Ekşi Duyuru

den haag - scheveningen

Noord Beveland? Tavsiye etmem. Holanda´da denize girebilmek iskence. Danimarka´da cok daha sakin ve yer yer ilik deniz.

mevduat faizini nereye mi yatırmalı?

bırak ana paraya eklensin

ing eturubcu +%13.75 günlük faiz

sonuna kadar bekleyip istifa edecek.

istifa edecek. doğru zamanı bekliyor.

Soruyu tam anlamadim. Uygulama senin uygulamansa hangi ulkeden kac kisi ne zaman indirdi tam olarak gorebilirsin.

Uygulama baskasinin uygulamasiysa kac kisinin indirdigi kabaca programin sayfasinda gozukur.

Onun disinda kullanici olarak gorebilecegin baska bir sey yok indiren / bakan kullanicilarla ilgili.

Selamlar, en son 1 yıl önce Amsterdam'da kiraladık Türk ehliyetiyle. Üstelik ehliyetim yeni çipli olanlardan değil, 2004'te aldığım yırtık pırtık ehliyetti. Son 1 yıl içinde bir değişiklik yapmadılarsa, ki hiç sanmıyorum, kiralayabilirsiniz.

türk ehliyeti avrupa'da 6 ay geçerli, kiralayabilirsiniz.

başlangıçta del yada f2 yada f12'ye basacaksın. içinde boot yazan yeri seçip cd/dvd gördüğün şeyi yukarı çıkaracaksın. tüm bnuları yön tuşlarıyla yapacaksın.

(bkz: lingoes ) bu iş çok güzel

daemon tools ile.

ultraiso'yu tavsiye ederim.

sadece açmak için www.7-zip.org (ve diğerleri) cd/dvd gibi kullanmak için magic iso deamon tools vb.

Virtual CloneDrive

Senin gibiler Bahçeşehirde oturuyor...

Para önemli değilse Zekeriyaköy, Polonezköy, Arnavutköy .
Ama para önemli değilse neden bize soruyorsun ki?

Bilmediğim için soruyorum

Feneryolu - Kızıltoprak civarı.. Minibüs caddesiyle tren yolu arası..

bir gün mutlaka üsküdarda oturmalıyım

kızıltoprak+1

moda-feneryolu

esenler - karabayır.
tek geçerim.

en semt derken iyi olarak farz ettim, şahsen yeşilyurt derim.

"...Ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Burayı seversen, burası Dünya'nın en güzel yeridir. Ama Dünya'nın en güzel yerini sevmezsen, orası Dünya'nın en güzel yeri değildir..."

Balıkçılarından çarşısına kadar ben Beşiktaş'ı sevdiğim, kendimi burada huzurlu hissettiğim için, benim için Beşiktaş. Ortaköy de de oturdum, orayı da bi ayrı severim:) Arnavutköy ve Bebek de güzel yaşanacak yerler..

Avrupa yakasını bu kadar sevmesem Kalamış- Fenerbahçe derim. Belki yaşlanınca :)

ve bir hayal olarak: Büyükada

cihangir

para önemli değilse akaretler.

para önemli değilse bebek veya yeniköy, cihangirde olabilir

Nüfus giderek arttığından soyadları azalmaz. Kız kadar erkek doğuyor sonuçta.

şöyle düşünmekde lazım tamam adamın sadece kızı var soyadını aktaramadı. bu adamın kardeşi vardır. bu adamın amcası vardır. bunların çocukları vardır. yani illa devam edebileceiği bi nesil vardır :)


not:kadınlarda isterlerse kızlık soyadını kullanabiliyor.

Soyadları tarihten silinen o kadar çok aile var ki...

çok uzun vade de söylediğin şey mümkün. kadınlar kızlık soyadını kullansa da çocuğu yine babanın soyadını alıyor. tansu çiller'in yaptığı gibi kocasına soyadı verme örneği çok çok nadir olduğu için toplam soyadı sayısı azalmatadır bence de.

evet belki çok çok uzun vadede. lakin her devletin bi sonu var nihayetinde. soyadlarının sonu gelmeden önce devletlerin sonunun geleceğine eminim.

evet yani bu teoriye dayandırırsak çok çok uzun yıllar sonra tek soyadı kalacak.

bu soyadı da yılmaz olcak. göreceksiniz!

bazı ailelerin soyadları yokolabiliyor, doğru. ama vatandaşlığa girişler ve soyadı değiştirenler tek soyadı teorisinin sorunları gibi görünüyor.

buruk bir sevinç var, keşke alex de olsaydı diyorum.

b

1- Fenerbahçe
2- Fenerbahçeliler
3- Alex yokken Fenerbahçe vardı.

(ciddi ciddi liseli medya her yerde.. amk..)

(sorudaki saçmalığa bak, "yoksa fenerliler".. )

nötr. aziz ve aykut yine dört ayak üstüne düştüğü için.

cok buruk bir sevinc yasadim besiktas macinda. gozlerim alexi aradi bolca. monchengladbach(umarim dogru yazmisimdir) macinda da yendigimiz icin sevindim ama, yine de alex olaydi da yenilseydik bile
muhim degildi diye dusundum. özlüyorum yani bildigin.

sonuc olarak cevabim a ya daha yakin.
edit: yanlislikla b yazmisim

fenerli değilim ama benim de gözlerim parlayan o kafayı arıyor :(

A
C

c-a

alex haklı başka takımı tutuyorum

AC

aykut haksiz.

ac

AC

A

B

Onu bilmem ama Aziz yıldırım istida, fenerbahçe değil azizbahçe olduk resmen. herşeye bu adam karar veriyor ama herşeye, bıktık be abi , başkansın tamamda klübün sahibi değilsinki.

A C

A

a tabii ki.

vay amk. saksel kişisi aynı amaçlı birden fazla soru soruyor, neden? amaç?

hala B.

A

en.wikipedia.org

en.wikipedia.org

Böyle şeyler zamanla olur bulamazsın tabi. Yani anlıyorum bir çağ ismi felan soruyorsun ama o işler öyle yürümüyor.

İngilizce kaynakımsı: www.answerbag.com

Adram3lekh soruyu anlamamışsın.birileri avrupa ile asyayı boğazdan ayırmış sol taraf avrupasağ taraf asya olsun demiş.kim demiş ne zaman demiş.

9kuyruklukedi cevabın bu olmadığını sendr biliyorsundur herhalde..

en.wikipedia.org

yazıcıoğlu pasajı'nda bilimum dükkanlar.

uyumsuz olabilir tv ile, düşününce bütün hariciler flashdisklerde 2.0 bağlantı ama hepsi kafasına göre takılıo ayrı driverları var fln

alkislarlayasiyorum.com 'a bak, orada nostaljik reklamlar var bolca.

cem yılmaz'ın son reklam filmi, genel olarak güzel, ama cem yılmaz hep aynı tipleme işte. yine de eskimiyor.

ben de 6 aylik vardi.

d tipi - azami 1 yıl

Oturma vizesi seklinde 4 sene.

nası kamera ama? webcam mi, handycam mi ne yani? az daha bilgi verirseniz süper olur.

