kutularının bazılarından reklam olarak fusion bıçağı çıkıyor. Hangi mantığa böyle bir aptallığı yapıyorlar bilmiyorum. Millet de orada yazan kadar Mach 3 bıçağı aldığını sanıyor.


  • cleric  (26.09.17 15:30:36) 
[]

Güzel yazanlar nasıl yazıyorlar

Ben kırtasiye ürünlerine bayılıyorum, özellikle versatil kalemler deferler ve diğer kalemler. (tükenmez hariç de)(bkz: anan hariç de)

Ama asla güzel yazamıyor çizemiyorum, öyleki kendi yazdığımı okuyamıyorum bile çoğu zaman.

bu güzel yazanlar hep mi güzel yazıyorlardı yoksa sonradan çalışıp da yapabilen oldu mu ?


yetenek mi yoksa sonradan kazanılabilinen bir şey mi bu yazı şekli

 
Yaklaşık 120 kişiden "Yazın çok güzel." yorumu aldım. Kendim de yazımı güzel bulurum. Bunu üniversiteye hazırlık yıllarında her gün sayfalarca yazı yazarak elde ettim. Kendine bir harf karakteri geliştireceksin ve o harfi hep o şekilde yapmaya çalışacaksın. Yazı yazmak el kaslarının eğitildiği bir eylem. Uzun süre düzenli yazı yazınca yazı tipi kalıcı olmaya başlıyor. Bir de yazı yazarken acele etmeyeceksin ve kalemi hep ilerleteceksin. Yoksa harfler üst üste biner. Çirkin yazılarda aslında en önemli şey harflerin bir karakterinin olmaması. Örneğin bilgisayardaki yazılar güzel görünüyor çünkü bir harfi ne kadar yazarsan yaz hep aynı. Örneğin bu yazıdaki "y" harfinin kuyruğu hep kısa. Sen bir yazıda y'nin kuyruğunu uzatırsan, diğerinde kısa bırakırsan o yazı kötü görünür. Güzel yazı standart işi.


  • dissendium  (25.09.17 03:24:27 ~ 03:27:49) 
her gören bana da güzel yazıyorsun der. ilkokuldan beri hep özenerek yazarım ben, o zamandan beri de yazım aynıdır.


  • diffarentiationation  (25.09.17 03:26:15) 
(bkz: kaligrafı)
Kaligraf bir arkadaşım var normal yazısı benden çirkin ama kaligrafi kalemini eline alınca yazıcıdan çıkmış gibi oluyor. Bir yıldan fazla çalıştı bu kadar güzel yazabilmek için

  • Fusha  (25.09.17 03:28:43) 
Üstteki iki cevap gibi, "Yazın şahaneymiş, amanın!" şeklinde cevaplar aldığımdan mütevellit yazımın güzel olduğuna kanaat getirip bir yanıt vereceğim. Açıkçası, özellikle bir çabam olmadı buna dair; tuhaf bir şekilde genetik yorumu yaptım hatta bu zamana dek. Hem annemin hem babamın yazıları gerçekten iyiydi ve ikisinin de kendine has bazı karakterleri vardı, ikisinden de biraz biraz bir şeyler almışım kelimenin tam anlamıyla.

Ancak, normal şartlarda yazmamı gerektiren bir metin için geçerli bu. Herhangi bir sebepten hızlanmam gerekiyorsa, kendim bile okuyamıyorum yazdıklarımı.
  • tel tokasini duzelten samuray  (25.09.17 03:29:15) 
dissendium -1 aslında teknik dediklerine lafım yok tek bir konusuna katılmayacağım. öyle olmadığını düşünüyorum.

kendine ait bir yazı karakteri geliştirsen de o harfler estetik değilse olmuyor. göze hoş falan görünmüyor.

mesela ben. 4. sınıftan buna hep aynı şekilde yazarım. yazımı kolay kolay kimse okuyamaz. mesela bir s yazarım kimse 5 mi s mi ayırt edemez. g ve y harfleri öyle şekiller ki o şekilde kuyruğunu çizebilecek ressam yok ben yazarken hızlıca yazıp gidiyorum. hele bir f harfim var küçüğü de büyüğü de aynı. ve kesinlikle en garip harfim o. m harfini yaparken çizgileri aşağı kadar indiriyorum ama n de biri hep yarım kalıyor ve r ile karıştırılması çok kolay.

lisede bir kere hoca sınav kağıdımı okuyamamıştı. ek kağıt vermeyeceğim dediği için sıkışık yazmıştım.

yalnız geniş geniş ve büyük yazdığım için yazım okunabiliyor.

yani bir harf karakteri yaratmak o kadar güzel görünmesini sağlamıyor. ama yarattığın yazı karakterleri estetik olursa o güzel görünebilir.

bence olay tamamen harflerde, harfleri düzgün çizmeye net çizmeye başladığında ve boyutları uyumlu olduğunda güzel görünüyor.
  • zugas  (25.09.17 03:40:37 ~ 03:41:51) 
Bence doğrudan kalem tutmayı öğrenmeyle ilgisi var. ilkokuldaki öğretmenimin suçu bu da. Ha millet nasıl öğrendi onu bilmiyorum. Babaminki de biraz benimki gibi. Genetik sanırım ya ahshhsdn


  • klar  (25.09.17 04:48:22) 
Sonradan kazanılabilen bişey. Lise yıllarına kadar öğretmenlerimin tek şikayeti yazım oluyordu, şimdi "bişey yazılacaksa bana verirler" durumundayım.

Güzel yazı defteri yazı düzeltmek için biçilmiş kaftan. Kırtasiyeden bir tane alıp defter dolana kadar defterin çizgilerine riayet ederek yaz. Sonra çicgisiz kağıda çizgiler varmışçasına yazmaya çalış. Harflerin boyutları hep aynı olmaya başladı mı işlem tamamdır.
Karakter oluşturma sonra zamanla da olur. Yani olmasa da olur ama olursa daha hoş oluyor.
  • hayat aklini konusacak bir filozof uret  (25.09.17 08:06:09 ~ 11:36:29) 
Üniversitedeyken yazı dersinin en gereksiz ders olduğunu düşünürdüm. Her şey geliştirilebilir. Resim de yazı da. Disendium +1 karakter çalışacaksn. Ben her türlü yazıyorum, dik, eğik, yamuk, iri, ufak vs.


  • expressive  (25.09.17 09:36:41) 
[]

[Ankara] Kızılay'dan Gazi Üniversitesi İBF'ye nasıl gidilir ?

sb




 
aşti istikametine giden ankaray'a binilip beşevler istasyonunda inilir.

yaklaşık 200 metre de yürünür.
  • onemoremile  (22.09.17 09:01:50 ~ 09:02:10) 
beşevler metroda da 4 tane çıkış var, umarım tutturursun. doğru çıkıştan çıktığında az ilerde sağda kalıyor (yolun karşısına geçmen gerek)


  • elorelia  (22.09.17 09:55:46) 
Ankaray a binip besevler istasyonunda inebilirsin. Ya da cankaya belediyesi onunden 220 ye binip gidebilirsin.


  • tociess  (22.09.17 10:36:47) 
Beşevler Metro'da caminin, kırtasiyenin olduğu taraftaki tuenikelerden geçip cami tarafındaki merdivenlerden çıkacaksınız. Ordan dümdüz devam edin, sonra yolun karşısına geçmeniz gerekecek, binaları görürsünüz muhakkak.


  • olanlaolunmaz  (22.09.17 10:42:39) 
[]

Ali Koç ne olursa olsun bu seçimlerde aday olacağım gibi birşey söyledi mi

Fenerbahçe başkanlığı ile ilgili, bu seçimlerde aday olacağını daha önceden açıklamış mıydı ?




 
Hayir.


  • baldur2  (21.09.17 23:37:27) 
1907 dernek başkanlığını bırakmış. Başkanlık için bir adım olabilir


  • gazozailacatmauzmani  (22.09.17 00:23:41) 
[]

Hangi atıştırmalıkları tüketiyorsunuz.

Özellikle acıktığınızda filan.




 
leblebi kurabiyesi
probis

  • basond  (18.09.17 21:50:48) 
İşe bir beslenme çantasında meyve, salatalık ve kuruyemiş vs götürüyorum.
Paketli ürün olarak soruyorsanız Rawsome ve Giddy Bar diye iki benzer ürün var. İlave şeker olmayan raw meyve pestili gibi şeyler. Onları seviyorum.
Bir de Tadım'ın antep fıstıklı barları var, onları. Ama o şekerli.
  • sopiro  (18.09.17 21:54:07) 
galeta, kuruyemiş, meyve, tuzlu çubuk kraker ya da meyveli yoğurt yiyorum.


  • olabilir ya da olmayabilir  (18.09.17 22:13:28) 
atıştırmalık ihtiyacı aslında pek de iyi bir his değil bence. ben genelde tam acıkana kadar bekleyip dolu bir öğün yiyip saatlerce acıkmamayı tercih ediyorum. acıktığımda da biraz daha sabredip yine tam bir öğün yiyorum.

ha yiyemediğimde ise muz, kuru yemiş falan tüketiyorum.
  • proletarier aller lander vereinigt euch  (18.09.17 22:16:32) 
Yer fistigi.


  • velvetmorning  (18.09.17 22:20:51) 
kuruyemiş, meyve...


  • rentts  (18.09.17 22:34:15) 
Kuruyemiş ve elma genelde


  • jazzabel  (18.09.17 22:44:21) 
Muz, badem, fiskobirlik şekerli fındık ezmesi, leblebi, bitter çikolata, türk kahvesi + lokum ve çok nadir tuzlu çubuk.


