Ekşi Duyuru

Ben de anlamadim

birkaç teori var.

ilki ali koç uç başkanlığı bitiyor. bırakmak istemediği için böyle kızıştırarak ortamı koltukta kalmak istediği yönünde. ligden çekilirse benim başkanlığımda çekildik diyerek kulubun başında kalacağını söyledi zaten. böylelikle birkaç yıl daha kazanacağı ve seçimle tekrar kalmak istediği yönünde. nitekim ilk kez söylediğinde de camiadan ses geleceği ve üçüncü dönem kalmak istediği söylentisi mevcuttu.

ikincisi trabzon maçı olayları sonrası takımın alacağı cezalar. skandal açıklamalarla kazanamadığı söylenen bir psikolojik savaş olduğu ve sonrasında da bu olaylar sonrası alınacak cezalarla takımın şampiyonluğu kaybetmesi.

sonuncusu diğer takımlarca ağlaklık olarak nitelendirilen mevzu. bir grup kalıp savaşılmalıdır ne küme düşmesi diyor, bir grup da ali koç a inanıyor ve bu iyi bir ders olur çekilelim ligden diyor. kime ders olacağını inanın bende anlamadım.

bence ligden çekilmezler. daha önce de benzer blöfler gördük. ha oldu ki çekildiler, şahsen benim için iyi olur trt’den izlerim ben.

Ali koç'un kaoslarından biri işte. Daha önce de dedi bunu.

ülke futbol tarihinin en büyük rezaleti yaşandı, 3-5 dk sonra herkes "osayiye ne ceza verilecek, mhy olta işareti yapmış, fenerbahçe neden sahada seviniyor" gibi beyinsizce şeyler söyleyerek neredeyse ts tribünü masum temiz, her haltı fb yaptırdı ya getirdiler.

başka ülkede olsa, trabzonun sahası 1-2 sene kapatılır, federasyon tepeden tırnağa istifaya zorlanır giderken, türkiye'de fanatizmden gözü kör olmuşlar yüzünden ee fb sahada kutlarsa şöyle böyle dediği için ali koçta çıktı eh yeter ulan her boka bizi suçlu görüyorsunuz ligden çekilelim görürsünüze getirdi konuyu.

arabistan mevzusunda da fb'lik bişey yokken erdoğana ve akp'lilere giden bilgi "ali koç oynansın istemedi, onun yüzünden uzadı süreç ve iptal oldu" konusuna getirdi. tüm bunlar birikince de o açıklama oldu.

bu sene hem fb hem gs ligde kayrılıyor çünkü başka takım yok ve ikisi rekabet edince reytingler artıyor. ancak gs'nin hükümet lobisi ve ts'nin kabine lobisi, bu kayrılmada fb'yi "sen rekabette kal ama fazla ileri gitme" ye getiriyor.

not: takım tutmayanspor

bence oyuncular ceza almasın diye önünü almak istedi. yoksa tr'de böyle olaylar yaşanıyor. bjk-ankaragücü maçında aynısı yaşandı. futbolculara saldırılmadı ama bjk-gs maçında yaşandı. sahaya madde atıldı ertelensin deniyordu ama sulu derbi oynandı. sulu derbi üzerine maç yok heralde tr'de madde atma konusunda. şenol güneşin kafasına dikiş atıldı. gs maçında rakı şişesi attılar. ankg başkanı hakem dövdü, ts taraftarı hakem dövdü. ts fb maçında sahaya falçata atıldı. son gs bjk maçında yine madde attılar. iki gs oyuncusuna çarptı hatta. saysan belki yüz maç çıkar böyle.

tabi yaygın olması tasvip edilmesi, tepki verilmemesi anlamına gelmez. ali koç doğal olarak bir şeyler yapmak zorunda ama ligden çekilme ondan biri değil

Klasik Fenerbahçe. Zamanında bjk tribünü sahaya inerken olayı melo başlattı diyen adamlar şu an tam bir hümanist.
Ne ilk defa ne son defa olan bir olay. Ama öyle oldu ki ilk defa oldu gibi davraniliyor.

Ha umarım çekilirler ve tff de gider. Buna ek olarak çekilince Fenerbahçeli yorumcular da gider. Şöyle sessiz sakin sürekli feto, x yılındaki sampiyonluklar konuşulmayan, Atatürk posterinden büyük RTE posteri atip sonra son kaleyim diye takılan takim olmayan sakin bir lig görürüz ama nerde o yürek.

Olay cunku sacma sapan bir yere gitmeye basladi. FB biat etmedigi icin, bu goruntuyu vermedigi icin hedefte: twitter.com Onlar istiyor ki Binali icin destek isteyelim, Murat Kurum sanstir diyelim, boyuk dorkiye icin eved diyorum diye video cekip maymunluk yapalim. Arabistan olayi olur tum yandaslar Fb'ye saldirir. Bu olayda da GS lobisi ve yandas medya yine FB'yi suclu gosterdi. Yuzyilin skandallarindan biri yasanip, futbolcular linc edilebilirdi, birinin canina bir sey olsa tum dunyada ilk haber gecilip ulkemiz tum dunyaya rezil olacakti, ne barbarligimiz kalacakti, ne onurumuz, tum uluslararasi organizasyonlardan men edilip belki de hic bir yabanci gelmeyecekti on yillar boyunca bu ulkeye, ulan turist bile gelmezdi ulkeye. Ceza sahasinda yanici cisim var, top oynaniyor hala, yuzlerce madde yagiyor top oynaniyor hala. Bats golu atmasaydi bu macta FB yaristan kopmus olacakti gene. FB cekilsin bakalim kim futbol izliyor konusuyor bu ulkede. Fb'ye 3 kisilik mucadele eden rakip oyuncular bile, GS, BJK maclarinda bitse de gitsek, bu mac nerden cikti havasinda. Hocalar FB karsi macinda taca itiraz ederken ziplayip, agzindan kopukler sacarken, diger maclarda yedek kulubesinden cikmayip, uyukluyorlar. Siz hangi ligi izliyorsunuz? Bu ligin tek gercegi Fenerbahce.

Fb'ye Daum'lu 2004'den beri inanilmaz bir antipati, dusmanlik var. iktidar tarafinda. Cunku FB onlarin istedigi profilin tam tersi. Kadikoy, sekulerlik, chp secmeni, Ugur Dundar, Koc grubu, kaymak tabaka, elit, kulturlu kesim vs. Iktidarla taban tabana zit bir ekol var karsilarinda. www.youtube.com Muzeye teneke koymak icin digerleri gibi egilip, bukulmedigi icin de hedef tahtasinda.

sadece taraftar profili değil. 2014 yılında yayımlanan ses kayıtlarına göre recep tayyip erdoğan fenerbahçe başkanlık seçimlerinde aziz yıldırım'ın karşısına mehmet ali aydınlar'ı koyuyor. tüm kulüp seçimlerinde bunu yapıyordu zaten: tr.wikipedia.org

kongre şimdiki gibi biat etmeyip aziz yıldırım yeniden seçilince artık tüm oyunu fenerbahçe'ye karşı kuruyor. mehmet büyükekşi, nihat özdemir, mehmet ali aydınlar, göksel gümüşdağ, dursun özbek, ahmet nur çebi vs vs hemen tüm başkanlar yetkililer baştan ayağa tayyip erdoğan tarafından atanıyor. beyefendi kimi işaret ederse o seçiliyor. bu zaten spor kulüplerine özel bir şey de değil, meslek odaları seçimlerinden sendika seçimlerine kadar tüm seçimlerde aşağı yukarı böyle.
www.odatv.com

ligden çekilecekleri falan yok. çekilmeleri kanunen de mümkün değil zaten. futbolcuları ciddi ceza alacağı için bunun önünü almaya çalışıyorlar.

kimse ciddiye almayınca bu kez gazetecilere "ligden çekilirsek avrupa'da kazandığımız puanlar silinir" gibi abuk haberler yaptırıyorlar.