Evet haklısın soruyu değiştirdim.

handy cam yerine hd video çeken bir dslr al bence.

trt 3 verir genelde.

(bkz: idman tv)

4 5 sene sende köpek besle sende konuşursun normal bi olay.

hani konuşursun hafiften "la mal çiçeğe ne işiyosun" falan şeklinde ama "evde ne konuşmuştuk" kısmı daha çok şizofreni tadı verdi bana normal değil yani.

Kendi kopmuşluğu bir yana sizden kızmanızı istemesi tam efsane olmuş, ben olsam gülmekten kızamazdım.

köpek konuşmadan ziyade tonlamaya tepki veriyor,
yapmaması gereken bir şey oldu mu laaaayyynnghgğğ diye bağırırım suratıma bakar ve yapmaz :)
teyze olayı kopartmış, bana da komik geliyor ama takılmıyorum o kadar hacı.
köpeği annecim, kıyamammmmmğğ falan diye seven bayanlardan daha bi nefret ediyorum.

asılmış sana karı.

alikavaz@ benden önce söylemiş ama evet bence kadın asılmış yada senle taşşak geçmiş.

Ev hayvani bir sure sonra cocuk ya da kardes olur. :))

tracker bulmanız lazım isohunt gibi bi site orada aratıcaksınız filmin adını en çok kim leech ediyosa o dosyayı indiriceksiniz inen dosyayı programa atıcaksınız indirmeye başlıcak. size tavsiyem utorrent kullanın daha iyidir.

edit: seed eden ve leech edeni karıştırdım ibret olsun bu da.

öncelikle utorrent kullanmanı tavsiye ederim. hangi filmi indirmen gerektiği konusuna gelirsek arkadaşlar da yazmışlar zaten en çok seed edileni indireceksin. zaten torrent sitelerinde bu sayılar yazar. ayrıca, türkçe altyazılı izleyeceksen eğer, öncelikle türkçe altyazısını bulup, o sürümü indirirsen sıkıntı yaşamazsın.

burgaz, tek geçerim.

heybeli ya da kınalı.

burgaz +1
çok sakin yerleri var. kalpazankaya tarafları güzel. en azından baharda öyleydi.

sedef adası

burgaz...kınalı'dan uzak durun, olabildiğince uzak durun. tam bir apaçi yeri.

italya gibi ulaşımı kolay, tehlikesi fazla olmayan yere eğer ki çok özel şartlarınız yoksa mümkünse tursuz gidiniz. böyle hem daha çok keyif alacaksınız hem de gerçek bir gezi yapmış olacaksınız.

diliniz hiç yoksa, yanınızda yaşlı veya engelli insan varsa turları tercih edebilirsiniz. hangi turun iyi olduğu burada verilecek şahsi cevaplardansa ekşi sözlük, şikayetvar vb. sitelerden tur hakkında daha çok bilgilenerek öğrenilebilir.

sabah sordular.

nerede sabahki sorunun linki?

www.eksiduyuru.com

Sütlü nescafe cevap la senin nick in bir alakası var mı?

Sabahki sorudan farklıdır cevabınızı alayım

100 diye biliyorum.

100dür 100

100 olması lazım. 00-99 arası 00 ve 99 dahil.

lamsız cimsiz 100.

www.ebilge.com
60 deyyo

tr.wikipedia.org

100
edit: demekki herkes atletizmden dolayı 100 diye biliyormuş, atletizm şaşırtmış aga. 60'mış demek vay be.

99.
100 ncü salise diye bir şey yok.

benim casio f-91w saatim 100 salise gösteriyordu. yıllarca kullandım o saati.

bana göre 100 kim ne derse desin.

60 salise = 1 saniye

60 salise = 1 saniye. salise, saniyenin 1/60'ıdır. yani teknik olarak salisenin anlamı budur.

atletizmde, kronometrelerde kullanılan ölçü bambaşka bir şeydir. ama saniyenin 1/60'ı olan ve adı salise olan birim hiçbir yerde kullanılmadığı için, "salise" kelimesini kullanmaktayız. saniyenin 1/100'ü olan kronometrelerde gördüğümüz o birime halk arasında "salise" deniliyor bu yüzden.

@thracian 100 gösterir mi hiç :) yıllarca boşuna takmışsınız saati. (bkz: casio saat kronometre oyunu) 99 en son. ama teorik olarak 60 mış.

60 yahu ne 100 ü

bilimsel olarak salise diye bir birim yok aslında.

saniye 1
milisaniye 1/1000 sn
mikrosaniye 1/1000000 sn
nanosaniye 1/1000000000 sn
pikosaniye 1/1000000000000 sn

var

bu zamana kadar yanlış biliyormuşuz, ama dijital saatlerde 100'dü?

Bilimsel olarak da vardır salise, sadece o bilimin nerede yapıldığına bağlıdır.

Second İngilizcede; saniye Arapçada ikinci demektir. Salise ise Osmanlıcada üretilmiş, üçüncü anlamına gelen bir kelimedir.

Özetle: 1 saniye 60 salise; 100 cs'dir (santisaniye, centisecond).

(bkz: hypatia)

www.women-philosophers.com

Düşünmelerine fırsat verilmemiş ve başkası tarafından sadece söyleneni yapması istendiğinden dolayı olduğunu düşünüyorum.

Felsefe tarihine yansımış bir tane bile yok demek istediğim o..

(bkz: ataerkil toplum)

Cinsel ayırımcılık bittabii "Erkekler hede hödö de bayanlar niye x?" temalı her konuda olduğu gibi...

www.itiraf.com

Denildigi gibi var ama bilinmiyor. Ornegin bir sairimizin ( ya yunus emre yada fuzuli) kiz kardesi de abisi gibi harika siirler yazarmis. Ama bulundugu cagin kosullarina bakarsak kendisi sondurulmustur. 1900lerden ilerisine bakarsak kadin ozgurlugu basladigi icin kadin filozafa rastlamak zor olmaz. Ama daha eski tarihler icin durum bu

var.
en.wikipedia.org:Women_philosophers

neden az dersen, tarihte kadınların filozofluk yapması kanunla veya geleneklerle yasaklanmış.

kadınlar daha bu yüzyıl normal yaşamaya başladılar, birçok yerde temel insani ortamlarda varolamıyorlar bile. ondan olabilir. düşünsel işler kendini gerçekleştirebilenler için mümkündür deyip bir aforizmayla son veriyorum sözlerime.

kadınlarda ratio erkeklerdeki kadar yok. kimse özgürlüğe falan bağlamasın. bu kadar net. rationun fazlası erkek için vardır.