  • i m cool with that  (18.09.17 22:48:30) 
yogurtla wasa original yiyorum haftada bir de benim o frambuazlı :)


  • sen de git sen de unut  (18.09.17 23:58:23) 
[]

Ferhan Şensoy'un ailesi hakkında biyografi v.s var mı ?

Yani, bu değirmenin suyu nereden nasıl gelmiş ona meraklandım.




 
Kalemimin sapını gülle donattım ve başkaldıran kurşunkalem harika ferhan şensoy otobiyografileridir.


  • freebird5406_2  (18.09.17 21:36:10) 
Babasının eşsiz bir kütüphanesi olduğunu anlatır Kalemimin Sapını Gülle Donattım'da.

Okuyun.
  • 6 yasimdan beri metal dinliyorum  (18.09.17 21:58:46) 
Evet o kitapları oku, çok güzeldir ikisi de. Ayrıca babası belediye başkanıydı Carsambada.


  • solenkol  (19.09.17 11:24:11) 
[]

İnstagramda eskiden beğenilen fotoğlardan beğenileri topluca kaldırmak

bizim bi arkadaş için soruyorum, yerseniz.

Şimdi instagramda eskiden beğenilmiş 100bin fotoğraf olsun, bunların beğenilerini kaldırmanın bi' yolu var mı ?

edit: hesaba zarar vermeden, dışarıdan bakan takipçi anlamayacak yani bu aksiyonu.

 
Var. Hesabı imha etmek


  • Delay Fuze  (18.09.17 20:27:25) 
www.followinglike.com denenebilir


  • kutukcu  (19.09.17 02:18:52) 
[]

Ne pişiriyorsunuz (sonradan aşçı)

Özellikle et türü alengirli yemeklere meraklandım şimdi, şimdi çok aç olduğum için de olabilir bilmiyorum.

Çok uzun sürmeyen geceden birşeyler yapılması gerekmeyen yemek tariflerini nereden bulabiliriz.


mesela önemli misafirim gelecek şunu pişireyim dediğiniz şey nedir.

 
Önemli misafirim geldiğinde fajita yaptım birkaç kere. Sanırım et yemekleri arasında en iyi bunu yapıyorum ve seviyorum.

Öyle sos detaylarına girmezsen yapımı pratik. Bence saatlerce marine etmeye de gerek yok, yarım saat bekletiyorum, gayet güzel oluyor.
  • peggy  (18.09.17 18:16:19) 
Beef Wellington.

Hem çok lezzetli, hem alengirli, hem de çok güzel bi görüntüsü var.

Özellikle Gordon Ramsay'in tarifini kullanırsan çok süper oluyor.
  • heritage  (18.09.17 18:26:57 ~ 18:27:24) 
[]

Yorgun uyanmak

Sürekli yorgun uyanıyorum, konuyla ilgili mi bilmiyorum ama ne zaman yemek yesem de ağır bir uyku geliyor(bunu okulda anlatmışlardı, sindirim en çok kalp faaliyeti gerektiren 2. sistem filan diye anımsıyorum, neyse) hadi uyku gelmesini geçtim de ben neden sürekli bacak ağrısı ve yorgun, bitik ve yitik uyanıyor olabilirim. aramızda açılın o doktor olan var mı acaba ?




 
Yatağını değiştir,
odanı sürekli havalandır,
yatmadan 4 saat öncesinde bir şey yeme.
  • teknikekip  (18.09.17 16:10:56) 
Benzer durumdan şikayetçiyim, aynı zamanda bel ameliyatı geçirmiş, hala beli oldukça sorunlu biri olarak geçen hafta Yataş'ın athletic modelini sipariş ettim. (Bu arada bel ile alakalı sorunların ağrıları genelde bacakta hissediliyor, imkanınız var ise gidip bir MR çektirmeniz iyi olabilir)

Bu yatağın yorgun uyanmaya durumuna ve eklem ağrılarına iyi geldiği söyleniyor, henüz kullanmadığım için bir şey diyemem. Bunlara ek olarak üstteki arkadaşın yazdıklarına katılıyorum.

Spora başlamak (özellikle yüzme) da sorunun çözümünde etkili olabilir.
  • sabirstone  (18.09.17 16:20:13 ~ 16:21:04) 
kan değerlerinize baktırın, magnezyum takviyesi alın ve sağlıklı beslenin.hepsi geçer.


  • denef  (18.09.17 16:30:49) 
[]

Reddit' de napıyorsunuz ? the red pill nedir ?

yine bi' double soruyla arzı endam ediyorum. gündüz girenler göremesin diye de güneşin doğuşuna yakın sileceğim. Bence bu site gündüzleri kapatılmalı, sadece pazar geceleri açık olmalı..

tam yavaş yavaş alemlere akayım diyorum ama bi' türlü de beceremiyorum. ingilizcem çok zayıf benim. bu reddit'de napıyorsunuz çok karışık değil mi bu site.

bir diğer soru da bayılırım dedikoduya minvalinden; sözlükte the red pill başlığında küfürleşmeler başlamış benim bilmediğim bir alan 2-3 baktım ama tam da anlamadım, aramızda red pill ustası olan var mı ? the

 
www.reddit.com
www.reddit.com

Ben en çok bu iki subreddit'e bakıyorum, bazen de ana sayfaya. Alışınca karışık gelmiyor.
  • i was made for you  (18.09.17 03:29:24) 
ingilizce sıkıntı değil ama reddit bana da karışık geliyor. beyaz iç içe geçmiş tasarımı; eski, göz yoran, dandik web sitelerini hatırlatıyor.
9gag takip ediyorum; daha sade ve kullanışlı geliyor bana. 9gag'in içeriğinin çoğunluğunun reddit'ten geldiği söylenir zaten...

  • late viper  (18.09.17 03:49:10) 
Today I Learned subreddit'i ilginç haberler okumak için güzel. İngilizce gerektirmeyen sadece resim içerikli sayfalar da var.


  • dissendium  (18.09.17 04:01:29) 
olay ingilizce degil, kim kime cevap yazmis, kim kiminle konusuyor, cok karisik, acayip yoruyor beni. ama sanki mobile application daha iyi gibi.


  • baldur2  (18.09.17 04:03:14) 
zamanla alışıyorsun arayüze ama yorum takibi denildiği gibi zor. tek yoruma yüzlerce cevap atılıyor, o cevaplardan birine 30 yorum atılıyor, onun altında birbirlerine dalaşanlar oluyor gibi. bir de bazı subredditlerin tasarımı çok kötü.

deneyimi güzelleştirmek için birkaç değişiklik yapabilirsin.

-"ana sayfan" abone olduğun subrredditlerdeki popüler gönderileri,
-"tümü" de redditdeki tüm subredditlerden popüler olanları içeriyor.

reddit'e kaydolduğunda zaten belli başlı subredditlere abone olmuş başlıyorsun. r/worldnews, r/lifeprotips, r/movies gibi.

ilgi alanına göre her şey var ama tüm gününü harcayabilecek boş çok içerik de var. ana sayfanın yarısı zaten kedi gifi, köpek resmi ile dolu. bu tür içerikleri anasayfanın sağ tarafında "subredditleri filtrele" ile engelleyebilirsin. trump'ın subreddit'den yazı görmek istemiyorsun "The_Donald" yazıp filtreye ekleyebiliyorsun. belirli subredditlerin de kendi filtreleri var. r/worldnews'a girince sağ tarafta filter syria/iraq var mesela.

tüm resimler imgur'da paylaşılıyor. dns değiştirmişsindir zaten.

nsfw arşivi (cıbıldak karılar) geniş. millet eşinin, sevgilisinin bile açık fotoğrafını paylaşıyor. bunlar da yüksek oy alınca ana sayfana gelebiliyor.

-takip edilecek subredditler için: takip ettiğin bir sporun (soccer, nba, tennis vs), herhangi bir oyunun hatta ünlünün subreddit'den başlayabilirsin. google'da "reddit sibel can" diye aratsan onun subredditini buluyorsun. zaten anasayfada gezdikçe sevdiğin subredditleri zamanla keşfediyorsun.

her subreddit'in kısa tanımı, faq linkleri sayfanın sağ tarafında mevcut.

kendi takıldığım bir kaç yer: explainlikeimfive, NoStupidQuestions, starterpacks, outoftheloop
  • sporty  (18.09.17 04:15:11 ~ 04:31:48) 
ben de mobili daha çok seviyorum. bir noktadan sonra filtreleme falan şu bu derken sisteme alışıyorsun. bazı kısımları karışık o doğru.

favorilerim

AbandonedPorn
AccidentalRenaissance
AskReddit
uaskscience
aww
confession
creepyPMs
dataisbeautiful
Futurology
gadgets
GetMotivated
IAmA
Jokes
lastimages
LifeProTips
MadeMeSmile
MovieDetails
nottheonion
quotes
RoastMe
sadcringe
Showerthoughts
tifu
todayilearned
UpliftingNews
WritingPrompts
  • passion rules the game  (18.09.17 12:32:45) 
[]

Suits hangi bölümde kaldım.

en son harvey mike'ı hapishaneden çıkartmak için o eski maliyeci adamla anlaşıyordu. Sonra mike'ı bi arabaya bindirip rachel'la görüştürüyorlardı.

bu dizi de çok baydı gerçi nerede o eski xoxo gossip girl günleri. hey hak.


 
En son 6. sezon 4. bölümü izlemişsiniz.


  • straight from the heart  (18.09.17 00:10:30) 
arkadaş şunun başına bir spoiler koy ya.