şu ana kadar 4-5 kez aynı ayağı yaptılar. geçen sene ali koç "ligden çekilme falan saçma sapan şeyler bunlar" diyordu. yani ne dedikleri belli değil, ne yaptıkları belli değil. yıllardır süren başarısızlığı taraftara nasıl unuttururuz taktiği bu. taraftar da yiyor maalesef. bakın hiç bir fb taraftarı neden 10 senedir şampiyon olamadığını sorgulamıyor, ali koç kahraman oluverdi iki günde :)
ligden falan çekilemezler. halka açık bir şirket, oraya buraya milyonlarca dolar borçları var. sponsorluk anlaşmaları var, kolay mı öyle çekilmek? ali koç diyor ki bir alt lige düşelim, geri çıkalım. iyi de alt ligi italya futbol federasyonu mu yönetiyor? yine aynı tff ile, aynı hakemlerle yola devam edicen. ayrıca FM mi oynuyon birader, takım alalım çıkalım inelim :) fantezi bunların hepsi. seçim öncesi iktidara göz dağı verme işi. yemezler. ama çok dua ediyorum, inşallah bu sefer ciddidir iş, gerçekten çekilirler diye. düşünsene tertemiz bir lig :) hadi inşallah...

çekilmeyi düşünmüyor, tamamen oyuncuları ceza almasın diye tff'yi tehdit ediyor olay bundan ibaret. havlayan köpek ısırmaz derler ya, çekilecek olan takım çoktan çekilirdi, ama klasik fenerbahce her 2 senede 1 çekilme tehdidi yapar, alacağını alır ve geri çekilir.

fenerbahçe her sene şampiyonluk yarışından kopacağını anladığı an "ligden çekiliriz haaa", "dekoderler iptal haaa" diye yaygara koparır. sonunda da hiçbirini yapmaz ve yönetimleri 1 sene daha kazanır. böyle böyle taraftarlarını psikolojik olarak bitirmiş durumdalar. artık fenerbahçe başarılıysa "siz hepiniz biz tek" kafasına giriyorlar (10 senedir yapamıyor), başarısız olunca da suç hep dış minnaklar oluyor.

o yüzden boş martavallar. arkadaşların da dediği gibi cezaları hafifletmek için yapıyorlar.

fener çekilince kimse ligi takip etmez kafası da çok güzel :) dünya fb etrafında dönüyor zannediyorlar ya, ona bitiyorum. sizin maçı sizden başka izleyen yok sayın minik kanaryalar. wifi şifresi gibi takımdan 6 gol yediğiniz maçın özetini izledim ama, yalan yok.
biz çekilirsek ülke puanı düşer > tamam, düşsün. çekilecekseniz size ne? biz razıyız.
yayın gelirleriniz düşer > tamam, düşsün, size ne?
küçük kulüpler batar > siz çekildikten sonra kim batarsa batsın, size ne?

Allah aşkına çekilin, sonuçlarına razıyız biz. Vallahi de razıyız, billahi de razıyız.

ali koç'un küçük oyunları. fenerlilerin bunu her seferinde yiyerek ali koç'u ve feneri kahraman ilan etmeleri de üniversitelerin psikoloji/sosyoloji bölümlerinde tez konusu olmalı.

fener taraftarı algı konusunda bir numara gerçekten. aynı olaylar bjk ya da gs'nin başına gelse onlar suçlu olurdu. kendi oyuncuları taraftar dövünce kahraman ilan ettiler. aynı şekilde josef kendilerinde oynarken kahramandı, beşiktaş'a gelince tü kaka oldu:) cidden bu adamlar algıda bir numara.

Yıllardır Fenerbahçe düşmanı bir tutum var. Gerek Fetö ile gerek hükumet ile gerek de lobileri ile hiç yüzü kızarmadan, bunun tam tersi oluyormuş gibi algı oyunları yapıp mağdur edebiyatı yapanlar var. Fenerbahçe şampiyonluğa giderken otobüsü kurşunlanınca, Fenerbahçe'yi tehdit edenler var.

Bir de sadece düşük zekalıların ve fanatizmden kör olmuş kişilerin inandığı "Fenerbahçe'yi şampiyon yapacaklar" muhabbeti var. Birileri için dizayn ediliyor lig. O takımlar Avrupa'ya gittiklerinde Türk hakemleri ve kendilerine yatan Türk takımları olmayınca yani ittirilmediklerinde rezil oluyorlar. Hayır, sadece Galatasaray'dan söz etmiyorum. Trabzonspor şampiyon yapılıp Avrupa'ya gönderilince Kopenhag'a elendi, daha sonra Ferencvaroş maçında rezil oldu. Random isimli Sırp takımı ve Ferençvaroşlu grupta 6 maçta 3 puanı ancak topladı ve elendi. Elenince Konferans kupasındaki ilk turunda bir de Basel'e elendi. Başakşehir de şampiyon yapıldıktan sonra benzerini yaşadı.

Riyad sonrasında bile iki takım birlikte çekilmişken sadece Fenerbahçe ve Ali Koç'a saldırıldı. Bunlar aslında Aziz Yıldırım'ın taraftarı AKP'ye karşı kullanma iması ile siyasi olarak AKP-Hükümet çekişmesi ve 17'ye karşı tek sözleri yüzünden de destek bulamayıp algı oyunlarının ve Fenerbahçe düşmanlığının sonuçları.

Fenerbahçe aslında ligden çekilme muhabbetini yaptığı her sezonda serzeniş konusunda haklıydı. Gel gör ki bu tür şeyler güven, özveri ve tecrübe ister. O da Türkiye'de hiçbir kulüpte yok. O yüzden bunu söyleyip söyleyip eyleme dökmeyince böyle ergenlerin maskarası oluyorsun. Kulüp imajına da zarar veriyorsun.

Bir de mesela ligden çekilsen ne olacak? Türkiye hatasından ders alan ya da yaptıklarından pişman olanların ülkesi değil ki. 2 sene sonra tekrar gelsen arada 2 sene şampiyon yapılan başka birini görmüş olacaksın. Aynı kirli düzen devam edecek. Bence havuzdan bir şekilde çıkıp işin maddi boyutunda savaşını vermeli. Gel gör ki Halil Umut Meler'e düdük astıramayan yönetimden ben pek de duruş/başarı beklemiyorum. Ali Koç'un finansal yönetimi ve desteğinin hakkını kimse ödeyemez ama Fenerbahçe'nim haklarını savunmada sınıfta kalıyor.

Yorumlari okumadan yaziyorum.Bu lig kirli bir lig. Sirf reyting ugruna FB ve GS hakemlerle yarista tutuluyor.Bu kir icinde ligde FB de kendi mantiginda avantaj elde etmeye calisiyor iste.Cekilme olmayacagi da bariz hak edenlerin hic bir zaman hak ettikleri cezalari almayacaklari da bariz.

trabzonspor kapatılmalıdır.

Oregon veya daleware eyaletlerine gidecekseniz zaten satis vergisi yok.