Usta şoför diyince kadında aklımıza pek gelmez ama vardır mutlaka. Kadınlar yüzyıllar boyunca hep arka planda kalmış,ev işlerinde uzmanlaşmak zorunda kalmış bunun doğrusu olduğunu hissetmişler,toplum tarafından bu empoze edilmiştir.Bu nedenle fikirlerini erkeler kadar duyuramamışlardır. Hee günümüzde bu durum değişmiş midir ? Bİraz ilerleme olsa da yine kadınlar arka sıralardadır.

okumuyorum. pişmanım. +1

"Örneğin ben roman okumayı zaman kaybı olarak görüyorum.Birisinin kafasında yarattığı bir dünya size ne katabilir ki diye düşünüyorum ?" => farklı bir bakış açısı

sırf bilgi de bi yere kadar. bakış açısını da genişletmek lazım.

eskiden bilgilenmek zorunda hissettiğim için okurdum. böyle olunca romanı zaman kaybı olarak görür, bilimsel, tarihsel, felsefik, dini şeyler okurdum...

sonra baktım bunları okuduğum halde çevremde bunlardan bahsedecek, tartışacak kimse yok. roman okumaya başladım. anladım ki roman okumak kesinlikle zaman kaybı değil. yapacak işlerin varsa tabi ki git onları yap romanla zaman harcama. ama hobi olarak kendine ayırdığın zamanda roman okumak iyidir.

roman okumak, farklı kapılar açıyor insana. dünyanın monotonluğundan kurtuluyorsunuz. tabi çok cafcaflı bir hayatınız varsa orası başka.

yılda 20-30 roman okurum. ayda ortalama 2 taneye denk geliyor.

nadir okuyorum, pişmanım, devamlı okumak istiyorum ama bilgisayar artı üşengeçlik buna engel oluyor. tamamen irade meselesi aslında.

sadece eğlenmek için okuyorum.
gerçeklikten kaçıp farklı bir dünyaya gitmek rahatlatıyor çünkü.

sayı ile ilgili benzeri bir başlık açmıştım zamanında, işte çarpıcı cevaplar: (git: 293021)

okuyorum, pişman değilim. birinin kafasında yarattığı bir dünya (fantastik ya da kurgusal romanlardan bahsediyorsun sanırım) yine de insana bakış açısı sunar, farklı pencereden bakarsın. önyargılarla okumazsan, önyargılarının sınırlarını zorlarsın. etrafındaki insanların düşüncelerini daha iyi anlarsın.

hiçbir kitap senin dünya görüşünü etkileyemez, sen izin vermedikten sonra. ama mesela rus edebiyatından açlığı, fakirliği ve düzenin çarpıklıklarını öğrenebilirsin; rus edebiyatı sana fırsatlar sunar elindekilere daha iyi bakman için.

knut hamsun sana göçebeliği, insan hayatının sınırlarını, hatta anlamsızlığını sunar.

jack london okursan kendini doğada tek başına bulursun; zaman zaman da pis londrayı ziyaret eder, kendi haline şükredersin.

john steinbeck ise sana doğayı sevdirir. küçük mutluluklardan bahseder; onun kahramanlarıyla güler, onun kahramanlarıyla üzülürsün.

j.r.r. tolkien ise kaçırır seni gerçek dünyadan. zaten kendisi de yazdığı türün bir "kaçış edebiyatı" olduğunu söyler. "insan etrafındakilerden, kendi duvarının dışındakileri de düşünebilmeli" der. ihaneti, arkadaşlığı ve güzel çayır ve dağları görürsün.

gibi. kitap hem hoş vakit geçirmek içindir, hem bilgilenmek içindir. kimisi için de bunların ötesine geçip ormanda yürümek, günbatımını izlemek kadar zevk veren bir aktivite olmuştur.

zaman kaybı olarak gördüğün kitap okumanın dışında yaptığın işlerin yüzde doksanı zaten zaman kaybıdır. ne yapalım? istanbul'da yaşıyorum, televizyon mu izleyelim, ya da bilgisayarın başında oyun mu oynayalım?

6 sene kırgızistan'da yaşadım ben. orada devrim de gördüm, iç savaş da gördüm, açlık da çektim, kafama silah da dayadılar. ama şu an akıl sağlığımı korumuş olarak yaşayabiliyorsam, kitaplar sayesindedir.

kitap okumak asla zaman kaybı değildir; benim için bu böyle. eğer küçükken kitap okumaya alışmazsan bir daha kolay kolay alışamıyorsun, bu yüzden okumak sana ters geliyor olabilir.

hiç okumuyorum. oldum olası neftet etmişimdir kitap okumaktan. benim için zaman kaybı kavramında ilk başta yer alır. sinemada bunlardan biri benim için. bunun yerine bilimsel, teknoloji vb. makaleleri, yüksek lisans tezleri falan okuyorum, oyun oynuyorum. çok ta iyi güzel oluyor; kitap okuyanlara da bunları yapmalarını şidddetle tavsiye ediyorum. otobüste, metroda vb. kitap okuyan test çözen herkesi de burdan selamlıyorum. swh

okudugun kitaba gore degisir panpa. kimisi hayal alemine dalmak ister, kimisi rontgencilik ic guduleriyle kitabin sayfalarini acar, kitaptaki insanlarin hayatini merak eder. bir baskasinin hayatini anlama firsati bulursun. kitap okumak insani hissiyat olarak daha duyarli bir hale getirir, olgunlastirir. bunun canli orneklerini gordum..

thracian kitap okumayı zaman kaybı gördüğümü nereden çıkardın.Roman için böyle düşünüyorum sadece.okunan romanının filmini seyretmekle aynı iş yapılmış olmaz mı örneğin

okuyorum az da olsa. aslında okumayıp okumaya çalışanlardanım.

hoşça vakit geçirmek için kitap okumak da nedir? kapitalist, modern, herr ne haltsa işte, bu çağda, bi hobi kategorisi haline getirilmek isteniyor kitap okumak. bunun gibi "boş zamanlarda kitap okumak" gibi bir laf var bir de. ben bu tür yaklaşımların salakça olduğunu düşünüyorum.

bilgilenmektir sizin de değiminizle kitap okumanın amacı. ya da "cahillikten bir nebze daha kurtulmak". esas amaç budur.
bunun farkında bir biçimde okurken insan hoşça vakit de geçiriyorsa ne ala. ya da hoşça vakit geçirerek okumaya başlayıp esas amacı ıskalamıyorsa, böylesi de makbuldür.

roman kısmına değineyim. ben de sizin gibi düşünüyordum bir ara. fakat fikrim değişti. bir başkasının kafasında kurduğu dünya sizin hayal dünyanızda dahi olmayabilir ve siz bu sayede çağlar atlayabilirsiniz onu okudukça. buna benzer bir ifadeyi (bkz: murat menteş), -ki mevzumuz kitap okumaksa onun ismini özellikle anmak isterim- kullanmıştı. mealen, okumak insana görmediği, haberi dahi olmadığı şeylerden haber verir. dolayısıyla insan öğrendikçe ufkunu/zekasını daha çok geliştirir, demişti.

birşeyler daha diyecektim de unuttum. neyse kalın sağlıcakla.