  • nodrap  (18.09.17 01:08:35) 
[]

Turk telekomun verdiği fiber modeme nasıl bağlanacağız ?

internette aradım ama bulamadım nasılsa.




 
kullanıcı adı: admin
şifre: ttnet

bunu da dene olmadıysa
  • washe  (17.09.17 10:34:42) 
[]

Hacker diye birşey kaldı mı piyasada

Ben ortaokula giderken çok modayı; herkes bi hacker cracker'dı. Hollyone-doktoray-nilay milay alemin kralıydı o zamanlar.

Sonra sistemler gelişti, kameralar heryere takıldı filan. devir değişti ama hala ''kendince hacker'' gibi bünyeler kaldı mı ? yani gayet profesyonel banka hesaplarına devletlerin sistemlerine giren kalabalık babayiğitlerden bahsetmiyorum. Evde kendi imkanlarıyla hacker olan kaldı mı ? var mı yani ''abi mynet şifresi kırabiliyonmu'' denilen abilerden artık ?


 
Var hala, genelde phishing ile is goruyorlar.


  • fakyoras  (14.09.17 22:07:49) 
var da eskisi kadar çok değil. Artık insanlar program yazarak yapmak yerine hazır araçları çok fazla kullanıyor. Bunların bazılarını bireysel olarak kullanmanız yasak, sızma testi gibi işlemler yaparken bile kurumdan izin alarak kullanıyorsunuz.


  • yüzyıllık yalnızlık  (14.09.17 22:39:00) 
@troll ziya, hocam ne kursu ? Beyaz şapka hacker kursu gibi bişi mi yoksa programlama mı ?


  • mezarkabul  (15.09.17 01:12:36) 
[]

Aşka inanmanın yaşı var mı ?

yaşı yoksa insanların bu hissettikleri öğrenilmiş çaresizlik mi ?

Hayat gayesi ve sosyo-kültürel ortam bunu etkileyen faktörlerden birisi olabilir mi ? yani dertsiz olunsa aslında aşka inanmanın bir yaşı yok, bünye aksiyonu illa arar ama insanların metasal dertleri sayesinde beyin bunu öteliyor olabilir mi ? kafamda deli sorular.


 
Inanma inanmama durumu değil de ilk deneyimden sonra genelde yoğurdu üfleyerek yeme durumu var.


  • AlsterWasser  (14.09.17 17:13:27) 
İnanıp inanmama durumu ile değil de, çeşitli kavramlara karşı olan bakış açısının bileşkesi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Örneğin, ilişki, evlilik, vb. ve benzeri kavramlara faydacı bir ortaklık şeklinde yaklaşan ve 'Hayat müşterek, bu hayatın yükünü birlikte çekmemiz lazım. Ayrıca soyum sağlıklı bir şekilde devam etmeli. Dolayısıyla hayatta biri şart, evlenmeyip ne yapacağım. Bu kişinin de evi çekip çevirecek şu şu şu niteliklere sahip olması gerekiyor. Dolayısıyla bu şekilde birini bulunca evlenmeyip ne yapacağım' tarzı bir bakış açısı olan biri için aşka inanmanın maksimum yaşı 18-20 gibi yaşlar olabilir.

Bunun dışında, ne kadar doğrudur bilmiyorum ama kendi çapımdaki teorim şu: Kırılmaktan korkmayan ve deneyimlerinin kendisine el ayak bağı olmasına izin vermeyen kişiler için böyle bir sınır yok ama kendi güvenliklerini maksimuma çıkaran kişiler için var. Bu da AlsterWasser'in dediği yoğurdu üfleyerek yeme durumu. Sonuçta, aşk kendini koyvermeyi ve kah karşılıklı kah karşılıksız, kah tamamen kah parça parça teslimiyeti içerir ve kendini teslim etmemeyi, korunaklı olmayı, 'İnsanlardan zarar gelir, mesafeni koruyacaksın' düşüncesini içselleştiren kişinin aşkı hissetmesi zorlaşır.

Sosyokültürel ortama azıcık bağlı olduğunu düşünüyorum ama sadece zenginlik değil, fakirliğin de aşka itelediğini düşünüyorum. Tam bununla ilgili değil de, şöyle bir çalışma vardı. Zenginin yaptığı zaman parası ile kurtarabileceği durumları, fakirlerin yapmaya cüret etmesinin nedeni kaybedecek bir şeylerinin olmamasıymış. Orta sınıf ise aslında en korkak sınıfmış, çünkü ne kendini kurtarabilir ne de her şeyini kaybetmiş durumda. Aynı şekil 'Fakir parasıyla, zengin karısıyla oynar' atasözünde de olduğu gibi, aşırı dertsiz olunca veya dertlerden hissizlik geldiğinde aşk yeni bir macera kapısı olabilir. Yine de bu durumu o kadar yüksek korelasyonlu olarak görmüyorum; daha çok negatif tecrübelerin insanı sertleştirmesi ve katılaştırması, kendini korumaya geçmesi ve kırılacak durumlardan uzak kalma isteği ile orantılı olduğuna inanıyorum. Örneğin, 'Şu hayatın kuralı 4s'tir', 'Kadınlara/erkeklere yüz vermeyeceksin, sınırlarını aşmayacaksın; sana uyacak' mantalitesinin ya artık aşık olmaktan vazgeçmiş ya da aslında deli gibi aşık olmak isteyen ama bundan korkan bir insandan geldiğini düşünürüm.
  • aychovsky  (14.09.17 19:33:39) 
Yok. Sadece aşkı yaşama şeklimiz değişiyor biraz zaman geçtikçe. Midede kelebek durumu yine oluyor yani ama ufakken yaptığımız gibi körü körüne aptallaşmıyoruz. Biraz daha aklı başında, durup düşünüp tartarak seviyoruz. En azından benim deneyimlediğim bu.


  • i m cool with that  (14.09.17 20:09:30) 
[]

Arkadaşlık kavramı ve hangi durumlarda ''yeni'' arkadaş edinebilrisiniz ?

Öncelikle bu aslında kamuoyu yoklaması. Yani şimdi arkadaşımla burada uzun uzadıya millete sormayı bi tarafımızın yemediği bir konu hakkında ''bence'' anketi.


Aklımıza takılan mesele de şu; ben arkadaşlığın ihtiyaç duyan-duyulan olarak asla sağlanamayacağını bir aktivite-hareket ya da ortak bir durum içinde şekilleneceğini iddia ediyorum. Zaten bu insanlarda ki yalnızlık psikolojisini de buna bağlıyorum.

Yalnızlık psikolojisi bir girdap, içinde olduğunuzu farkettiğiniz an çıkmanız neredeyse mümkün değil.
Yeni bir aksiyon ya da hamle yetinizi o hamlenin sizi çekmesinden değil de sosyalleşme çabanızdan dolayı kurarsanız eğer eninde sonunda patlarsınız kanısındayım. Bu yüzden de bu klüp(kitap, fotoğraf v.s) olaylarına sosyalleşmek için girenlerin amaçlarına ulaşamayacaklarını ya da yine en az kendisi kadar zavallı bünyelerle tanışıp birlikte bu klüplerden ayrıldıkları kanaatindeyim.

Bence arkadaşlık ihtiyaç duyulanın - ihtiyaç duyanı farkettiği anda artık onunla İLGİLENMEMESİYLE asla başlayamayacak bir eylem, hatta ve hatta bu ihtiyaç sahibi hiçbir şiddet içine girmese dahi, bu ihtiyacını beyanda ısrar ederse modern dünya bu tutkuya taciz ve hastalık adını veriyor. Ve önleyici kolluk güçlerini devreye sokuyor, bu da sağlıklı insanların bu duygularını daha da kırbaçlıyor. Vazgeçmesi için gerekli olan süreyi uzatıyor. Yuh ne yazdım parmaklarım ağrıdı. Neyse işte, sonuç itibariyle ben kalıcı arkadaşlık için dinamik bir süreç içinde bulunmanın gereklilik(zorunluluk) olduğunu düşünüyorum.



Ama üstadım tam olarak ''hacı senin bildiğin yanıldığına yetmez, misal ben burada caara içerken hiçbir amacı olmadan dolanan birine laf atıp nassın iyimin memleket nere sizin memleketde şu vardı diyerek konuya girip onunla kafalar uyuşursa uzun süre arkadaş kalırız. hatta bu xxxxx anlatmıştı istanbulda sosyete livmoça filan birşey yapıp gidiyormusun kadına randevu alıp kendini anlatıyormuşsun o da sana arkadaş buluyormuş kafalar uyuşursa evleniyorlarmış filan, çok yani böyle şeyler. gold klüpleri büyük klüpler filan niye var'' diyor.



Ben de bu 2. tip insanların eninde sonunda ayrılacağı kanaatindeyim. Yoklama sorusu şu; arkadaşlık dinamik bir süreç sonucu ortaya çıkan alışkanlık mıdır, yoksa başa gelip kendisi bir hedef olabilir mi ?


Bu arada, çayyolu newcastle'dayız burada malum bira fiyatları da öyle fena değil hava da güzel dileyen gelip sohbetimize yüzyüze de dahil olabilir. Ben de zaten mouse almak için çıkmıştım ama kendimizi içinde bulduğumuz duruma bak.

edit: haa bu benim anlattığım şey, kadınlarda ki efendi yerine piç tercihini de açıklıyor bence. Arkadaşımın bu sava karşı fikride yakışıklı ve niyetli(yani kız arkadaş niyeti) olman yeter, sen bi' kızdan ders notu almak için bi' ton şey yaparsın elin oğlu gelir bi' merhaba der ders notunu alır diyor.

 
Sevdiğin işi yaparken arkadaşların da olabilir, arkadaş bulmak için sevmediğin bir iş de yapabilirsin. İkisi de geçerli.
Yazıyı okuyamadım bu arada direkt soru işaretine yöneldim, daha sade yazmalısın.