Bazi eyaletler turistseniz verginizi avm de veya havalimaninda veriyor. Eyalete gore degisiyor durum. bazi eyaletler hic vermiyor

kasko tutanağı dediğiniz kaza tutanağı mı? karşı tarafın trafik sigortası var ise sizin kaskodan değil onların trafikten yapılacak. dışarıda da yaptırabilirsiniz, fakat yaptırdığınızda paranızı alabilecek misiniz? trafikten yaptırırsanız da kaza fotoğraflarını, servis formalarını saklayın. kaza bu olur, öyle tramere falan çok takılmayın. satarken fiyat kırmak için yoklarlar, trameri var bu para etmez falan diye. geçin onları.

Önceden tramer yok ise deger kaybi icin karsi tarafın kaskosu ile irtibata geçin.

Bence adamla anlaşıp dışarıda yaptırın. Yazık o rakamlara.

Yetkili serviste yaptırmayın hasarı, özel serviste/tamirhanede yaptırın hasarı ve sigortadan alın ödemeyi. Sadece tampon hasarı ise o kadar yüksek rakamlar tutmaz, zaten bu zamanda 10-15 bin traöer kaydının bir önemi yok, bir far olmuş 10 bin lira.

Geçmiş olsun.

Edit: Özel serviste 10 bin hasar çıakcaksa yetkili serviste atıyorum 20 bin çıkar. Ama yapılan iş tamamen aynı oalcak.

ilaç fiyatları aynı (hava alanlarını bilmiyorum).
vitamin ve kozmetik için farklı tarifeler var.

ilaç sekmez fiyat sabit. İlaç dışı ürünlerde de liste fiyatları var ancak duruma göre indirim yapabiliyorlar

sadece para kazanmak için değil keyif alarak yapabilirsen yazılımcılıkta hızlı ilerleyebilirsin ama çok vakit ayırmak gerek. Kurslara yazılmak yerine Udemy üzerinden 4-5 kurs ile sağlam bir temel oluşturup üzerine gereken teknolojileri öğrenebilirsin. Deneseydim olur muydu acaba dememek için denenebilir ama ilk işi bulmak çok zor ortalık junior kaynıyor ve kimse tecrübesiz almak istemiyor.

Neden yazılım? Herkes üniversite okudu diye okundu sonra mutsuz olundu. Yazılım falan popüler diye aynısını yapmak aynı sonucu verir. Hedef olarak başarırsın ama sonuç tatmin eder mi veya ne olur bilinmez.

Yazılım çok keyifli bir iş değil. Çalışan sayısı arttıkça gelir de düşüyor. Bir de yapay zeka olayı var.

Başarılabilir bir hedef ama gerçekten istediğin şeyin yazılım olduğuna emin misin?
Parası için diyorsan mesela daha çok maaş alan meslekler de var.
Rahat çalışma ortamı desen stresli projeye denk gelince canından bezebilirsin, 25 yaşında genç biri tolere eder de sana uygun olur mu bilmiyorum.
Bir diğer sıkıntı en azından 3 sene çok yoğun çalışma yapmalısın gece gündüzlü. 38 yaşında bir grinito’nun buna motivasyonu var mı?

Eğer ki çocukluktan beri hayalimdi veya benim hobim bu alan diyorsan hiç durma öğrenmeye başla, yukarıda söylediklerimi unut. Ama en ufak tereddütün varsa boşver cidden verdiğin emeğe değmeyecek.

bir 5 sene önce bu dediğiniz yapılabilir bir hedefti ancak şu an pek yapılabilir bir hedef gibi gelmiyor. özellikle yazılım geçmişi yoksa, matematik geçmişi yoksa çok ama çok zor.

artık yazılım alanında fazla açık yok. bu 5 senede oldukça fazla iş gücü ortaya çıkmış durumda. sizin de kendinizi en azından yeni mezun bir bilgisayar mühendisi kıvamına getirebilmek için en az 1-2 senenizi vermeniz gerek. 35 yaşından sonra eğer bu alanda 0 iseniz bu motivasyonu nasıl sağlayacaksınız, nasıl geceli gündüzlü buna çalışacaksınız bilemiyorum. sadece işe girene kadarki çalışma da yetmiyor. junior seviyesinde olacağınız için yine sıkı çalışmaya devam etmelisiniz ki bir şeyler öğrenmeye devam etmeli ve meslekte ilerleyebilmelisiniz. üstelik siz iş bulana kadarki 1-2 senelik süreçte yazılım alanındaki junior olarak iş gücü katlanarak artmaya devam edecek. üstelik yapay zekalar bir junior'un yaptığı işin birçoğunu yapabilir durumdalar.

iki tane arkadaşım kendi mesleklerini bırakıp yazılım alanına yoğunlaşmak istediler 30'larında, kurslara da gittiler ancak yürütemediklerinden bırakıp eski işlerine geri döndüler. hedefinizi "yazılımcı" olarak koyduysanız bu söylediklerimle ile karşılaşacaksanız ne yazık ki. nispeten adapte olması daha kolay alanlara yönelebilirsiniz, testçi, iş analisti gibi alanlar da mevcut. yahut kendi işinize yakın başka meslek kollarına da bakabilirsiniz.

yazılım öğrenip kendi işinde kullanacaksan yardır hatta mutlaka öğrenmelisin.

kendi merakın veya ihtiyaçlarını karşılamak için öğren tabii ki, excelde hayvan gibi macro yazanlar var, hayran hayran bakıyorum adamlara, işine yarayacaksa öğren.
ne bileyim oyunları nasıl yapıyorlar diye merak ediyorsan otur öğren, kafanda bir fikir varsa otur öğren.

bir yerde çalışmak için öğreneceksen şunu düşünmen lazım, 1 sene vaktini ayırdın, öğrendin. 35 yaşındasın artık. senin kendinden beklentilerin de bu 1 yıl içinde değişecektir. 35 yaşında bir yerde çalışmaya başlayacaksın. çalıştığın ortamda kişilerin yaş ortalaması 26 gibi bişi olacak. oradaki stajyerin bile baya bir tecrübe eksiğin olacak. 26 yaşındaki adam, 35 yaşında kendisinin yarısı kadar bile tecrübesi olmayan birine ne kadar saygı duyar sence? ne kadar muhabbet eder, ne kadar vakit geçirir? etrafındaki herkes senden daha genç olacak, senden daha farklı hayat dertleri olacak, 4 senelik yeni mezun bir şey bilmiyor gibi gelebilir ancak onların bilgileri seninkinden fazla olacak. nasıl ayak uyduracaksın? konuştukları şeyi anlamıyor olacaksın.

kazanılan parayı hayal ediyorsan, o miktarlar senin için her zaman hayal olacak, 24 yaşında bilgisayarla büyümüş olan seni her zaman maddi olarak geçecek. senden daha küçük kişilerin senden daha fazla kazanmaları seni germeyecek mi? zaten en başta derdin para değilmiydi? gördüğün gibi yazılımcı olmak seni bu problemden kurtarmıyor.

senden daha küçük birinden emir almak nasıl olacak sence? senin performasını değerlendirmesi ve memnun olmadığını söylediğinde ne hissedeceksin?

yani yazılım öğrenebilirsin, öğrendiğin şeyle bir şeyler yapabilir, insanlara gösterebilir hatta kendi yaptığın şeylerden çok fazla para kazanabilirsin. ancak bir şirkette çalışmak bir hedef olmamalı bence.


söylemek istediğim şey seni mutsuz eden şeylerin çözümü yeni bir meslek değil. sen mutsuzluğunu çöz, yazılımı her halukarda öğren, amacın meslek değiştirmek olmasın sadece. ileride çocuğuna öğretirsin, sayıları, rakamları öğretirken bilgisayarı da öğretirsin, anılarınız olur ne güzel.