6 aydır almanyadayım. Kitap okumasam yalnızlıktan çıldırmış bir şekilde ülkeme geri dönmüştüm.

oturup safi aşk romanı falan okursam hakikaten birinin kafasında kurduğu dünyadan bana bi gram fayda gelmez. ama kurgu olayların ortasında insana bazı şeyler anlatan, öğreten romanları gayet keyifle okurum. mesela bu anlamda vay beee diye bitirdiğim ilk akla gelen kitap İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit.

okumaktan sıçmaya vakit kalmıo

ayda 1 kitap.

okuyorum.
bütün amaçlar değişik zamanlarda amacım olur. hoş vakit geçirmek, can sıkıntısı, bir şeyler öğrenmek, ne demiş bu gereksiz organizma diye meraktan, ....

yanılıyorsun.

saksel, genellikle roman - film karşılaştırmasında işe "tercihler dünyası" karışır. yani sen bir olayı 2 saatte yaşayıp bitirmek istersin, ben günlerce kendi kafamda kurguladığım mekanlar ve karakterlerle yaşarım. bir bakıma iki taraf da birbirini suçlar. sinema tercihinde ısrarcı olanlar, zaman kaybı ve yorucu olarak gördükleri kitaplardan uzak dururlar. kitapseverler ise her zaman sinema uyarlamalarına biraz "yukarıdan" bakarlar; ki hafif de olsa bu kibirin asıl sebebi "sahiplenme" içgüdüsüdür. yani haftalarca içinde yaşadığın bir odanın başkası tarafından 2 saat içinde tüm düzeninin değiştirildiğini düşün; kızgınlık duyabilirsin.

ben ise ikisini de yaparım; yani filmi de izlerim. şu ana kadar film konusunda tek çekincem yüzüklerin efendisi serisi olmuştu. kitabı olağanın dışında sahiplenince filmi ancak çıktıktan 4 sene sonra izleyebilmiştim. fakat yine de farklı bir deneyim olmuştu ve gerçekten iyi iş çıkarmışlardı.

dediğim gibi, tercihler dünyasıdır bu. kimisi balık tutar; ama balık umurunda değildir; kimisi de balık tutana güler ve balıkçıdan güzel bir somon fileto alır ve gider.

zaten köprüden itibaren denize kadar heryerde arama çalışması vardı. hatta denize dökülen yerde ağ bile germişlerdi. belki köprüde yapılan çalışmalar daha ön planda tutulduğu için olayın bize yansıyan kısmı köprüden ibarettir.

Bende o bölgedeyim, uydu alıcı bulunan arkadaşlar Kanal Z'den takip edebilir canlı olarak. Az önce ulaştılar minibüse ve zaten yıkılan köprünün altında bir kaç kişinin cesedi olduğu biliniyordu ama çıkartma çalışmaları sırasında ailelerin gerginlik yaratmaması adına gizli tutuldu diye düşünüyorum. Çünkü bütün Zonguldak o yıkıntının altında cesetlerin olduğunu konuşuyor günlerdir. Evet çalışmalar çok gecikti, Türkiye'nin gerçekleri. Kısaca 10 kişi hala kayıp. Ve bir şekilde denize ulaşıyor bu akıntı. Umarız cesetlerin tamamı ailelere teslim edilebilir...

Canlı yayın: www.demirmedya.net

Param olsa alcagim ilk araba volvo s 60. Cok klas. Affetme derim.

oov müthiş !

Tek endişem volvo yu çin lilerin almış olması

10 numara 5 yıldız otomobildir kendileri.

Volvo felsefesi güvenlik standarttır, sadece bu yüzden bile alınası, bağrına basılası, binilesi markadır

tello gibi araba

arabaların cadillac'ı

güncel s60 insignia ile aynı platformu paylaşıyor sanırım, bi önceki için herhangi bir olumsuz görüş duymadım. mümkünse makyajlı (2005 ve üstü) modellerini almaya bak.

kopan parca eger löp halde değil de tek taraf öncelikli kopmus ise yani minübüs kopan parcasnın solunda veya sag kenarında ise olusan agırlıkla bir dönme hareketi olmus ve minübüs yolun altında kalmıstır.

Köprü dönüp minibüsü altına almaz ama savurabilir.Belki sonra buraya takılmış olabilir tekrar.Ama bana yine düşük bir olasılık gibi geliyor.

4/5 kanımca.

505/625 yani 101/125

soru bu haliyle eksik sadece ikisi mi en az ikisi mi?

edit: sadece ikisinin ise 72/125
en az ikisinin ise 101/125

www.eksisozluk.com adresinden mi geliyorsunuz siteye?

evet

browser ve versionu nedir? varsa extension'lar?

Sirkette bir arkadas aldi ve inceledik. Soyle soyliyim: alacagim en son telefon olurdu. onu alacagina incredible s al. ya da galaxy s2 felan al. ekrani ve tasarimi cok kotu ayrica gereginden fazla agir.

3d olayi da gozu yoruyor ve de bekledigimiz gibi degil.

(bkz: hani marjinal bizdik)

amcayı telefon ile kandırmış, Allah bilir amca para da gönderiyordur. sonra bir gün tekrar aradığında o kadını, bu numara kullanılmamaktadır diye bir ses duyar.

zonguldaklıysa şaşırmadım. zonguldak ilginç bi yer zaten.

hani şu bulgaristandan falan kadınlar türk erkeklerini arayıp parasını yiyiyor ya öyle bir şey olabilir

dolandırıcılık işi olabilir.eğer öleyse yakında o adamın dramını tv lerde izleyebilirsin.bilmem kaç bin tl ile dolandırıldı diye.

donuna kadar soyarlar inşallah adamı.

bilgisayarın tarihi değişmiş olabilir. tarih ve saati düzeltirseniz sorun kalmaz.

parkur (bkz: le parkour)

(bkz: yamakaşi)

www.youtube.com

kayıp düşmüyolarmı acaba. çok ilginç atlıyolar bazen

bana kalırsa beklememek gerek. kentsel dönüşüp yapılıp yeni apartmanlar dikildikçe, çevresi de değerlenecektir. arazi fiyatlarıyla birlikte daire fiyatları da artar. bi de gayrimenkul öyle ucuzlayan bir şey de değil ki.

açıkcası ben de ucuzlayacagini düşünmüyorum. sonuçta kentsel dönüşüm sadece binalardan olusan bir degisim degil. cevre düzenlemesi filan var.

(bkz: wowturkey )

kozyatağı istasyonu dışarıdan bitmiş gibi gözüküyor. diğerlerini bilmiyorum.

istasyonların yer altında ne durumda olduğunu bilmiyoruz. muhtemelen yer altındakiler tamamlanma aşamasındadır. yer üstündeki durumları çabucak hallediyro gibiler. açılsa da biz de rahatlasak artık...

wowturkey'in ulaşım forumunda konu hakkında istemediğin kadar sayfalarca yazı bulabilirsin.