  • diffarentiationation  (12.09.17 17:17:47) 
Okurken bezdim yeminle..

Neyse özetle her iki tür insan da var ama şu başarılı olur şu başarısız olur demek tamamen yanlış.

1- Hedefin netse başarırsın: kızı tavlıycam dersen tavlarsın, arkadaş bulucam dersen bulursun.
2- Sosyalleşmek kendi kendine gelişirci isen de ona göre gidersin yalnız da kalsan bu sana koymaz "seçtiğim yol bu" dersin.

Yani %100 doğrusu yanlışı yok. Bana sorarsan, üniversite ile birlikte değişen ortamım nedeniyle eş bir ortamda muhabbet açabildiğim herkesle muhabbet edebilirim. her muhabbet ettiğime arkadaş demem, tanır sınarım. sonra daha çok görüşmek istediklerim kalır, ordan yürür hikaye.
  • lcha  (12.09.17 17:43:36) 
Arkadaşlık kendi içinde seviyelere ayrılabilecek bir kavram bana göre.

1-Tanıdık seviyesinde olabilir. Sadece bir selam verip ismini bildiğin bir "arkadaş" olabilir. Paylaşım yoktur.Karşılıklı beklentiler buna göre şekillenir.

2-Geçici bir seviyede olabilir. Tanıdıktan daha yakın bir durumdadır biraz daha zaman ve paylaşım yapılmıştır. Ancak belli başlı bir amaç için veya benzeri bir motivasyonla arkadaşlık yapılıyordur. Sürekli olması beklenmez. Karşılıklı beklentiler buna göre şekillenir. Kötü zor durumlar durumda akla gelmez.

3-Yakın arkadaş vardır. Ortak paydalarda buluşulup yeterince fazla zaman geçirilip paylaşımların olduğu bir durumdur. Hemen olmaz daha fazla zaman gerekir. Karşılıklı beklentiler yine buna göre şekillenir. Kolay oluşmaz ama kolay da bitmez. Zor durumlarda yanında olabilir.

4- bir de dost vardır. Çok büyük olayların ardından oluşabilir ya da yıllar süren bir süreç boyunca her şeyinizi paylaşabildiğiniz ve gğvendiğiniz biridir. Hayat boyu 2-3 ü geçmez. Karşılıklı beklentiler yoktur denilebilir hem iyilikleri hem kötülükleri paylaşırsınız.

bonus : irtibatın kopmadığı çocukluk arkadaşları vardır bir de bu gruplardan genelde 3'e veya 4'e girerler.


Yani sadece "arkadaşlık" başlığı altında değerlendirirseniz bir yere varmıyor. Daha spesifikleştirince durum daha kolay gözüküyor.
  • AlsterWasser  (12.09.17 17:45:14 ~ 17:48:56) 
[]

Aynı katta farklı dairelerde farklı lento yükseklikleri olur mu ?

sb




 
Olur ama soruyu biraz daha açabilirsin.
Mesela bizim evin zemin katı yığma, üst 3 kat betonarme. Bu hayatta neler neler oluyor yani.

  • manuel mandalina  (09.09.17 17:05:12) 
[]

Devlet neye nasıl teşvik veriyor bunu nasıl öğreneceğiz ?

sb




 
ekonomi bakanlığı teşvik mevzuatından öğreneceksin


  • hosein  (08.09.17 14:23:01) 
[]

Üst solunum yolu enfeksiyonu mu bu ?

Selamlar, 2 gündür feci halde boğazım ağrıyor yutkunamıyordum, dün limon aldım 3 limonu ılık suyla karıştırıp içtim . acıyı kessin diye de maximus isimli bir sprey kullanıyordum(doktor 1 önceki hastalığımda vermiş, aynı nedenlerde)

şimdi sabah uyandığımda aynı acının daha şiddetlisi burnumdan nefes alırken yaşanır hale geldi.

yaşıyacak mıyım ?


* ıhlamur ve limonlu ılık suya devam edeyim mi ? alternatif olarak yapabileceğim şeyler için de fikir ve tavsiyeleriniz varsa hepsine açığım. bitsin bu keder.

 
ayni durumdayim theraflu cok iyi geldi bana. dort saatte bir aliyorum. dorduncu gundeyim bogaz agrisi bitti sumkurme evresine gectim.


  • pide  (08.09.17 13:43:49) 
[]

Uzaylılar diyince aklıma geldi

Bundan yıllar önce eşme'de uzaylı görüldüğü iddiası vardı, ardından eşme de avrupanın en büyük altın rezervi olduğu ortaya çıktı.

Bazen para ve ona ulaşma yolları esnasında küçük insanların çok fena kullanıldıkları hissine kapılıyorum. Geçenlerde bi' berbere gittim, çocuk asker olmak istiyor ama vücudunun tamamı jilet izi, olamıyormuş(uzman asker) o anlatmıştı; eskiden müslüm gürses dinlerken bir yandan da kadere lanet ediyorduk, bu nasıl hayat diye ne bulursak kendimizi kesiyorduk diyor. O an aslında ne kadar da haklı olduğunu farkettim ama yaptığı hata kestiği yerlerdi bence, mesela jileti ya da bıçağı artık her neyse boynunda ki atar damara vurup ölse hem haklı hem de mutlu olabilirdi.

ama yanlış yerleri jiletlediği için, hayatı gittikçe daha da kötüye sarıyor. çoğunuzun istemediği uzmak askerlik mesleğine bile çocuğu almıyorlar. ne tuhaf.

elif şafak'ın sanırım bunu anlatan bi' tane de hikayesi vardı, şimdi aramaya çok üşendim.


hayat hakikaten azınlık için var edilmiş bir aksiyon. diğerleri çin seddine taş taşımak için doğmuş.

 
olur mu... daha piramitler var, zigguratlar var, envai çeşit tapınağı, sarayı; plazası var taş taşıyacak.

ücretli kölelik olan şu çalışma hayatı var; kümesten hallice evlere, dünya paralar...

ulaşım çok kolaylaştı canım... metro, metrobüs, her yere otobüs seferleri... çok rahat kullanıyorsun, rahmetli vatan şaşmaz gibi rahatça binip gazeteni okuyorsun.

ormanlar, birinci derece tarım arazileri, hayvanlar, bitkiler korunuyor... nerede boş bir yer olsa, müteahhitlere satılmak yerine park, spor alanı, çocuk parkı filan yapılıyor...

ve vesaire vesaire...
  • runagain  (08.09.17 03:36:37) 
[]

Hayvan hakları savunucularının bir kısmı fazla densiz değil mi ?

Sözlükte başlığa denk gelince farkettim, bu hayvan hakları savunucuları radikal bir densizlik içinde dolaşıyorlar. sanki tek hayvansever kendileri geri kalanlarımız hayvanların ırzına geçmek için fırsat kolluyormuşuz gibi.

Adam ortadaki gerçeği idraktan bi'haber, böyle bir mahirliği yok ama, bomboş sallamaya devam ediyor, aşağılarcasına.

Özellikle köpeklerde böyle birşeyle karşılaşılıyor, köpekler çok güzel varlıklar yüreği olan hiçkimse onlar katledilsin istemez fakat bu aklı evvel kişiler herhangi bir önleyici fikre bu zırvalığı attırarak koşturuyorlar.

en son oturduğumuz yerde köpek besleyen abi/ablalara da anlatmıştım, bu hayvanları evlerin çok yakınında beslediklerinden geceleri toplu halde kapının önünde duruyorlar ve insan nüfusu azalığ köpek çetelerinin(var böyle birşey) arttığı saatlerde saldırgan bir tutum sergileyebiliyorlar diye ama anlatamadım. daha doğrusu çirkefleşerek dinlememe refleksi veriyor. illa istiyorki milletin ortasında ağzını burnunu kırayım.

bu konular çok fazla etki alanı olan şeyler, hayvanlara eziyet edenler ettikleri eziyetin arttırılmış şekliyle cezalandırılmalılar. evet hayvanların da bizler kadar hatta daha fazla(bizler kendimizi koruyabiliyoruz onlarda bu durumda söz konusu olamayabiliyor) yaşama hakları var. ama bu şovenist ''canlarım onlar benim aşklarım'' durumunun da bir hastalık olduğunu düşünüyorum ki tüm bunlarla birlikte, avın her türlüsüne karşıyım. aslanın ceylanı avlaması da buna dahil, insanın herhangi bir hayvanı avlaması da.


lakin bu arkadaşlarla asla ortak bir noktada buluşamıyoruz, hemen ağız dolusu saçmalamaya başlıyorlar.



bu arada, bu durumla ilgili de en aklı başında entry'i de bana göre şu;

çetrefilli bir konu.

büyük bir kampüsü olan bir üniversitede çalışıyorum. hem fauna hem de florası, özellikle de bulunduğu coğrafyayla kıyaslanınca, çok zengin bir yer. çok sayıda köpeğe de ev sahipliği yapan bir kampüs.

iflah olmaz bir hayvanseverim. kendi boğazımdan kısıp kedi ve köpeklere mama aldığım, yapılacak bir ton işim varken saatlerce kampüsü turlayıp o mamaları dağıttığım çok oldu, hala da aynı şekilde devam ediyor.

hayatım boyunca edindiğim deneyimler bana her kedi ve köpeğin tıpkı insanlar gibi kendine has bir karakteri olduğunu öğretti. kimi korkak, kimi utangaç, kimi saldırgan, kimi neşeli, kimiyse melankolik oluyor bu hayvanların.

ancak son dönemlerde köpek sürülerinden illallah dedim. hayır, insanlara karşı gösterdikleri şiddetten dolayı değil, kendi türleri de dahil olmak üzere diğer hayvanlara gösterdikleri şiddetten dolayı.

bu köpek sürüleri yüzünden kampüste eskiden bol miktarda bulunan tilki ve yabani tavşan nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya!

bu köpek sürüleri yüzünden her hafta benim okşamaya kıyamadığım, kendisi gelip kucağıma oturduğunda hava ne kadar soğuk olursa olsun o kalkıp da kendisi gidene kadar yerimden kıpırdayamadığım başka bir kedinin ölüsünü buluyorum!

bu köpek sürüleri yüzünden defalarca önlerine koyduğum sudan içebilmek için önce kedilerin içmesini sakince bekleyen uysal köpeklerin yemek bulabilecekleri yerlerden ısırılarak kovulmalarına ya da parçalanmalarına şahit oluyorum! 