Program başkanına git, "ben bu bölüme para veriyorum, geçireceksiniz hoca!" de. Vakıf üniversitesinde tezsiz yüksek lisanstan bırakamazlar. Bırakan hocaya sonraki dönem proje dersi açtırmayabilirler, malum ekonomik durumda hoca bunu göze almaz. Her bir proje öğrencisi para demek.

yüksek lisans yönetmeliği diye bir şey var. okulun sitesinden bulabilirsin. ilgili detaylar orada yazar. yüksek lisans seviyesinde olduğun için bu tip şeyleri senin kovalaman gerekir diye düşünüyorum.

kimse ödemeyecek. işyeri ödemek zorunda değili, işyeri çalışmadığın günleri ücretinden düşüyor. sgk da diyor ki ben raporların 3. gününden itibaren olan kısmını öderim. işverenlik bir durum yok. sgk ödemiyor.

2 güne kadar rapor ücreti ödenmez. 2 günden sonrası da 2 gün eksik olacak şekilde ödenir. gerisi şirket inisiyatifine kalır. benim çalıştığım şirkette rapor 2 günden fazla ise sgk 2 günü yatırmadığı için biz çalışana 2 gün prim ekleriz mesela ama bu da sonradan gelmiş. önceden eklemiyorlarmış.

zorunda degil, isterse oder istemezse odemez. bir de kalan 5 gunun parasi da tam yatmaz, yatili olup olmamasina gore bir kismini oduyor sgk tamamini degil

MEB Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği MADDE 18 b bendi. 30 gun ozursuz devam etmeyen cocugun kaydi silinir. Okul yonetimi yonetmelige uygun olarak kaydi silebilir. Okul oncesinde kayit dondurma secenegi yoktur. Sizin yerinize sirada bekleyen eminim birileri vardir, sirada bekleyeni arayip hemen kayit alabilirler.

Anaokulunda kayıt dondurma olmaması çok normal. Yapanlar var ama çok nadir. Ama size güzel bir opsiyon sunmuşlar bir yıllık ödemeyi yakanlar da biliyorum. Ben olsam okuldan memnunsam bir ayı öder fakat göndermezdim, risk almazdım dolar mı dolmaz mı kontenjan diye. Çocuğun anaokuluna uyum sağlaması çok kıymetli bu dönemde. Tabii şehrinize bağlı. Bulunduğum yerde 8-9 anaokulu var veliler bıkmış durumda çoğundan ikisinin kapısında özellikle de iki öğretmende kuyruk var. Diğerleri ile ilgili duyduklarımız inanılmaz, çocuğu bağıra çağıra azarlayan, görmezden gelen, neler neler…
Ama büyük şehirdeyseniz ve başka alternatif varsa kayıt sildirip dönrmin kalanını kurs, oyun grubu, workshop gibi şeylerle geçirmesini sağlayabilirsiniz. Çalışıyorsanız bir ay göndermeyin olup bitsin, yapın o ayın ödemesini.

Teşekkürler yanıtlar için

Avukatla temsil edilmek bir zorunluluk değil. Herkes avukatsız da kendi davasını yürütebilir. Bu durumda avukatlık hizmeti ücreti karşılığında alınabilen zorunlu olmayan bir hizmet oluyor. Karşı taraftan alınan ücret de kanun gereği avukata ait oluyor. Davayı kaybeden taraf bir nevi avukatlık ücretine bir miktar katkı yapmış oluyor. Avukatın toplam ücreti kendi müvekkilinden aldığı ücret+karşı taraftan aldığı ücrettir.

Yanlislik var ama boyle yerlestirmisler kurallari.

Adam seni bicakliyor sen avukat parasi oduyorsun.

Avukat tutmak zorunda degilsin diyorlar ama kendini savunamayacak sekilde kurmuslar sistemi.
Beni avukat olmayan baska birisi bedava savunsun dersen ona izin vermiyorlar.
Avukat benden para almasin dersen o da yasak.

Sadece devletin atadigi avukat bedava gibi ama onu da zaten vergilerinle oduyorsun.
Bedava savunma hizmeti almayi yasaklamislar kisaca.

Avukatlık da tıpkı taksicilik gibi bir lonca sistemine sahip. Amaç kesinlikle adalet değil. Adalet sistemine muhtaç olan herkesi yolmak.

saymayan firmalar var ama kanuna göre cumartesi günü dahil ediliyor. yani 1 hafta 6 gün sayılıyor. sebebi cumartesi gününün normal şartlarda çalışma günü olması. ancak 45 saatlik haftalık çalışma süresi 5 günde tamamlanınca cumartesi tatili hak edilmiş oluyor. cuma günü biten ya da cumartesiyi de içeren yıllık izinlerinde cumartesi ücretli izinden sayılır.

Ben bankacıyım. Bizde cumartesi de izinden düşüyor. Yani cuma gününe yıllık izin alsan, 2 gün iznin gidiyor.

Kulüpler anlaşamadıkları oyuncu için ya sözleşmeyi feshetmek ya da bir bonservis bedeli belirlemek ve satış listesine koymak zorundaydı.

Diyelim Futbolcu 5 milyon istiyor.
Kulüp 1 milyon veriyor.
Anlaşamadıklar ve kulüp 6 milyon bonservis bedeli belirledi. Bu bedeli yönetim belirliyor. Daha az da olabilir çok da, sınır yok. Veren olursa adam da kabul ederse gidiyor. Ama diyelim ki veren olmadı ya da oldu ama oyuncu gitmek istemedi. O zaman kulüp belirlediği bonservis bedelinin 1/3'ü kadar maaşla oyuncuyla sözleşme imzalamak zorunda kalıyordu.

Buradaki kritik nokta şu. Madem 1 milyon verecektin niye 6 milyon bonservis belirledin? Öyle ya, oyuncu satılmazsa bu sefer mecbur (6/3) 2 milyon vereceksin. Kulüpler piyasası olan oyuncu için bazen bu riske girerdi.

Örnek istersen:

96-2000 İlk Fatih Terim döneminde Terim, Bülent Korkmaz'ı satış listesine koydurdu. Bülent GS'dan ayrılmak istemediği için hiçbir teklifi kabul etmedi. Kendisi için belirlenen bonservis bedelinin 1/3'ü bedelle yeni sözleşme imzaladı. İyi ki de inat etti. UEFA kupasındaki en büyük kozlarımızdan biriydi.

@nihayet,

bosman öncesi dönem dediğiniz gibi olabilir, detayını bilmiyorum. ancak bülent korkmaz için 1996-2000 döneminde bosman öncesi kuralın uygulanması imkansız, çünkü bosman kuralı 1995 yılında uygulanmaya başlandı.

@del piero

Bu olaydan ne kadar emin olunabilinecekse o kadar eminim. O dönemi yaşamış biri olarak söylüyorum bunu. Ki Bülent Korkmaz'ın da sonradan tv'de anlattığı bir olaydır.

Bosman kararları ilk önce Avrupa'da uygulandı. Türkiye yarı Avrupalı olduğu için kimisini uyguladı, kimisini uygulamadı ya da geç uyguladı.