şubatta sadece test sürüşleri başlayacak, yolcu taşımaya temmuzda başlayacak...

bana da artık yazım kurallarına pek dikkat etmiyorlar gibi geliyor.

oğuz haksever ve vedat milor'dan başka program kalmadı. ondandır.
kalifiye iyi çalışanlarıda kaçırıp yerine stajerleri aldılar heralde.

ben izleyemiyorum. Ne zaman açsam reklam var.

oğuz haksever, sıkıyor beni. cnn turk'ten daha iyi yayını bence, sky turk ise yanlarına yanaşamaz ama evvelden daha güzel programları vardı sanırım.

evet. tv8+cnn'e geçtim.

banu güvenden sonra bıraktım hacı.

LG HB906TA 600-700 de cebine kalır

erken yatarlarmış.

kitap okumak iyi bir fikir mesela!

radyo.

radyo yokken de ev gezmeleri muhtemelen. bi de eskiden hayat belki de şimdiki "ev iş ev iş ev iş" çıkmazından farklıymıştır.

Evdekiler daha cok muhabbet eder iletisim halinde olurlarmiss bi de bu mevsim ise eger kesin bu muhabbetlere kestane de dahil olurmus sobada yapilanindan ohh mis:) ayrica simdiden farkli olarak sorun kendin cevap vermekzorunda oldugundan daha cok dusunur zamanin o sekilde de gecirmis olurlardi diye dusunmekteyim.

ben de erken yatıyorlarmış diye biliyorum. aile arasında oyun falan oynadıkları olurmuş ama o da her gün bayar.

bu konuyla alakalı yaşlı bir zatla yaşadığım bir diyaloğu aktarayım:)elektrikler gitmişti evde oturup televizyon bi yandan internet bi yandan telefonda elde mesajlaşmalar işte iletişim silsilesi halindeyken yani aklıma bu soru geldi ve aldığım cevap'' sıkılınca karıya yanaşıyodumda 11 çocuk oldu işte '' :)) bunu teknolojinin insan hayatına etkileri olarak görmenin çok mantıklı olduğu kanısındayım.kısaca sohbetin sohbet olduğu zamanlarmış o zamanlar bence her nekadar aile planlamasına olumsuz etki yapsada:) teknolojiyi belirli ölçüde almak lazım hayata..

o zamanlar ev gezmeleri daha fazlaydı. öyle şimdiki gibi değil, misafir gelince önce bir şeker kolonya tutulur, sonra kahve, daha sonra çay ve yanında pasta börek, arkasından kuruyemiş, tam teşekküllü meyve ikramı şeklinde şaşaalı misafirlikler olurdu. Ayfer Tunç'un sanırım "bir maniniz yoksa annemler size gelecek" diye bir kitabı vardı, aynen bunları anlatır.
çocuklar da rahar rahat ödev yapardı, televizyon çıktı o iş yalan oldu o tarihten bu yana...
radyo dinlenirmiş bir de...

%25

Senin dediğin bir kişi için. 4 ü de birden çekince olasılık artar.

bence aynı anda çekiyorlarsa bunu 4 kişi olarak hesaplayamazsın 1 kişi olarak hesaplayabilirsin. o da %25 dir. biri çekse sonra öteki çekse ayrı bir hesap olur.

bence.

Ama a şahsının kendi adını çekme olasılığı dese doğru ama herhangi biri olunca durum değişir.

Tek biri icin de herhangi biri icinde ayni ihtimal oluyor buda 24 te bir ihtimal..

"Herkes aynı anda rastgele birini seçiyor" kısmı kafa karıştırıyor. İki kişinin eli aynı kağıda giderse, güçlü olan mı alıyor kağıdı?

Yoksa,
4 kağıt rastgele dizilip 4 kişi de rastgele dizildikten sonra,
1. kağıt 1. kişiye, 2. kağıt 2. kişiye, 3.sü 3.ye, 4. kağıt 4.ye verilip 3. kağıtta 3. kişinin adının yazma olasılığını mı soruyor soru?

andrey bolkonski aynen dediğin gibi..

Olasılıktan pek anlamazdım, hala da öyle ama,

Birinin kendi adını çekme olasılığı 6/24 (24 farklı dizilimin her sütununda herkesten altışar tane var.)
Herkesin kendi adını çekme olasılığı 1/24

gibi geldi bana.

a b c d
a b d c
a c b d
a c d b
a d b c
a d c b
b a c d
b a d c
b c a d
b c d a
b d a c
b d c a
c a b d
c a d b
c b a d
c b d a
c d a b
c d b a
d a b c
d a c b
d b a c
d b c a
d c a b
d c b a

1/24 olan cevap her birinin kendi isimlerini çektiği olasılık, en az birinin değil. diğeri biraz karmaşık, bakmak lazım

baktım, şöyle düşündüm:


A, B, C & D kişileri a, b, c & d kağıtlarını çekecek.

A kişisi için a kağıdı 1/4 şansla kendisine gelecektir.

B kişisi için b kağıdı, eğer A kişisi b çektiyse 0/4, çekmediyse 1/3 şansla gelecektir.

C kişisinin kağıdı, A ve B c kağıdını çektiyse 0/2, çekmediyse 1/2 şansla kendisine gelecek.

D kişisi için de d kağıdı önceden çekildiyse 0/1, çekilmediyse 1/1 şansla kendisine gelecektir.

Hesaplamaları yaparsak:

A: 1/4

B: 1/4*0/4 + 3/4*1/3 = 1/4

C: 1/2*0/2 + 1/2*1/2 = 1/4

D: 3/4*0/1 + 1/4*1/1 = 1/4

Bu denklemlere göre kişilerin tekil olarak kendi kağıtlarını bulmaları 1/4 ihtimal dahilinde. Bu durumda en az bir kişinin kendi kağıdını alması 1/4 ihtimal değil midir?

Not: Toplam ihtimalin artmaması kişilerin spesifik kağıtlara ulaşmak zorunlulukları nedeniyle gibi geliyor bana. Para atışlarında ihtimalin artması ortak yüzlerin toplanabilmesi yönüyle bu örnekten farklı sanırım.

ettirmedik.10 yıldır şu anki evimizdeyiz.1 kere sigortaladık.tabi çulsuzluk başa bela.bi van depremi gelse kesin ölürüz yani.ama otururken içim rahat gibi.fakat duvarlar biraz ince.kontrol de ettirmedik.aman ölsek ne kaybeder türkiye.

sanmıyorum sağlam olduğunu, kontrol ettirmedik.

Kontrol ettirmedik, ama görünen köy de kılavuz istemez. Sağlam değil.

hayır hatta öyle ki kolonlar çatlamaya başladı bildiğimiz kolon.allaha emanetiz bildiğin..

Istanbulda degilim. ama birinci derece deprem bolgesi olan iki yerden bahsedeyim. adapazarindaki evimizde icimiz rahat. kendi evimiz, tek katli, maastan arttirilan parayla on yilda yapildigi icin olsa gerek oldukca saglam. olcum yaptirilmadi galiba.

eskisehirde sacma sapan, duvar yerinde kagit olan bi evde yasiyorum. ogrenci evi iste. ufak bi depremde gider gibime geliyor. seneye cikicam, o zamana kadar birsey olmaz diye umit ediyorum.