(birkaç kez gözümün önünde bu tip saldırı oldu, kendi başıma gelebilecekleri bile umursamayıp araya girmeye çalıştım ama engel olamadım malesef. siz de şahit olduysanız bilirsiniz, böyle bir durumda sürü öylesine vahşi davranıyor ki durdurabilmek mümkün olmuyor. zaten bizden çok daha hızlı ve çevikler, siz bir iki tanesini kovalayayım derken diğerleri yalnız köpeğin üzerine çullanıveriyorlar).

dediğim gibi öğrendiğim önemli bir şey her kedi ve köpeğin ayrı bir karakteri olduğu. ama köpekler bir sürü haline geldiklerinde bu karakter tek-tipleşiyor. güçlerinin yeteceğine inandıkları, gözlerine kestirdikleri her tür canlıya (yalnız bir köpek, kedi, tilki, tavşan, kimi zaman da insan) vahşice saldırıyorlar.

peki ne yapmamalı?

öncelikle gerçekleri kabul etmek ve buna uygun analiz yapmak zorundasınız.

"köpekten hiçbir zarar gelmez, onlar masum yavrucaklar" şeklindeki gerçekle örtüşmeyen romantik tavırlar hiçbir işe yaramaz. evet köpek sürüleri çevreleri için ciddi tehlikeler oluşturabilir, çevrelerine (bir sürüye ait olmayan köpekler, kediler, tilkiler, yabani tavşanlar ve kimi zaman insanlar -bunlar sadece benim gözlemediklerim) ciddi zararlar verebilir. bu gerçeği hoşunuza gitse de gitmese de hepimiz kabul etmek zorundayız.

sen, ben, o hayvanları ne kadar sevsek de bu ülkede azınlıktayız, muhatap olunan kesim çoğunlukta. ve de hayvanlardan hoşlanmayan kesim hiç de homojen bir yapıya sahip değil, içlerinde köpekten korkan da var, sadece sevmeyen de var, zarar veren de var, canice işkence etmekten hoşlanan da var. kimileri sokakta köpekleri istemiyor, ama zarar görsünler de istemiyor, kimileri direkt gebertelim gitsin diyor vs. ama böyle insanlar var ve toplamını aldığımızda çoğunluktalar.

senin salak ergenler gibi "o zaman sen çıkma sokağa böne ne be!" diye höykürmen sadece bu insanları daha da bileyler ve sonuçta bu öfkenin acısı da senden değil sokaktaki hayvanlardan çıkar. o yüzden rica ediyorum biraz aklını başına al karşındakine küfürler savurmadan önce. zorla bu insanlara bir şey kabul ettiremeyeceğin ortada.

can alıcı soru ise ne yapmalı?

valla işte ben burada tıkanıyorum. teoride işe yarar görünen yöntemler anlatılmış hatta avrupa'da işe yaradığına dair kanıtları da sunulmuş ama burası türkiye işte.

mensubu bulunduğum üniversite türkiye'nin en önde gelen üniversitelerinden biri olmakla övünen bir yer. çağdaşlık, modernlik dendi mi mangalda kül bırakmazlar. ama benim şahsi olarak iç hizmetler müdürlüğüne ve rektörlüğe yaptığım başvuruların hiçbirinden bir şey çıkmadı. adamların umurlarında değil. okuldaki köpeklerin sayısı geometrik olarak artmakta, zira neredeyse hiçbir köpeğin kulağında küpe yok (olanların sayısı o kadar az ki inanamazsınız). yönetimin umurunda mı? tabii ki hayır.

bakın siyasi parti, belediye falan demiyorum, ülkenin önde gelen üniversitelerinden birinde durum içler acısı, hiç ama hiçbir şey yapılmıyor!

belediyeler desen içler acısı halde. (hangi partiden olduğuna bakılmaksızın) işin içinde rant olmadan düzgün işler yapan bir belediye ben bilmiyorum, paraları cukkalayamayacakları bir alan olan kedi-köpek barınağı işine doğru dürüst giren bir belediye siz biliyor musunuz?

çözüm? valla aklıma gelen tek şey doğru dürüst bir vakıf ya da sivil toplum kuruluşunun olaya el atması gibi görünüyor. barınak işi belediyelere bırakıldığında ne olduğu ortada, ama düzgün bir stk ya da vakıf belki bir şeyler başarabilir. 

barınakların yönetilmesi gerçek bir hayvansever organizasyona bırakılsa belki bir şeyler olur. hayvanseverlerin önemli bir kısmı böyle bir işte aktif olarak rol alamayacak, zaman ya da enerji harcayamayacaktır. bu anlaşılabilir bir durum. ancak eğer elini taşın altına sokan ve düzgün bir şekilde bu işi götüren bir organizasyon ortaya çıkarsa ben eminim ki hayvanseverlerin çoğu ama az ama çok maddi destekte bulunacaktır (hatta düşük bir ihtmal ama belki devlet bile bu işe maddi destek verir).

bu işin çözümünü devletten ya da belediyeden beklersek daha çooooook bekleriz, burada da birbirimizi yemeye devam ederiz.

#43743741 25.06.2014 15:56bakkaldan eti uc harfli isteyen sakirt···

 
O insanlar gerizekali diye tum hayvan haklari savunucusu gerizekalidir diyemeyiz.


  • Traveller  (07.09.17 00:13:48) 
bunu görünce @cursed chico: encrypted-tbn0.gstatic.com


  • der meister  (07.09.17 00:18:04) 
Ben de gecen gün sosyal medyada tecavüze uğramış bir kedicagızın fotografını grdüm aman tanrım.
Normal bir insanın öyle görselleri görmemesi gerek. Beyinsiz insanlar paylaşarak ne yaptıklarının farkında değiller.

  • fasulyek  (07.09.17 00:28:32) 
[]

Eker Puding Hangi Marketlerde Var ?

Eskiden Bim'de vardı galiba ama artık yok, nereden bulabiliriz ?




 
Geçen bursa özpaş ta görmüştüm


  • neysene  (06.09.17 20:25:55) 
migrostan almıştım


  • möldersgotinnue  (06.09.17 21:33:56) 
[]

Geceleri n'apıyorduk

Uzun zaman olmuştu, gece evde olmayı özlemişim; Ama n'aptığımızı unutmuşum, böyle yapacak birşeysiz kaldım(bu cümle olmadı sanki, neyse) gece oturanlar napıyordunuz/napıyorduk ?

Bi çay koyayım dedim ama tam karar veremedim çay kahve viski arasında kararsız kaldım-ki viski sevmem.

Ne yapılıyordu bu saatlerde, siz bi' başını söyleseniz devamını ben hallederim gibime geliyor.

 
hafif bi muzik acip o bitiremedigin kitaplardan birine devam edebilirsin bence... (hepimizin yok mu onlardan evin bi yerinde)


  • rentts  (06.09.17 01:21:38) 
Çay bende uyku kaçırıyo. Kahveyi bilmem. Ayran iç ayran. Çok sevimli bişey ^.^


  • yaren  (06.09.17 01:22:32) 
Cay sigara yutup test surus videosu.


  • brad pitt  (06.09.17 02:04:08) 
[]

İş Bankası Döviz Hesabında Hesap İşletim Ücreti Var mı ?

En son işlem yaptığımızda dosya danıştayda o yüzden herhangi bir ücret tahsili yapılmayacak denilmişti, şimdi de telefonla bilgi alma işini çok zorlaştırmışlar, bir türlü operatöre bağlanıp soramadık.

Güncel durum nedir, döviz hesabında hesap işletim ücreti alıyorlar mı ?

Bir de alternatif olarak döviz hesabı için hangi banka ? Dilediğimizde dolar olarak çekebilmemiz lazım, bu yüzden en para olmuyormuş sanırım. ing turuncu hesap v.s kullanan ve memnun olan varsa fikirlerini paylaşırsa seviniriz.

 
otomatik fatura ödeme talimati vs verdiğiniz taktirde hesap işletim ücreti almıyorlar. ama günlük faiz yok, aylık faiz oranları düşük.

yüksek faiz olarak enpara ve cepteteb var. ing turuncu 1 yıl yüksek faiz veriyor.

ceptetebin döviz hesaplarına günlük faiz imkanı var.
  • prezarlatif  (22.08.17 12:46:04) 
iş bankası son 2 senedir çohacayipleşti. her şeyden para almaya çalışıyorlar o nedenle vadesizde para tutsanız bile hesap işletim almaları normal. başka bankaya taşıyın.