Bosman kurallarında AB ülkelerine atıf yapıldığı için bir dönem tff bunu yurt içi transferlerde uygulatmadı. Şöyle ki, mesela Ümit Karan sözleşmesi bitse bile Gençlerbirliği'nden Galatasaray'a bonservissiz gelemiyordu ama bir AB ülkesi takımına transfer olursa o takım bonservis bedeli ödemiyordu. Ne yaptılar? Ümit Karan bir AB ülkesi takımıyla (formalite icabı) sözleşme imzaladı. Hiç oynamadan düşük bir bonservis bedeli ile de oradan Galatasaray'a transfer oldu. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Sergen Yalçın da aynı şekilde bir transfer yapmıştı. Bu olaylar 2000 civarında oldu. O zamanlar hülle transferi deniliyordu bunlara. Transfermarket profiline bakıp bunu da yalanlamayın. Bu dediklerim hep oldu :)


Türkiye 2021'de bile Bosman kararlarını birebir uygulamıyor zaten. Uyguluyor olsa yabancı sınırı tartışması olmaz tamamen serbestlik olurdu bunca senedir.

(6200x12) - ((6200x12)x((18/2)/100))
74400 - (74400 x (9 /100)
74400 - 74400 x 0,09
74400 - 6696
67704

*Yıllık faiz %18 olarak kabul edildi

Ben bu beklentiyle birkaç kez %10 indirim önerdim, buna yanaşan bir allahın kulunu bulamadım.

Ben daha önce oturduğum evlerde ev sahibine bir kira bedeli eksik olarak yıllık teklif etmiştim kabul etmişlerdi.

Enflasyonun sabit kalacağı varsayımıyla yıllık toplam ödemenin faiz gelirinin yarısı kadar indirim yapıldığında, pratikçe kiracının her iki durumda reel olarak ödeyeceği ve sizin reel olarak kazanacağınız tutar yaklaşık aynı olur. Ama kiracı açısından bu önemli bir risk, çünkü 2-3 ay sonra evle ilgili veya kişisel bir sorun nedeniyle çıkması gerekirse kaybı çok fazla olur. Eğer teklif kiracıdan geliyorsa bunu sorun etmiyor varsayıp enflasyon/2 indirim yapardım.

net present value ile hesapladim.Tek kira eksik almak fair value.Faizin onumuzdeki artis yada azalisina gore ayarlama yapmaniz lazim.Ben kiraci olsam fair value'dan daha iyisini isterdim.

%24 üzerinden aylık birleşik faiz uygulayınca yıl sonu bakiye 84.818 tl yapıyor. bunu peşin vermek istersen;5.438 tl x 12 = 65.256 TL gibi bir miktar.

Elinde 25.000 usd varsa neden 90k faiz ödeyeseniz ki?

Kredi faizi yıllık %18, bir yılda doların 9,6dan daha fazla olacağını düşünüyorsanız bozdurmayın. Tabi kenarda nakit tutmanın da ayrı bir rahatlığı var, başka nakit yoksa 9 olacağını öngörsen bile bozdurmayabilirsin

doların daha fazla artacağını düşünüyorum 5 yılda

şirketin personele iş verememesi şirketin sorumluluğundadır. yevmiye hesabı çalışılmıyorsa vermesi lazım

Is verememekten ziyade pandemi nedeniyle kapatilmasi devlet tarafindan zorunlu birakilan bir isletme.

kçö den yararlanamıyorsa o arkadaşların eksik gün kodu kçö değildir zaten. pandemi ücretsiz izin desteğinden de mi yararlanamıyorlar? onlara da verilen günlük bir destek miktarı var.

bu ödenekleri hep patronlar cebe attı zamanında

Simdi soyle oluyor rakamlari tamamen ornek veriyorum..30 gun maas icin 3000 tl maas alan 18 gun icin 1700 aldi.devlette 1000 tl odedi.300 tl kaybim oldu diyor.

sizin yine iyimiş. biz devletten kçö aldık diye şirkete borçlanmış gözüktüğümüz söylendi. kesinti yapacağız dediler yeni düzende.

bu işin etik boyutunu bu noktada düşünmek çok anlamlı değil. Kısa çalışma yasal bir hak ve şartları taşıyorsa işveren başvurur, şartları taşıyan işçiler de bundan yararlanır. kısmi kısa çalışmadan yararlanmış iş yeriniz ve 12 gün çalışma olmamış iş yerinde. normalde, iş yoksa ücret de yoktur, genel kural budur. onun yerine ücretten düşük olsa da kçö almışsınız o dönem için. Şirketin kalanını tamamlama gibi bir zorunluluğu bulunmuyor.

bizim şirketimiz eksik kalan kısmı ödüyor. bence olması gereken de bu.

bu soruyu ben de çok sordum kendi kendime.

büyük abileri istedi bence bunun açıklaması bu. ama bu da başka bir soruyu doğruyor: abilerinin gayeleri ne olabilirdi?

bilinmeyen çok şey var dünyada.

Bence,

Rusya tampon bölge olmak istiyordu Ermenistana saldır evladım ben yanındayım dedi, Azerbaycanın daha güçlü olduğunu biliyordu. Sonrada e ama uluslararası hukuk guguk diyip gelin siz el sıkışın bu kavga burda bitsin diyip asker çıkardı tampon bölgeye.

ermenistan rusyanin ekseninden cikip bati ya yaklasiyordu, rusya da bundan rahatsizdi. simdi hareket alani daraldi.

ayrica rusya o bolgede varligini arttirmak istiyordu. simdi o bolgede arabulucu olarak askeri varligini arttirdi.

Bir kere elimizde en somut ne var? Pasinyan Avrupa'nin, Amerika'nin adami. Rusya Pasinyan'i istemiyor hatta devrilsin istiyor. Malum Amerikan secimleri donemiydi Ermenistan buyuk ihtimal dedi: Amerika bana karismaz secim donemi. Rusya zaten tarih boyunca en buyuk destekcim, abimdir gene beni destekler. Fransa Macron desen kankam, o da Avrupa'yi arkama verir, dunya medyasi basin tamam. Ortam hazir ben giriseyim ne alirsak kardir uluslar arasi toplum gak guk edene kadar. Ama savasta isler bekledigi gibi gitmedi Azerbaycan ordusu modernize edilmisti, Turkiyenin de destegi vardi. Rusya Pasinyan'i istemedigi icin bekledigi destegi vermedi Ermenistan'a uzaktan izledi savasi. Ta ki Azerbaycan ciddi toprak kazanmaya basladi orda devreye girip mudahale etti, anlasma yaptirdi, savasi bitirdi. Rusya bunlarin burnu surtulsun dedi kisaca. Rusya yanlisi kendi adamini istiyor Ermenistanin basinda

Başkalarına uşaklık etmeleri sebebiyle oldu .
90lardaki gibi Azerbaycan'ı suskun ve öylece yerinde oturur sandılar.
Dünkü çocuk dedikleri Azerbaycan Türkiye'ninde desteğiyle büyüdü . Son anlarda Rusya'ya güvendiler ama ama istihbarat geçmişi olan Putin "bir zamamlar söz dinlemediler havalandılar kıymetimizi anlasınlar " diye karışmadı.

Batıda bir örnek görmek isterseniz Avrupa'nın göçmenler konusunda bekçisi haline gelen Yunanistan'a bakabilirsiniz. 90larda kardak kayalıklarında ötmeyi horozluk sanan Yunanistanın pek sesi çıkmıyor.
Avrupa'dan kendilerine yardım geleceğine kendi uzmanları dahi TV kanallarındaki konuşmalarına bakılırsa inanmıyorlar.

Covid-19 la geçen bir sene bölgede en fazla bize "yaradı".
Avrupa ve Amerika kendi içinde güçlerini harcıyorlar şu an durumları vahim.