Kontrol edildi, 7.5 üstünde gidersiniz dediler. Korozyon var kolon demirlerinde. Allah'tan yakında yatırımız var, o biraz içimizi rahatlatıyor.

Ankara'dayım. Oturduğumuz ev kontrol edilmiş, hatta yanlardaki iki apartman da. Yapan kişi aynıymış zaten, depreme dayanıklı raporu alınmış. Otururken bu yüzden içim rahat.

zemin kaya, sağlam

bizim oturduğumuz bina, 12 kat yapılması için izin alınmış ve temel vs herşey 12 katlık bina yapılıcakmış gibi atılmış, daha sonra inşaat halindeyken 4. kat yapılırken 17 ağustos depremi olmuş ve bilindiği gibi bi süre 5 kattan fazlasına izin verilmemişti, işteo sırada bizim müteahit de 4 kat yapıp bırakmış binayı. yani 12 kata göre yapılmış 4. katlı bi binada oturuyoruz, herkes yalan söylemiyorsa oturduğumuz bina sağlam.

oturduğumuz evle ilgili içimiz rahat. binalar kontrol ettirildi, ayrıyetten zemini de istanbuldaki diğer yerlere göre sağlam ve 4 katlı. sitede bir adet deprem konteynırı mevcut, işe yararlığı tartışılır tabi ama en azından içinde kazma, kürek, v.b var. deprem olduğu takdirde çadır kurabilecek alanımız mevcut. buna dikkat ederek kiraladık. altında dükkan olan evde, yüksek katlı evde, sıkışık sokakta oturmam.

Ataköydeyim. Zemin için sıkıntıl diyorlar ama evler çok sağlam. İçim rahat.

42 senelik bir evde oturuyoruz. Toplam 4 kat (3+1). Eski yapı ama zamanın iyi apartmanlarından. Kayınpederim inşaat mühendisi, 99 depremninden sonra hasarlı binalar için bilirkişilik yapmış biri. Karot alınmadı ama gözle kontrol etti. Sonuç şu: depremin büyüklüğüne göre 7'yi geçtikten sonra ne olacak bilinmez ama büyük ihtimalle evden yürüyerek çıkarsınız ama sonrasında bu apartmanı yeniden yaptırmanız gerekir dedi. Umarım beklenen depremden önce imar oranı yükselir de müteahhite verir yeni ev yaptırırız.

www.audible.com

beğenilmese bu kadar satmazdı bu meret.

katalog.ibb.gov.tr indir bi kaç tane dene. ama ben okumayı tercih ederim

başkasının sesiyle değil de kendi sesimle, vurgularımla okursam aynı tadı alırım. ben okumadan benim sesimle okutacak bir teknoloji geliştirmedikleri sürece ıı-ııh.


ayrıca bunu gönüllü yapan insanlar var, körlerin de kitap dinleyebilmeleri için. o şekilde de bulabilirsin.

bence de sarmaz.
her insanın bir okuma tarzı var.
he eğer yazar okuyorsa o ayrı bak.

"3. Dünya Savaşı'nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı'nda taş ve sopalar olacağını biliyorum." -Einstein.

aynştayn'ın yeterince gerçekçi konuştuğunu düşünüyorum.

"bence 300 yıl sonra dünya olacak mı?" sorusu daha mantıklı ki bence dünya olsa bile insan yaşamı olmayabilir kaynakların tükenmesi ve küresel ısınma sebebiyle.

internet vs zaten bildiğimiz haliyle kalmayacak; ancak var olan internete de ulaşmak için herhangi bir cihaz kullanılmayacak. çiple miple hallolur her şey. bildiğimiz anlamda dünyanın kalacağını sanmıyorum. elli yıl sonrası bile öngörülemez. 300 yıl sonra başka gezegenlere dağılmış olacağız.

şu söylenmeye devam edece bence.
(bkz: 2010 oldu uçan arabalar nerede orospu çocukları)

300 yılda sağlam nüfus olur. ağırlığı kaldıramaz dünya, düşer.

teknolojinin ve bir çok şeyin (mesela doğal kaynaklar) ivmesi lineer değil logaritmik artıyor. bu yüzden +- 300 yıl karşılaştırması pek doğru değil. ha 50 yıl sonrayı sor, yaklaşık cevaplar vereyim.

anahtar kelime de enerji.

michio kaku'nun hyperspace diye bir kitabını okumuştum. orada dediğine göre farklı gezegenlere yayılma için daha vakit var. ilk önce gezegendeki bütün enerji kaynaklarını (rüzgar, dalga, jeotermal vs.) optimum seviyede kullanmamız gerekiyor, anca ondan sonra yeni gezegenlere açılabiliriz. bu doğal kaynakları optimum kullanma seviyesine normal şartlarda 100 yıl içerisinde ulaşabiliriz, çünkü teknoloji var olan teknolojini üzerine inşa edildiği için eksponansiyel olarak artıyor.

ha yine de farklı gezegenlere, galaksilere gitmeye daha var. gezegenler arası yolculuk için elzem olan ışık hızına yaklaşmış değiliz (ki ışık hızı evrendeki hızın üst limiti mi o bile atlas deneyi sonrasında değişebilir). insanları birbirine düşüren, ilerlemeyi yavaşlatan farklı milletler, devletler, dinler, diller var. askeri harcamalar bilimsel harcamaların kaç katı; mesela afganistan'daki amerikan askerlerinin klima masrafı nasa'nın yıllık bütçesinden daha fazla. bu tarz sorunlar var.

ha bunların hepsinin geçerli olması için öncelikle 300 yıl içinde kendimizi yok etmememiz gerekiyor.

Şu an yaşadığımız her şey, son 50-60 yılın konjonktüründen ibaret. Teknoloji de son 20 yılda parabolik olarak gelişti ve hala gelişmeye devam ediyor. Dolayısıyla gelecek tam olarak asla tahmin edilemeyeceği gibi, mevcut bilgi birikimimiz ile 50-60 yıl sonrasının ya da 300-400 yıl sonrasının öngörüsünü yapmak çok zor. Yalnız tabi şu var, fosil yakıtlarının sonu geldiğinde ABD' nin en büyük güç olmayacağını çıkarımını yapabiliriz. Öte yandan Sogo Soşa denilen örgüt yapılanmaları da ABD nin görünen gücünü devre dışı bırakabilir ve güç dengeleri direkt olarak değişebilir. Zaten ülkelerin evrimine baktığımızda süper güçlerin hiçbir zaman sonsuza kadar yaşayamadığını görebiliyoruz. Yine aynısı olacaktır bence.
Bölgesel ilkim değişikliklerinin azalmasına paralel olarak insan ırkının farklılıklarının ortadan kalkması da etnisiteyi düşürecek ve tek dünya devleti gibi bir yapılanmadan sözedilmeye başlanacaktır.

açıkcası 300 yıl sonra dünyanın hala olacağına inanmıyorum

dünya hala olacaktır. 300 yıl ne ki, 3000 desen belki. ona bile itirazım yok benim. benim tahminim herkes aynı dili konuşacak. muhtemelen ingilizce. ana dili bilmek yabancı dil bilmek gibi olacak..

burada yazanlar gibi olmayacak.

müneccim yarrakları piyasa olacak demedi deme.