  • o kadar da degil aga  (22.08.17 13:03:29) 
Cepteteb kullaniyorum. Hem hes ucreti almiyor. Hem de atmlerden doviz yatirip cekebilitorsun. Tum atmleri doviz cekmeye izun vermiyir olabilir. Ama buyuk sehirlerde sorun olmas. Mobildeyin hep hata hep hata


  • exlibris  (22.08.17 13:06:33) 
Akbank'a telefon açmıştım. "Şu an için hesap işletim ücreti almıyoruz, danıştay kararı var." demşlerdi, nitekim 2 senedir de, otomatik ödemelerimi iptal etmeme rağmen, ne TL, ne döviz, ne de serbest hesabımdan ücret almıyor. Ama İş Bankası ne yapar bilmem.


  • agluna  (22.08.17 18:00:42) 
[]

ODTU'nün Reader At Work 1. Kitabında 66. ve 67. Bölümde Ne Sorduğunu

paragrafa dayalı ne sorduğunu anlayamadım da; şöyle ki

[Pragraf verilmiş]
Sonra sorular;
A- Guess the meaning of the words
1.'sections'(line 2)

a)Clue :
b)Sections are ................


Kelimenin normalde ne anlama geldiğini a'ya parağraftaki anlamını da b'ye mi yazacağız ?

 
sayfanin fotosunu yukleyip paylassan daha kolay olurdu. tahminim, sordugu kelimenin anlamini yine paragraf icinden buluyorsun ve o kisimlari sections are.. kismina yaziyorsun.


  • ubi dubium ibi libertas  (22.08.17 09:15:02) 
Clue kısmına anlamı nereden çıkardığımızı yazıyorduk galiba.


  • zombi  (22.08.17 10:34:00) 
[]

Psikiyatr'a gidemiyorsak hangi tıp alanı ilgilenir bununla ?

uzun bir dert olacak,

Uyunmuyor, kendimi bildim bileli geceleri uyuyamıyorum. Sızıyorum, sızamazsam eğer yatakta dönüp duruyorum. Beynim çok geveze davranıyor. Herhangi bir işin sonu yaklaştığında işi bırakıyorum sanki bitmiş gibi, devam edesim gelmiyor. Okuduğumu anlamakta büyük problem çekiyorum, hatta okumaya başladığımda bir süre sonra okumayı bırakıp sadece kelimelerin üzerinde gözlerimi ilerletiyorum, hani birisi bana ''dur ! 1 önceki okuduğun kelime nedir'' diye sorsa şaşırıp ''efendim ?'' diye yanıt veririm.

Ve son zamanlarda da iç enerjim yok, aslında eskiden beri hiç olmadı ama son zamanlarda fiziksel imkanlarda bunu biraz tetiklemiş olabilir sanırım yani en azından iç enerjim olmadığını hisseder konuma geldim; oturduğumuz muhit şehir merkezine çok uzak, havalar çok sıcak ve her an şehir dışına çıkma olasılığımın olduğu bir durum var(ama belli değil, mesela 4 aydır her an gidebilirim diye spor salonuna filan kaydolmadım, gerçi salona kaydolsam da spor yapmaya gidermiyim bilmiyorum. eskiden beri herhangi bir sosyal faliyeti bitirebilmişliğim yok, savunma sanatları- enstrüman kursları-spor kursları-kekemelik tedavisi dahil bunlara) Anneme göre maymun iştahlılığımdan kaynaklanıyor.


İlk paragraf kendimi bildim bileli yaşadığım şeyler, yani kısa bir süre öncesine kadar karakterim olarak düşündüklerim. 2. paragraf ise; son zamanlarda ayrımsadığım ve ''aslında şu ingilizceyi öğrensem'' dediğim ama ''ev kursa çok uzak, her an başka ile de gidebilirim'' diye yapmadığım/yapamadığımda evde de çalışamadığımı farketmemle ''acaba çözülebilir bir problem mi'' diye düşünmeme sebebiyet veren şeyler.

Bunların bir kısmını ayrı ayrı anlatmışımdır zaten, iç enerjim olmadığını da dün akşamüzeri belirtmiştim. Genel yaklaşım Psikiyatr'da kan testi yaptırmam oldu, kan değerlerimde birşey eksik çıkabilirmiş dediniz, ya da depresyon ön belirtileri diyen de oldu.

Zamanında 1.parağraf ve ''off bu insanlar çok gerizekalı'' ergen yaklaşımım yüzünden psikiyatr'a gitmiştim; böyle söylemesi kötü ama iq seviyemin biraz yukarıda olduğu ortaya çıkmıştı, eve göndermişlerdi. Sonra yine 1.parağraf ve ''okulda sınavlara kitaptan çalışamıyorum okuyamıyorum illa birilerinin anlatması gerekiyor'' diye tekrar gitmiştim ''herhangi bir problem görünmüyor'' diye tekrar geri göndermişlerdi. Sonra okul bitti işe girince yine 1.parağraf ve ''işyerinde bütün amirlerimle sürekli tartışıyorum anlamsız agresifim ve yine bir işin temel kaidelerini okuyarak anlayamıyor ve öngöremiyorum 3 boyutlu düşünemiyorum illa uygulamayı görmem ya da birisiyle birlikte düşünmem gerekiyor, uygulamayı yapmaya da yetecek sabrım yok hemen sıkılıyorum başkasına yaptırıyorum, operatörlük işlerinden iğreniyorum gerçek manada midem bulanıyor ve yapmıyorum....'' ile başlayan ve doktorla neredeyse 2 saati bulan bir görüşmemiz oldu. b12 eksikliği olabilir sende dedi ve kan testi istedi hem de 2 kere; tekrar aynı doktora gittiğimde yine sohbet ettik; eşi meslektaşımmış eşiyle konuşmuşlar beni ''işinde çok hızlı yükselmiş, ilginç'' demiş, ''bak bu saydığın negatiflikler aslında sana bir yerde yardımcı olmuş'' dedi. Çözmek için ne yapabiliriz dedim, ''bir diğer ilginçlikte değerlerin de normal birşey görünmüyor'' dedi ve tekrar gitmedim bu doktora. İş toplantılarında yine agresifliğim ve unutkanlığım sebebiyle koordinatörüm ''oğlum gel biz birlikte bi doktora gidelim ikimizde çok unutuyoruz b12'ye baktıralım xxx baktırmış eksik çıkmış bizde de var birşeyler herhalde'' dedi, anlattım ben baktırdım diye; ''la o ne bilecek, buranın doktorları iyi değil'' dedi bir de onunla gittik, yine normal çıktı. En son da okurken gözlerimin 1 tanesini elimle kapatıyorum diye gittim sanırım; önce yanlış gelmişsin göz doktoruna gideceksin dedi, göz doktoruna gittim orada birşey çıkmadı sonra tekrar ilk gittiğim psikiyatra gittim, bu ilk paragrafı tekrar anlattım(bunu her gittiğimde anlatıyorum, çözülmedi gitti) bir de okuyamıyorum anlayamıyorum filan dedim, ha bir de yazmıştım daha önceden hissettiğim problemleri doktorun yanında açtım telefondan onları da okudum, kan testi yaptırdı sonuçları almaya gittim(kan testinden birşey çıkmayacağını biliyordum keza) ''kan değerlerin normal çıktı birşey yok'' dedi; uzun süredir, hatta kendimi bildim bileli böyle problemlerim var, kimya ve tıp neleri çözüyor/çözmüş, bunlar ilk benim başıma geliyor ya da gelmiş olamaz kaç bin yıllık insanlık tarihinde, illa bir çözümü vardır birileri bunları konuşmuşlardır çözüm üzerine konuşalım ne yapmam lazım gibi bi' atarlandım sanırım, ''beyefendi burası devlet hastahanesi buranın imkanları belli birşey yok birşey yapamayız'' dedi, evet mealen aynen bu cümleyi kurdu, hatta ben içerideyken bi' doktor arkadaşı geldi akşam dışarı çıkacaklardı filan onunla da geyik yaptılar ben onları dinledim, güne gitmiş gibi hissetmiştim kendimi.

Neyse bundan sonra gitmedim psikiyatr'a, şimdi psikiyatr'a git dediğinizde randevu almak için internete baktığımda annem uyardı, oğlum birşey çıkmıyor işte sende, gitme dedi. birşey çıkmıyor zaten ileride mesleğinle ilgili sanki birşey varmış gibi önüne çıkartırlar filan dedi. Yani gidemiyorum psikiyatr'a. Anneme rağmen yok gitmem lazım diyemem, en azından şu sıralar.

Ve ben bunların illa bir problemi işaret ettiğini düşünüyorum(okuduğunu anlamama, ukalalık filan)(ukalalık da şöyle bunun temel psikolojide açıklaması var, neden ukala davranışı sergileriz diye bu yüzden bence bu da bi' semptom) fakat bir türlü doktorla eşleşemiyoruz, aa bir de geçenlerde bir tartışma sonrası istediğimi alamayınca(birisine ulaşmak) atak geçirdiğimi zannettim, yani kendimi çok şiddetli bir şekilde kötü hissettim. doktor bir büyüğüm var ona da ulaşamayınca internetten bakındım buraya da başka yerlere de yazdım, işte ne kadar obsesif kompulsif bozukluk ile ilgili makale filan var onları okumaya başladım, hatta okuduğum kaynak isimlerini de buradan bir arkadaşınız verdi. Neyse, gün boyunca baktım acaba bu atağın sebebi hangisi obsesif kompulsif mi diye, derken akşam önce o doktor abimiz beni aradı(telefonu kapalıydı, açınca görmüş) ona durumu anlattım uzun uzun her hareketiyle, beni de çok eskiden tanır zaten ''abi sende obsesif kompulsif olması teknik olarak mümkün değil, sen zaten obsesyon sahibi olamıyorsun'' dedi bu aynı kişi zamanında ben kekelerken acaba heyecandan mı diye okuyup(o sırada heyecanın tanımını bilmiyordum yani heyecan nedir nasıl etki eder kendisini nasıl gösterir gibi şeyleri) yine buna demiştim abi heyecandan olabilir diyorlar, heyecanlandığında insan kekeleyebiliyormuş diye orada da demişti ''senin heyecanlanabilir olman imkansız'' diye. ona göre sanırım benimle ilgili birşeyler sürekli imkansız. keza bunun sonrasında da odyolojist mi ne o doktora gittim, kulaklıkla birkaç test yaptı yazı okuttu birşeyler anlattırdı, senin kekelemen ses tellerinin yapışmasıyla ilgi öyle heyecandan değil sen hafızadan birşey çağıramıyorsun demişti. Ve adam aynı benim gibi kekeleyebiliyordu, çok hızlı konuşabiliyordu alanında iyi bir doktora benziyordu, keza sonra bunun ortağı televizyonda doktorlar programına filan çıktı. Tabi bunlar birşeyi göstermez ama, hastalık hastasımıyım lan ben kıvamına kadar geldim, fakat ona da baktım(tahmin edebileceğiniz gibi) sanırım değilim. Ama kendim teşhis koymadığım için bunun için bile bi' doktora danışmak lazım.