Ermenistan saldırdığını hiç kabul etmedi. Mantık çerçevesinde de neden saldırsın gerçekten..

Durduk yere dediğiniz saldırılar yıllardır sistematik bir şekilde yapılıyordu zaten. Her gün onlarca defa ateşkes ihlali oluyordu ve Azerbaycan bu ihlalleri uluslararası kuruluşlara bildiriyordu fakat netice alınamıyordu. Azerbaycan bölgedeki ve dünyadaki konjonktürleri dikkate alarak ilk defa savaş kararı aldı belli bir askero zafer elde etsede maalesef bu savaşın diplomatik olarak en kazançlı çıkan tarafı Rusya olmuştur. Rusya "barış gücü" adı altında dağlık karabağ'ı işgal etmiştir. Daha önce BM'de Azerbaycan toprağı olarak kabul edilen dağlık karabağ bölgesi artık ermenistan toprağı olarak kabul edilmiş ve minsk grubundanki statü rusyanın eline geçmiştir.

bugün sözlükte paylaşılmış, ibb'nin ilçe ilçe analizi. olası bir depremde hangi ilçenin hangi mahallesinde kaç hasarlı bina olur, kaç kişi ölür gibi ilginç tablolar var.
linkten ilçeyi seçip pdf'i indirebilirsiniz.

depremzemin.ibb.istanbul

bence asıl soru "binam, bulunduğum bölgenin zemin yapısına uygun temel mühendisliği hizmeti almış mı?" olmalı.

mesela binanız kayalık zeminde diyelim. eğer malzeme, tasarım ve uygulama üçlüsünde hata varsa, zemininizin sağlam olmasının bir önemi yok.

yani bugünkü mühendislik bilgisiyle kil zemin üzerinde 40 katlı binayı 8.0'lık depreme dayanacak şekilde tasarlayabilirsiniz. zemin mühendisliği ve zemin iyileştirme teknikleri bunun için var sonuçta.

depremzemin.ibb.istanbul

İBB'nin hazırladığı Mikrobölgeleme haritalarında, Ataşehir'in zemini C sınıfında gösterilmiş. Yani "Çok sıkı kum, çakıl ve sert kil tabakaları veya ayrışmış, çok çatlaklı zayıf kayalar".

ataşehir sınırını politika çiziyor zemin tabakasını doğa. oturduğun parsele kadar inmen lazım. yeni eprem haritasında maksimum zemin ivme değerini bulabilrsin.

Zamanında ben de soruşturmuştum, zemine değil özellikle binaya odaklanın demişlerdi ataşehir için. Bina eskiyse riskli olabilecek bir bölge diyorlardı.

Net 20.000 tl

6750 tl civarı

O dönem Avrupa kulüpleri neredeyse bugünkü imkanlarla aynı imkanlara sahipti, buna mukabil ben Rıdvan'ın yırtık kramponla maça çıktığını bizzat gördüm, adamlar A takımla maça çıktıklarında sahalarında çim yoktu yarısı çim yarısı topraktı. Biz Avrupa için o dönem amatör lig takımıydık normal yani bi başarı olmaması.

Eskiden cok fazla taktik disiplin, oyun bilgisi, sistem, organizasyon yoktu. Yetenekli olan oyuncular bu sayede cok fazla sivrildi. Simdi o ortam yok, yetenekli futbolcuya siki markaj yapiliyor, top aldirmiyorlar zaten. Klasik 10 numara da kalmadi artik. Hiz, fizik, devamlilik on planda. Teknolojiden de yararlaniliyor kim kac km kostu, kim ofsayti bozdu, kim adam kacirdi falan hesabini soruyorlar. Eskiden dogaclama oynaniyordu oyun ve yetenekli olmak yetiyordu. Bu yuzden bu oyuncular bunun meyvesini yediler. Sans meselesi.Ama bugunun kosullariyla gecmisi degerlendirmek de dogru degil. Aykut kendi soyluyor zaten ben bu zamanda Aykut Kocaman'i oynatmazdim diyor:)

eskinin koşullarıyla günümüz futbolunu karıştırmasak/değerlendirmesek iyi olur diye düşünüyorum.

Sadece Türk futbolcular değil bence. Pele’ye tüm zamanların efsanesi denilir mesela ama aynı Pele 2020’nin endüstriyel futbol anlayışında varlık gösteremezdi. Yukarıda da belirtildiği gibi çok fazla teknik taktik uygulanıyor, yetenekten daha çok güç ön plana çıkıyor futbolda. Hal böyleyken bu durum futbolun seyir zevkini ve kalitesi düşüyor gibi iddia edilse de bence futbolun profesyonelleşmesi ve daha da sistemli hale gelmesi açısından da önemli. Futbol robotikleşiyor. Buna en iyi örnek yine futbolun kapitalizmle olan karşılıklı ilişkisini belki de bilmeyerek gösteren ama yine robotikleşmeye en çok neden olan Nike’ın Son Maç temalı reklamı.

youtu.be

Örneğin bir süre fırtına gibi esen “tiki taka” genel olarak paslaşma üzerinden giden ve seyir zevkini öldüren bir taktik olarak görünüyordu. Guerdiola’nın Barcelona’sı ya da işte 2008-2012 döneminde kupaları toplayan İspanya milli takımı buna örnek. Daha sonra neyi gördük? 2014 Dünya Kupasında İspanya ve Brezilya tiki taka ile madara oldu. Özellikle Almanlar Brezilya’yı dümdüz etti. Yeniden atak futboluna dayalı hızlı oyunlar revaçta. Bunu anlatmamın sebebi şu, bir taktik bir süre dünya futbol kültürünü domine etse de bu taktiğin çözülmesi zor değil.

Ben de sergen'in abartılmasına hastayım.
bir video var youtube'da
tek tek tüm futbolcular, matheus falan bile sergen övüyor
neymiş arkadaş
izledik senelerce bu adamı biz, ahım şahım değildi bana sorarsan.
(yaş 39)

Günümüz futbolu ile geçmiş futbol bir değil evet o zamanki futbolu o günün şartları ile bu zmanın futbolunu günümüz şartları ile değerlendirmek lazım yani peleyi bugün koy bi takıma efsane olamaz yada maradona vb.
Ama çok yetenekli futbolcularda harcanmıştır eski zamanda buna katılıyorum.
Eskiden bu endüstri yetenek avcıları vs bu kadar revaçta değildi anca milli maçta kendini gösterecek de araştırılacak gibi.

Eskilerin abartıldığını düşünmüyorum o dönemin yaratıcı futbolu yeni bakış açısı getiren adamları idi onlar. Şimdi işe yaramasada yeni taktikler getirdiler. O dönem izleyenlere efsane gelebilir. Ama günümüze koy madara olabilir.

bence abartılıyor.
eskilerden sadece top tekniği iyi olan oyuncular varsa onlar fark yaratıyor aksi durumda diğerleri bana sıradan geliyor. maç doldur boşalt ile geçiyor. izlemesi zevkli değil. rıdvan, oğuz bunları hiç sevmedim. taktik ve sistem yoktu eskiden. ve gelmiş geçmiş en iyi topçu MARADONA. şimdi getir koy oynasın yine sahayı falan sker atar. adam dünyada nereye gittiyse o kulüpte fark yaratmıştır. kısaca bana göre yeni futbol daha zevkli.

gittiği yerde ulasabildigi birileri varsa cok rahat kimseye gorunmeden kacak yasayabiliyor hatta kacak calisabiliyorlar.