300 yıl sonra bizler olmayacağımız için düşünmenin pek de bir anlamı yok sanıyorum.

Muhtemelen dünyada 3-5 ülke kalmış olacak,

ajda pekkan espirisi yapmak istedim ama vazgeçtim.

nufusu besleyecek gida bulunamayacak. su tukenme noktasina gelecek, belki de tukenmis olacak. olaylar gelisecek.

muhtemelen nükleer savaştan dolayı dünyanın ücra köşesinde alaskada sibiryada falan bir avuç insan kalır, nükleerden tahrip edilmiş bölgelerden irkaç yüzyıl korkar oralara girmezler, doğa kendini düzelttikçe yayılırlar falan, işte mutasyona uğramış çocuklar efsanevi karakterler olur kurtadam minator falan. herşey başa döner yani.

bravo bunu kimse düşünmemişti.

e bu var zaten yaklaşık 70 yıldır? minibüs, dolmuş falan gibi adlandırılıyor. çiçek abbas falan diye filmini bile çektilerdi 30-40 sene önce?

Nerede var hangi sitede talep toplanıyor?

talep toplanmıyor hocam. çıkıyon sokağa, tam da dediğin gibi 15-20 kişilik bir minübüs aynı civardan gidip yakın yerlere ulaşmak isteyenleri sokaktan topluyor. şoföre veriyorsun parasını da. binmek için elini havaya kaldırman yeterli. hemen duruyorlar. kim uğraşacak talep toplamayla falan.

onu yapan bir iki websitesi var ama isimlerini ben de unuttum, bize de lazım, iş yerinden 10 kişi falan servis ayarlayacaz.

ha aradığınız bir işyeri için servis kaldırmak falansa tur şirketleri ile görüşebilirsiniz. hede turizm hödö turizm diye servis, yolcu taşımacılık şirketleri var.

ama öyle tamamen farklı işyerlerine, okullara falan gitmek isteyen 15-20 insanı bir güzergahtan geçip toplayan vasıta arıyorsanız ona dolmuş deniyor. halihazırda mevcut.

bonjurkes bahsettiğin sanırım şehirlerarası yolculuk için ve özel arabaya arkadaş arayanlar için

kibritsuyu sen anlamamışsın konuyu...

saksel, websitesi var bir tane, hangi günler servis istediğini ve hangi saatlerde binip döneceğini seçiyorsun seni arayıp fiyat veriyorlar, olay o. Şehir içi sabah işe gitmek için

anlamamışsın diyeceğine anlat o vakit. birebir dolmuş sistemini tarif ediyorsun, bundan olsa olmaz mı diyorsunuz, e zaten var diyince anlamamış olan ben oluyorum. "15-20 kişillik bir minibüs aynı civardan gidip yakın yerlere ulaşmak isteyenleri düzenli getirip götürse" aynen dolmuş işte bu. senin aradığın farklı olan ne? evet ben anlamamışım hakikaten galiba. dolmuştan farkı ne? belirli kişilere özel tahsis edilmiş, sadece hep aynı 15-20 kişiyi toplayan dolmuş gibi bir şey mi arıyorsun?

servisle falan çözülmez bu trafik. diyelim ki dediğin oldu. 100 bini bulmaz katılan. milyonlardan bahsediyoruz burda. tek çözüm toplu taşıma. her yeri metroyla donatacaksın.

bir de bazı ülkelerde 2+ şeridi var. tek kişi kullananlar giremiyor. ibb'ye sordum ama bizim şetiler uygun değil deyip geçiştirdi. olsa da yürümezdi zaten. emniyet şeridinde trafik sıkıştıran milleti nasıl takip edicen.

seneler evvel 2004'lerde falan çok meşhur olmuştu bir site. 3-4 kişi toplaşıp karşıya geçiliyordu ama abazalar bastığı için olsa gerek (millet merhaba tanışalım mı diye mesaj atıp duruyordu)söndü bu siteler. daha ciddi bir site oluşturulabilrise olabilir dediğin. minibüsten ziyade otomobiller için uygulanabilir, servis istersen bulabilirsin zaten, servis daha pahalı olabilir (şöfrün maaşı, vs).

adam sikinin keyfinde gitmek istiyo kısaca o herifi 15-20 kişilik servise bindirebilecek olsan zaten toplu taşıma da kullanır ne olucak.

'Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu zaman, cumhurbaşkanının genel sekreteri olan Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur, “Kurulan bu partinin doktrini ne olsun?” diye sorduğunda, Atatürk “Doktrin istemem, donar kalırız. Biz yürüyüş halindeyiz.” demiştir.'

kaynak:www.isteataturk.com

kemalistlere kızanlar atatürk'e mi kızıyor ki?

"ben manevi miras olarak hiç bir ayet, hiç bir dogma, hiç bir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.
benim manevi mirasim ilim ve akıldır.
benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi , akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.
zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor.
böyle bir dünyada , asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkar etmek olur.
benim türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde aklın ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar."
mustafa kemal atatürk

"Bana göre Atatürkçülük şudur: Atatürk'ün yaşadığı dönemde, içinde bulunan koşullara en akılcı yoldan çözümler getiren uygulamalar toplamıdır."
aziz nesin

kemalizm ve kemalist tanımlamaları atatürk'ün yaşadığı dönemde de vardı diye biliyorum. ancak günümüzde atatürkçü'lerin, kemalistiz biz !!!11 diyerek övündüğü şekilde değil de türkleri ve atatürk'ü aşağılamak amaçlı yani kötü anlamda kullanılırdı kemalist kelimesi. (çok emin olmamakla birlikte)

yukarıda yazdığım sözler cevap için yeterlidir ama kemalizmin/atatürkçülüğün tarihsel gelişimi için ayrıyetten iki farklı uçtan (ulusalcı ve muhafazakar) örnek vereyim:

Hulki Cevizoğlu ve Atilla İlhan arasında geçen konuşmalar.Ceviz Kabuğu programından alıntı. Bugünkü Atatürkçülük anlayışının temelini İnönü attı diyorlar kısaca.

- Şimdi Gazi'nin prensibi bu. Mustafa Kemal'de "Batılılaşmak" lâfı yok, Batılılaşmak lâfı Tanzimat'ta var.

- Peki, bugün çok tartışılıyor, Avrupa Birliği tartışmaları içinde yer alıyor, Mustafa Kemal'in muasır medeniyet dediğini Türkiye'de kim nasıl anlıyor ve niye öyle anlıyor? Bilmediğinden mi, yoksa onu yönlendirmek istediğinden mi öyle anlamak istiyor?

- Şimdi bu şeyden itibaren değişti, yani Mustafa Kemal Paşa'nın diyalektik bir medeniyet anlayışı var. Yani, çağdaş medeniyet seviyesi dediği zaman çok diyalektik koyuyor meseleyi. Neden derseniz, çağdaş medeniyet bugün Batı'da olur yarın Doğu'da olur.