Bu kadar uzatacağım aklıma gelmezdi, yani sonuç olarak bunca yaşanmışlıklara rağmen psikiyatr probleme deva olmadığı gibi sürekli geri gönderiyor ve bu durum da ailemde artık gitme noktasına geldi hatta annem anlattı bu ergenlikte psikologa götürmüş beni o da birşeyi yok geri göndermiş yani yine söylemesi nahoş bir durum ama annemin tam ifadesiyle ''birşeyi yok, maşallah zehir gibi'' diyerek göndermiş. Bu yüzden kadın artık psikiyatr'a gitmeme karşı, bir de sanırım büyük etken mesleğimde ileride problem olabileceğini de düşünüyordur. İşbu yüzden bu meseleler için alternatif ne yapılabilinir? yani nöroloji filan ilgilenir mi, beyinle ilgili şeyler sonuçta, bir de tekrardan iq testi yaptırasım var o eski olan şansıma gelmiş olabilir, teknik olarak beynim bazen çalışmıyor algılayamıyor ve çok konuşuyor benden bağımsız olarak, zaten kontrol de edemiyorum. ya da dahiliye kan testi yapıp en azından hormonlar ne seviyede onu görür mü ?

Çok uzun oldu kusura bakmayın ama biraz fazla ciddiye aldığım bir konu bu ve çözsem çok iyi olacak.

 
Psikiyatr yerine bir psikologa gitmeyi deneyebilirsiniz? Bahsettiğiniz durumlar, hastanede gittiğiniz servisin sizi yine psikiyatriye yönlendireceği fikrine itti beni. Bu yüzden hastaneden daha doğrusu prikiyatrdan evvel -veya hastanede varsa hastanede siz bilirsiniz- psikologla görüşebilirsiniz diye düşünüyorum.

Bir de ilerde mesleğinizde önünüze nasıl çıksın, neden çıksın bunu anlamadım. Bir seylere mani olacak bir teşhis almıyormuşsunuz. Ki insanlar tanı da alıp düzenli olarak psikiyatra da gidiyor olabilirler. Bu -elbette tanıya bağlı olarak- neden işlerine engel olsun ki?

Bunun dışında pek tıbbi olmayan bir tavsiye olarak, kendinizi zorlayabilirsiniz örneğin evden çıkmak ve bir şeylere başlamak konusunda. Hobi mi edinmek istiyorsunuz; sizi "Belki yakında burdan giderim." fikri aklınıza geldiğinde o kursa gitmekten alı koyan ne? Kursa verdiğiniz paranın yanması ise belediyeye ait ücretsiz kurslar oluyordur şehrinizde, onlardan birini deneyebilirsiniz. Bu anlamda bir şey kaybettirmez. Dil kursuna benzer sebepten gitmiyorsanız veya kurs başlamışsa da ortasından girmek istemiyorsanız birkaç basit kitapla başlayabilirsiniz, belki hikayesini bildiğiniz bir şeyler okuyarak. Sadece çıkıp yarım saat yürüyerek bile başlayabilirsiniz, yalnız veya evden veya başka birinin de eşliğinde. Okumakta güçlük çekiyorsanız dinlemeye yönelik bir şeyler yapabilirsiniz. Ebru Cündübeyoğlu'nun disleksiye dair bir konuşması vardı: m.youtube.com karşılaştığı sorunlar ve üstesinden gelmeye dair. Burda disleksik olduğunuza dair bir tanı koymuyorum yanlış anlaşılmasın, bu yetkinlikte değilim; bir örnek olarak bahsediyorum konuşmadan.

Diyeceğim, yapamadığınız tüm o şeyleri yapmanızı zorlaştıran esas nedeni bulmaya çalışmanızı öneririm. Neden diye sorun, cevaplarınızı yazın belki ve o cevaba bir daha sorun: Neden? Sorun her ne ise kısa zamanda çözmeniz temennisiyle. Kolaylıklar.
  • olanlaolunmaz  (21.08.17 08:25:08 ~ 09:15:16) 
Doktorların birşeyin yok demesi ilginç geldi iyi doktora denk gelmiş olabilirsin sana ilacı dayarlardi normalde. Bence sen bu işi kafanda buyutmussin ve illa sorun var gibi yaşıyorsun. Uykunu düzene sokmak yeterli bunun için de spor yapmak ya da yorucu aktivite büyük ihtimalle sorununu çözer. Psikoloğa da gidebilirsiniz ama anladigim kadari.ile sıkılıyor sun onun için sana eğlence hobi lazım yoksa kendine sanıyorsun. Boks a gitmiştim tavsiye ederim. Bisiklet de iyi gelir


  • seyyar satıcı  (21.08.17 09:06:58) 
Zeka dan dolayı uyum sorunu yaşıyor olabilirsin bir.arkadasim vardı o da.bu şekilde idi öss çalışırken sözel dersleri annesi okumuştu. Ama o normal hayatına devam.ediyordu zihinsel aktivitelere uğraşır. Zor soru çözmek vs. Şu an fizikçi.


  • seyyar satıcı  (21.08.17 09:11:31) 
psikologa, psikiyatriye gidememeniz için hiç bir sebep yok. siz söylemek istemediğiniz müddetçe iş yerinizin öğrenmesine de imkan yok. bedeniniz nasıl arada bir rahatsızlanıyorsa ruhunuz da rahatsızlanabilir. o yüzden gönül rahatlığıyla gidebilirsiniz.
uzuuun zamandır depresyondayım ve anlattıklarınızın çoğunu yaşıyorum. benim de enerjim yok ve zihin yorgunluğum arttıkça kitap okuyamaz hale geliyorum. kendimi iyi hissetmeye başladığımda ise sorun yaşamadığımı fark ediyorum. siz de kendinizi iyi hissettiğiniz anlara göre gözlemleyin bence. ne zaman daha kötüye gittiğinizi fark etmeye çalışın. kendi adıma bu durumu yenmek için spor salonuna yazılmayı düşünüyorum. eninde sonunda farklılık yaratacağına inanıyorum.
her an çıkıp gitme ihtimalinize karşı aylık üyelik kabul eden spor salonlarını düşünebilirsiniz. salona yazılamam diyorsanız her gün yürüyüş yaparak bedeninizi harekete geçirebilirsiniz. bir de böyle deneyin, ne kaybedersiniz ki?
ayrıca uyku düzenim yok diyorsunuz, uykusuz insanın odaklanamaması ve asabi olması normal. belki de bütün dertlerinizin sebebi uykudur.
  • boyalı kuş  (21.08.17 09:25:41) 
Son birsey yukarda bahsettiğiniz sorunları kendiniz çözmek için gayret göstermelisiniz ve bu ugrastan sonra doktor desteği ihtiyaç olur. Bence sporla uyku düzeni oluşur gerisi kendiliğinden düzelir. Bir de sorununuz var düşüncesinden uzaklaşmak adım atmak lazım


  • seyyar satıcı  (21.08.17 09:43:25) 
istanbuldaysanız yeditepe uni nörolojiye gitmenizi tavsiye edebilirim, sizi noropsikolojik testlere yönlendirirler. bu sayede beynimde mi bir şey var konusundaki şüpheleriniz giderilmiş olabilir. onun dışında anlattığınız şeyler özel öğrenme güçlüklerine benziyor ama yetişkinlerle bu konuda çalışan pek yok bildiğim kadarıyla ama ne olduğunu anladıktan sonrA KENDİ çözümlerinizi geliştirerek (daha kolay öğrenme, hafızayı aktif kullanma, dikkat geliştirme) devam edebilirsiniz.
yaşama tutunma, tutku-arzu eksikliği, depresif bakış, narsistik eğilimler filan da bir psikoterapistle ilerlemeniz gereken mevzular gibi. açıkçası devletle filan vakit kaybetmek anlamsız. maddi olarak sorun çekmiyorsanız iyi araştırarak, güvenilir bir psikoterapistle bunları çalışabilirsiniz. zaten özelde olacağınız için meslekte önünüze çıkar filan gibi şeylere takılmazsınız.
kolay gelsin, geçmiş olsun.
  • red g  (21.08.17 14:14:38) 
Selamlar, disleksiniz oldugunuza dair supheniz oldu mu? Noroloji' ye gitmeniz gerekiyor sanirim bunun icin. Disleksi diyince acaba ben salak miyim, falan gibi birsey gelmesin akliniza. Disleksisi olanlar genelde zeki insanlardir. Hatta dahilerde gorulmuslugu vardie. Bir arastirin derim. Gecmis olsun. Sevgiler


  • loveisallaround  (21.08.17 20:10:44) 
[]

İç enerjim yok

Uzunca bir süredir iç enerjim yok. hiçbirşey yapmak istemiyorum gibi birşey değil bu, hiçbirşeyden keyif almadığım doğru ama birşeyler yapmak istiyorum dil öğrenmek v.s gibi ama onlar için de enerji bulamıyorum. tam aktaramadım, akşama daha ayrıntılı olarak yeniden gözden geçirdikten sonra tekrar bi' duyuru açarım. Ama şimdi merak ettiğim şey, tıpda buna hangi alan bakıyor ?




 
bir süre düzenli olarak prebiyotik kullanın. uyku sorunu olabilir mi ona bir bakın.