Bazı ülkelerde girdi mi sınır dışı edilemiyor çünkü geri ülkesine gönderilirse öldürüleceği için bunu yapmak insani görülmüyor. İsveç, Norveç vs böyle bildiğim kadarıyla. Eğer bir şekilde buralara gidebilirlerse belli bir süre belirsiz kategoride kalıyorlar, devlet yardımı alıyorlar vs. daha sonra oturma izni, vatandaşlık alma şansları oluyor.

Konuyla ilgili bir roman yazıldı yakın zamanda: Gavin Extence - End of Time

siginma basvurusu yaptigi anda herhangi bir avrupa ulkesinde en az bir sene yasar basvuru sonuclanana kadar,'bazi ufak ulkelerde surec daha hizli buyuklerde daha da yavas olabilir) bu yuzden ulkeler sinirdan sokmak istemiyorlar, soktugu anda yasala olarak el kol bagli...

üçü de değil, yemeksepeti gibi bir operasyon bu şekilde yürütülemez

tabi ki c değil. yıllar alır. a en hızlısı.

a sıkkı ile ilerlersen ve ilerde iş büyürse adamlara mahkum kalır ve çok para kaptırırsın.

Bu tarz çok büyük operasyonel işi de olan sistemler kurmak için öncelikli gereksinim paradır. Yatırımın olmadan bu işe girersen ya bitiremeden ya da bitirdiğin iş tercih edilmez.

en mantıklısı b, bu yazılım 1 kişiyle olmaz ayrıca yazılım kısmı dışında operasyona da bolca adam gerekecek.

ilk olarak giris sistemleri cok ciddi meblaglar tutmaz. büyüdükce maliyetler artar.

calisani ise alacaksiniz. siz kuracaksiniz sistemi.

giris icin bir-bir kac kisi yeterli.

d) site hazırlayan bir şirketi içindeki yazılımcılarla beraber satın almak

internet sitesi kurma işinin günümüzde %10'u internet sitesi kurmayla ilgili oluyor.

işin operasyonu, reklam yönetimi, pr yönetimi gibi trilyon tane kısmı var. ve işin en önemsiz kısmı yazılımı.

Sorun site değil. Sorun organizasyon. Yemeksepeti, çiçeksepeti , vs sepeti yapmak sorun değil.
Sorunlarınız şöyle,
- Müşteriyi bulmak.
-Satıcıları ikna etmek.

Edit: a veya b ikiside mantıklı c sizi çok zorlar.

Var. Backup ayarlarına bakın. Gece 3 falan diyorsa Whatsapp'ı silin, tekrar kurun. Bir önceki gün olan gece 3'ün yedeğini yükler ama gün içinde yapılan konuşmalar vs gider.

tanıdık sigortacı yardımcı olabilir. internetten sorgulama yok

bence alamaz, almamalı.

Alamaz zira kendisi istifa ediyor, işyeri çıkartmıyor.

işyerine "zaten kıdem tazminatımı alacağım, işten atsanıza beni" derse, işyeri de kabul edip atarsa alır.

@emininsel, kıdemi sormamış ki işsizlik maaşını sormuş.

bence alo bilmemne hattı var ya ona sor geçen bizden iki ay önce işten çıkan şef aldı. 17 yıl çalışmış.

linked.in

boston?

harvard, mit, bir sürü lokal yer. çoğu insan boston'ı abd'nin en güzel şehirlerinden biri olarak tanımlıyor. NYC'ye 3 saat. iyi yani.

Çok yere gitmektense beğendiğiniz yerde daha fazla vakit geçirin. Amerikadaki amerikalı arkadaşlarım bile newyork newyork diye ölüyorlar.
@sengit'in de bahsettiği gibi boston olabilir. Ben olsam atlantic city yapardım okyanus boardwalk casinolar. Uygun fiyatlı konaklamada var. Her markanın olduğu outletleri var.
Kesinlikle sixflags yapın. Bu arada ne kadara geliyor. Zamanın varsa ayrıntılı mesaj atarsan sevinirim.

Tam olarak cevap gibi cevap olmayacak ama şöyle belirtmek istedim ki mutsuzluk olmasın. Öncelikle ne sevdiğiniz önemli aslında. Burdan şehir atıp tutması kolay bizim için. Açarım haritayı söylerim :) Albuquerque derim mesela, çölün ortasında Breaking Bad konseptli balayınız olur :)

Mesela ben kumar vs. işine pek girmem, para kaybedecek riske girecek durumum da yok. Ondan Las Vegas'ta inanılmazzz sıkıldım. ki 1 gece kalmama rağmen.. Hala gündüzleri, tanrım kabus! Eğer benzer durumdaysanız gitmeyin derim.

San Francisco'da ise tam tersi aşırı keyif aldım. Yani nispeten daha ucuz bi yer bulma şansınız ya da ne bileyim airbnb filan ihtimaliniz olmuyor mu?


Bunun dışında New York'a herkes hasta. En çok vakti oraya ayırın mutlaka.

SF'de otel icin nereden bakiyorsunuz? Hotwire'dan oldukca uygun fiyat alabilirsiniz. Bir de direk downtown'da kalmak yerine biraz disarida kalirsaniz daha uyguna gelir. Baktiniz mi bilmiyorum ama Amerika icinde ucuslar da oldukca pahali, o tarihlerde California'dan Florida tarafina biletler 400 dolar civari. 7 Eylul'de Labor Day tatili var, ondan olabilir.

new york'ta kaça kalıyorsunuz acaba?
10 eylül civarı sf'de geceligi 100-150 dolar arasi oteller var. ha nedir hepsi 2-3 yildizli ama amac da gezmek herhalde uyumak degil?
veya amac tasarrufsa, batidan miami'ye gidip oradan da new york'a gecmek de beleş degil ki, yine ayni hesaba rahat gelir ve aşar hatta.

özet> san francisco'yu görmeden geri gelmeyin.

@opucuk balığı
hotwire a bakacağım şimdi ama ben trivago ve hotels.com dan baktım.3-4 hotel var günlüğü 800 tl civarı ama hiç bir otelde içime sinmedi.Los angeles da kalacağım otel ayarındaki oteller ise san francisco da 7000 tl civarı.
@507
ya zaten newyork a gitmek zorundayım.ama işte san francisco hotel fiyatları çok pahalı biraz eli yüzü düzgün olanlar.New york daki otellere daha bakmadım ama los angeles ve las vegas ta rezervasyon yaptım.san francisco nun neredeyse 3 te 1

Evet SF pahali, ama otelleri Las Vegas'la kiyaslamayin cunku orasi cok ucuz. NY otelleri de pahalidir bu arada. Ama SF'te tam Fisherman's Wharf'ta olan (en turistik yer) 3 yildizli bir otelde kaldim gecen ay, cok memnun kaldim, su andaki fiyati da gecelik 190 dolar hotwire'da. Otelden beklentiniz nedir, ona gore yorum yapmak daha kolay olur. SF'e karar verirseniz bolgeler konusunda yardimci olmaya calisirim. Airbnb de SF icin cok pahali, otellerden pek farki yok.
Orlando ve Miami tarafini gormedim, ama Eylul'de o tarafa gitmeyi planliyordum, Florida'li bir arkadas tam o zamanlarin hurricane season oldugunu soyledi, su aralar da o taraflarda acayip yagmur yagiyor, Eylul'de nasil olur kestirmek zor.
Chicago guzel bir sehir, gittiginize pisman olmazsiniz bence, ama ucak biletlerine bakmakta fayda var. Dedigim gibi ucuslar da hic ucuz degil burada.