-Yani sabit bir nokta Batı değil Atatürk'ün gözünde.

- Öyle bir şey yok. O zaman Batı ileride gibi görünüyordu; işte şimdi bile Batı o çok ileride değil, görüyoruz, biliyoruz. Yavaş yavaş Doğu'ya doğru kayıyor bu mesele: bu da görünüyor. Buna mukabil İsmet Paşa'nın bakışı Batfdır, çok net bir şekilde Batı'dır. Bu haritada da görünüyor.

- "Medeniyet eşittir Batı" diye almış İsmet Paşa diyorsunuz ama, Atatürk onu söylemiyor; doğuda da olabilir medeniyet, kuzeyde de, güneyde de.

- Öyle bakıyor. Hayır,. Batı'da da olabilir, hangisi olursa olsun biz onun seviyesinde en az olmalıyız, onu geçmeliyiz. Onun tezi bu. Şimdi İsmet Paşa'nın yaptığı nedir? Mustafa Kemal Paşa'dan sonra Cumhurbaşkanı olur. Cumhurbaşkanı olduktan sonra, bakıyorsunuz -daha geçen gün yayınladım, o da bir belge, Glasnik'in kitabında var- Ruslar o zamanki Sovyet Dışişleri Müsteşarı durumundaki bir zatı, Potemkin adında bir zatı Türkiye'ye gönderiyorlar, "yardım da yaparız, her şey de yaparız, dostluğumuz devam etsin" diyorlar. Orada oyalanıyor, doğru dürüst bir cevap alamıyor. Buna mukabil İsmet Paşa çok kısa bir süre sonra gidiyor, Fransa ve İngiltere ile ittifak yapıyor.

Şimdi bakın, Mustafa Kemal Paşa Fransa ve İngiltere'yle savaş yapıyor, ittifak yapmıyor; biz gidip derhal onlarla ittifak yapıyoruz.

Şimdi o ittifaktan sonrasına baktığın zaman, asıl o zaman çok ilginç şeyler görüyorsunuz. Ne görüyorsunuz? Birdenbire eğitim sistemi değişiyor. Eğitim sistemi o zamana kadar memleket kültürü, memleket edebiyatı, Anadolu sanatı diye gelirken, birden Yunan-Latin hikâyesi çıkıyor ortaya; bir Yunan'dır, bir Latin'dir gitmeye başlıyor. Yunan-Latin demek ne demek, kimse bunun üstünde durmuyor. Yunan-Latin demek Roma Germen İmparatorluğu demek.Yani sen kendi elinde, kendi kültüründen kendini soyup Hıristiyan kültürüne angaje ediyorsun kendini, böyle bir yere doğru götürüyorsun memleketi. Bu Batılılık işte, Batılılaşmanın başlangıcı ve bu Türkiye'de çok uzun süre hâkim olmuştur. Burada belki şöyle bir varsayım bile ortaya atılabilir: Türkiye'de sonradan kendini şiddetle hissettiren İslâmî hareketlerin gerisindeki yatan sebep de budur, bir tepkidir.

- Yani Hıristiyan kültürüne karşı ona angaje olmamak için...

- Bir tepkidir. O tepki Atatürk'te yoktu. Çünkü Mustafa Kemal Paşa, çok dikkat ettim ve dikkatle okudum, herkes de okusun; Mustafa Kemal Paşa gerici lâfını, ki o mürteci diye kullanıyor, mürteci lâfını kime kullanmıştır bakılsın. Mustafa Kemal Paşa'nın mürteci diye tavsif ettiği herkes, aslında doğrudan doğruya yabancılar tarafından tahrik edilmiş birtakım hareketlerin gerisindekilerdir. Yani Şeyh Sait'e mürteci der, Kubilay'ı kesenlere mürteci der. Onların dibini kurcaladığın zaman arkasında İngiltere'yi buluyorsunuz zaten; onlara mürteci diyor.


Mahir Kaynak ve Selman Kayabaşı'nın ''Sistemi Yeniden Kurgulamak/Geçmişi Tersten Okumak'' adında ortak yazdıkları bir kitap var. Tanıtımını vermem yeterli olacaktır sanırım.

Her ne kadar Cumhuriyetimizin Atatürk'ün eseri olduğunu iddia etsek de Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapılanması ve yönetimi, tamamen Tek Parti döneminin izlerini taşımaktadır. Devletimizin Atatürk'ten ziyade İsmet İnönü'nün yolunu takip ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. -Abdullah Gül-

'Atatürk ile İnönü'nün birlikteliği özdeşlik olarak algılanır. Hâlbuki aralarındaki ilişki bir ittifak bile değil, sadece koalisyondur. Atatürk bu koalisyona mecburdu. Lozan'dan sonra verdiğimiz tavizleri bir gün geri alabileceğimizi düşünüyordu ve mutlu değildi. İnönü ise tamamen Avrupacı bir siyaset izliyor, bizi tarihi mirasımızdan uzaklaştırıyordu.'

'Atatürk, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı, devleti ele geçiren İnönü'ye karşı kurdurmuştur. Bu bir demokrasi denemesi değil İnönü'nün karşısında Atatürk'ün tekrar güç kazanma isteğidir. Fakat ilk hamleyi İnönü kazanmış, partiyi kapatmıştır. Daha sonra Atatürk, İnönü'yü başbakanlıktan azletmiştir.'

'27 Mayıs 1960 askeri darbesi, Atatürkçülük adına Atatürk'e karşı yapılmış bir darbedir. Askerler darbeyi yapanlardır, darbeyi planlayan ise CHP ve İsmet Paşa'dır.'

'Avrupa'nın Türkiye'deki etkisini kırmak için İnönü'yü tasfiye etmek istediler. Bülent Ecevit bu operasyonda başarılı oldu. Avrupa intikamını almakta gecikmedi. Turgut Özal'ı tasfiye etmek için bu kez ANAP'ta Mesut Yılmaz iktidar oldu, Özal misyonunu tarihten sildi.'

(Tanıtım Bülteninden)

İşgalcilere ve İstanbul hükümetine karşı olup, Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu'da yayılan mücadeleyi destekleyenlere "Kemalist" deniliyordu. Atatürk yaşarken...

milli mücadele döneminde kemalizm/ kemalist terimi kullanılıyor muydu tam hatırlayamadım ama kemalizmin ziya gökalp korporazimiyle ile ilgisi vardı. yanlış hatırlamıyorsam kemalizm tam anlamıyla recep peker döneminde oluşturuluyor.

Milli Mücadele döneminde henüz "izm" olmamıştı. Sadece "Kemal'le birlikte hareket edenler/Kemalci" anlamında "Kemalist" deniliyordu.

reklamdan dolayı öyle oluyor, sağda dön bebeğim adında bir buton göreceksin ona basınca sözlüğün klasik gri görünümüne geri döner.

Okunması için o butonu giren herkesin bilmesi olanaksız.Reklam eğer yazıların okunmasını engelliyorsa bence hem site hem reklam veren için pek iyi bir durum değil.

vasat pr işleri işte.