  • orpheus  (20.08.17 19:55:06) 
depresyon ön belirtlileri yani psikoloji/psikiyatri


  • nodrama  (20.08.17 20:37:09) 
[]

10 milyon liraya araba(lar) alacak olsak

10 milyon lira bütçe ile günlük kullanım için araba(lar) alacak olsanız hangilerini alırsınız ? (bunlar hep uyku düzeni bozukluğundan)

Camdan dışarı bakarken aklıma geldi, açtım sahibinden de bakınmaya başladım, hesapladım filan(euro-tl dönüştürücüsüyle) ve sizler paylaşmak istemeseniz bile ben kendi tercihlerimi şuraya yazayım istedim; ileride lazım olduğunda geriye dönüp bakabileyim diye.

1- Rolls-royce wraith siyah ya da siyah bordo'lu çift renk
2- Lamborghini Aventador Siyah
3- Lamborghini Aventador Kırmızı-bordo
4- Kalabalıkla kullanmak için; bentley mulsanne
5- Jip de bulunsun diye Mercedes Benz G350


Ve farkettim ki, 10 milyon öyle çok bi' para da değilmiş.

 
sadece ford mustang alırdım
edit:1967 model olanından ccpublic.blob.core.windows.net

  • basond  (20.08.17 12:11:20 ~ 12:12:22) 
Range Rover Autobiography
Bentley Continental GT
911 Turbo S
GTR Nismo
Lexus LFA
edit: 10 milyon çok para aslında ama türkiyede araçlardan alınan astronomik vergiler sağolsun, bu araçları almak için harcadığın 10 milyonun 6-7 milyonu devlete vergi diye gidiyor. mesela abd'de bu araçlardan ikişer tane alırsın bu parayla.
  • battal gemalmaz  (20.08.17 12:16:57 ~ 12:24:37) 
o paraya sadece bir tane bugatti veyron alabilirim malesef :(


  • ada meltemi  (20.08.17 13:34:58) 
C 180 AMG 7G-Tronic
çok güzel araba ama herhalde ben de focus, astra gibi bir şey alırdım.

  • Batuhanolabilir  (20.08.17 13:36:30 ~ 13:54:03) 
10$ çok para.

1-Toyota Supra
2-Nissan Skyline GTR R34

Bu ikisini alırdım ama Türkiyede sürmek pek mümkün olmazdı heralde. Zaten 2. aya çaldırırdım.
  • freetakilir  (20.08.17 15:45:45) 
[]

Clear Men Şampuan Saçı Yağlandırıyor mu ?

Selamlar;

Clear Men Cool Sport Menthol şampuanını almıştım geçenlerde, mentollü şampuan seviyordum ferahlatıyordu. Fakat bu clear men frahlatmak yerine yakıyor gibi hissettirdi ama o kadar aldık diye kullanmaya devam ettim.

Şimdi berberim, ''abi hangi şampuanı kullanıyorsun böyle, saçların çok yağlanmış şampuanın yağlandırıyor'' dedi. Bir de saçlarımın cansız düştüğünü ben de hissetmeye başladım(ben bile-yuh). Değiştirsem mi şampuanı yoksa benim hüsnü kurumtum mu bunlar, clear'a devam mı ? Adamlar koca dünya markası sonuçta diye de düşünüyorum.

Bir de Ankara için Berber önerilerinize de açığım, fiyatı önemli değil ama performansı önemli. Klasik makina kesimlerinden uzaklaşacak modern sanatlara gönül vermiş bi' berber mesela, neden olmasın ?

 
Piyasa ürünler genelde dandik oluyor. Bebek şampuanı kullanmanı öneririm.


  • hümanist tabutçu  (20.08.17 10:40:18) 
bebek sampuani kullandim katkisiz diye, sacimi iyice cali cirpiya cevirdi. en azindan deneyecekseniz de dalin'i denemeyin.


  • pide  (20.08.17 10:43:11) 
[]

Apple MacBook Pro Klavyesini nasıl temizleriz ?

Klavyenin içine tonla nesne düşüp giriyor, bu yüzden bu klavyenin içini bi' temizlesem mi diyorum ? nasıl temizleriz ?




 
  • awareim  (20.08.17 11:00:01) 
[]

-ki'leri nasıl ayırıyorsunuz

-da -de olayını yavaştan çözdüm sanırım, ama -ki lerde problem yaşıyorum.

mesela ''olayındaki'' mi ''olayında ki'' mi ? yahut öyleki mi yoksa öyle ki mi ?

bir de -se'yi ayıran gördüm, ama yine dahi anlamında kullanıyordu bu se şimdi tam örneği aklıma gelmedi de, böyle birşey mümkün mü ? -se de ayrılabiliyor mu ?

 
de da ile aynı mantık.


  • angelus  (19.08.17 22:36:53) 
bendeki
kaldı ki
öyle ki
sendeki

bak anlam ne kadar farklı. tarif edemiyorum ama içime sinmiş ayırmak. türkçe hocaları göreve...
  • Delay Fuze  (19.08.17 22:38:54) 
Olayındaki
Öyle ki

ki eki beraberinde bir açıklama istiyorsa ayrı yazılır.
"Duydum ki unutmuşşun gözlerimin rengini."
(Neyi duydun? Gözlerimin rengini unuttuğunu)
  • hold short of the runway  (19.08.17 22:39:50 ~ 22:42:07) 
Okullarda öğretilen kural kabaca "-ki'den sonra -ler -lar ekleyince anlam bozulmuyorsa bitişik yazılır" şeklinde.

Örn:
seninki ("seninkiler" yapınca mantıksız bir kelime olmadı, bitişik)
öyle ki ("öylekiler" yapınca mantıksız bir kelime oldu, ayrı)

Bu şekilde öğrenmeyi deneyip uygularsanız bir yerden sonra zaten kuralı düşünmeye hatırlamaya gerek kalmaz, otomatiğe bağlarsınız. Dil kurallarını öğrenmek için çabaladığınız için tebrik ve teşekkür ederim.
  • gonion  (19.08.17 22:41:06) 
neredeki?'' sorusunu yanıtlayan ''ki'' birleşik, diğerleri ayrı yazılır. Kısacası, -ki bağlaçsa, ayrı yazılır. Mesela;
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
-se asla ayrı yazılmaz.
  • agluna  (19.08.17 22:41:14) 
Arkadaş yazmış
sonuna lar ler eki gelince kelime anlamli oluyosa bitisik yazılır aksi halde ayri yazılır.
Ancak bu kuralin da istisnasi som bahcem kodlamasiyla bulunur. Sanki, oysaki, megerki, belki, halbuki, mademki kelimeleri bitisik yazılır
  • bu benim teorim  (19.08.17 22:43:25) 
  • blue eyes white dragon  (19.08.17 22:44:31) 
@hold short of the runway pratik şekilde söylemiş ve genel olarak doğru ama bazı kalıplaşmış ifadelerde birleşik yazılır: halbuki, mademki, oysaki, sanki.


ayrıca "-sa, -se"yi ayrı yazmak istiyorsak "ise"ye çevirmemiz gerekiyor. onun haricinde ayrı yazılması yanlış olur.

-eğer böyle bir hata yapmışsam... (doğru)
-eğer böyle bir hata yapmış isem... (doğru)
-eğer böyle bir hata yapmış sam... (yanlış)
  • m e b  (19.08.17 22:48:18 ~ 22:49:22) 
cümleden -ki yi sil. anlam değişiyorsa o "-ki" yi bitişik yazacaksın, ayırmayacaksın.
"seninki bugün okula gelmedi"

cümleden "-ki" yi silince anlam değişMİyorsa o "ki" yi ayrı yazacaksın.
" o kadar güzeldi ki"
  • AWD  (19.08.17 23:02:09) 
şimdi arkadaşlar açıklamış güzelce. kafanızı karıştırmak gibi olmasın ama ben tdk hazretleri öyle buyurdu diye kalıplaşmamış olan sözleri bitişik yazmayı da doğru bulmuyorum.

halbuki kalıplaşmıştır. sanki kalıplaşmıştır. belki kalıplaşmıştır. çünkü (için ki) kalıplaşmakla kalmamış değişime bile uğramıştır.

ama mademki, oysaki, meğerki kalıp malıp değildir. bunlar da tdk'nın mok yemesidir. "meğerki"yi kalıp diyip bitişik yazıyorsak eğerki, öyleki, kaldıki, hepsini kalıp diyip bitişik yazalım ne farkı var anasını satayım. ben 38 yıllık hayatımca mademki diye kalıplaşmış bir kelime duymadım. kalıplaşanlar halbuki, sanki, belki, çünkü (için ki).

soruyu soran arkadaşın da kafasını bizzat tdk karıştırıyor böyle saçma sapan kurallarla.
  • kibritsuyu  (20.08.17 03:12:24) 
1 ... •456789101112   « Önceki  Sonraki »
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.