Orlando ve miami yi görmüş biri olarak iki yeri de tercih etmem, chicago hakkında bir fikrim yok açıkcası ama orasının da farklı oldugunu sanmıyorum. chopper+1

orlando/miami yani florida eylul ayi boyunca nemli/yagmurlu/bulutlu oluyor. eylul basi chicago iyidir. hava 20-25 arasi gezer. eylul'de de pek nem olmaz. cok suya girmek istersen gol var, gole girersin. guneslenirsin istersen.

cevap ve mesajlarınız için teşekkürler:)

eğer gerçekten yardımcı olmak istiyorsan sadece şirkete ait motoru kullanarak çalışabileceğini söyle, motoru da değiştirip özellikle yavaş giden bir model al. hız yapmak keyif vermesin.

motora herhangi bir ayar çekilebileceğini sanmıyorum, yapılabilse bile neticede adam motorcu olduğu için daha kolay bir şekilde ekarte edebilir.

sürüş eğitimine göndertebilirsin, bilinçlenmesi açısından faydalı olacaktır

sigortasi neyim yap olurse basina bela olmasin

çalıian arkadaşın a2 ehliyeti var.şirket motorunu kullanıyor ve sigortalı.motor eğitimine göndermek iyi fikir ama

bende çok kuryelik yaptım bir pizza şirketinde, onun hız yapmasını engelleyemezsin ki sen ne kadar paketin geç kalması önemli desen bile aslında önemli. müşteri memnuniyeti ve paketin sıcak gitmesi için önemli. geç kaldığında vs. azarı ilk kuryeler yer maalesef
ayrıca motor sürüyor araba değil amaç zaten trafiğe takılmadan gitmek aralardan geçmek vs. kolay kolay kaza yapmaz merak etme.
ama deli sürmek vardır hızlı ve düzgün sürmek vardır bu ince çizgiyi bozmasın yeter

Eğitimler şurada safetyturkiye.com
Eğitimde alması gerekeni alan insanlar gerçekten daha mantıklı hareket etmeye başlıyorlar. Özellikle motosiklette bilinç düzeyi arttıkça hem daha sakin, hem de tüm tedbirleri alarak kullanıyorsunuz.

Egitim ise yaramaz. Adam kurye ise ikiteker uzerinde yeterince vakit gecirmistir, vizyonu oyledir. Yapacagin sey en ufak kazasinda tum masrafi ona yuklemek. Motorun kenarini mi surttu, komple degistirip maasindan kes bakalim bi daha yapiyo mu. Veya basina bi is gelince, kolu bacagi kirilinca anlayacak o zaman gec olacak. Kaybettiklerini parayla da geri alamayacak. Egitime giderse sadece daha kontrollu sekilde daha fazla hiz yapar. Dedigim gibi vizyonla alakali

@icim urperiyor Eğitim her zaman işe yarar.
Linkteki eğitim hızlı motosiklet kullanma eğitimi değil, güvenli sürüş eğitimidir. Motosiklet kullanıcılarının bilinç düzeyleri arttıkça hızları düşer. Çünkü gerçek sınırlarını anlamaya başlarlar. Cahil cesareti ile hareket etmezler.
Kaza yapıp hayatını kaybeden olursa masrafları kimden alabilirsin?

Araç kimin üzerine ise o sorumlu olur. Öptük.

Şirketler trafik cezalarını çalışanlara yansıtır.

şirket mutlaka öder parasını çalışandan alır. çalışandan alacağım deyip ödemezse gecikme zamlarıyla ödemek zorunda kalır...

Vergi dairesi ceza odenmezse bunu sirketten tahsil edebilir arac isleteni oldugu icin. Sirket de kendi kusuru ile bu maddi kulfete sebebiyet verdigi icin calisandan bunu rucu edebilir maastan kesebilir

bakip bakmamasi konusunu bilmiyorum ama samimi olmadiğim bi tanidiğim cümlesi gereği eğer geri almayi planlamadigin bi 2bin tlye sahipsen verebilirsin

verme parayı. gitsin samimi olduğu birinden alsın. gelene geçene para mı dağıtılır.

18 yaş altı her kişinin sağlık güvencesi bir nevi devlet. artı, sağlık güvencesi olmayan birisi tedavi bitiminde ücrete tabii tutulur, ve yoğun bakımın neredeyse günlüğü sizden istenen fiyatlara eşdeğer bile olabilir. ezcümle, inanmayın.

ssk'nın karşılamadığı bir durum söz konusu olabilir mi ki? bunu da göz önüne almalı. samimi olmasan da tanıyorsun sonuçta, güvenilir olup olmaması önemli. yok mu hiçbir fikrin?
direkt verme diyemiyorum, gerçekse üzüldüm.

@uzunuzunilgi yoğun bakım ünitelerinde böyle bir durum yok.

Tamam da devletin karşılamadığı hiç mi bir durum yok sanki. Küçük çocukların ilaçları, ameliyatları için bir sürü kampanya yapılmıyor mu?
Bence sen iyi bir araştır hatta git çocuğu gör ve borç vereceksen de git kendin yatır parayı. kimseye para verme.

Ne yapacaklarmis yatirmazsa yogun bakimdan mi cikaracaklarmis? Komik olmus gercekten :)

ya belki başka amaçlıdır ancak para bulamayıp çocuğunu kalkan olarak kullanmıştır. madem tanıdık, sizin de acil bir işiniz yoksa (eğer onun da borcunu ödeyeceğinden eminseniz) neden vermeyesiniz ki?

hemen yargılamamak lazım insanları.

sizi yanıltıyorsa borç vererek enayi konumuna düşeceğiniz, yanıltmıyorsa da borç vermeyerek vicdansız durumunda olacağınız kanısındasınız muhtemelen.

çok ters bir yer değilse yeğenin durumunu öğrenmek, yakınların geçmiş olsun demek için gidebilirsiniz. orada durumu (hastaneden, kurum görevlilerinden) öğrenip karar verebilirsiniz. orada ihtiyaçtan emin olursanız ve sizi sarsmayacaksa, geri ödenmeyecek dahi olsa parayı verebilirsiniz bence.

çocuğun rahatsızlığına bağlı sanırım. bence vereceksen öğren durumu ciddi şekilde ve bir şekilde güvenceye al kendini. senet menet ne bileyim vardır illa bir yolu.

kendi verdiğim daha ufak miktarlardan ve başkalarından gördüğüm yakın miktarlarda verilen borçlardan çıkardığım, verilen paranın geri alınamadığı ya da taksit taksit verdikleri için çar çur olduğu.

hatta burda bile verdikleri borçlarını alamayan insanlar kaç kere duyuru açtılar. birkaç tane de borç alıp ödemeyen insan duyuru açtı "adamdan borç aldım, vermedim, arayıp rahatsız ediyor, napayım?" diye.

başıma gelmedi ama geçen gün bir avukattan dinledim. bu konuda yargı kararı varmış. kişinin çalışma özgürlüğü olduğundan emekli olunca bile çalışılabileceğinden, tekrar çalışmaya başlamakta sıkıntı yokmuş. ancak hemen başlanırsa önceki işveren mahkeme yoluna gidebiliyormuş -örnek dava varmış- yeniden işe başlamak konusunda "makul süre" diye bir mefhum varmış, avukat 6 ay dedi. konuda yargı kararı böyle sanıyorum.

Hangi blok oluyor

BLOK 426

ise beni alirsan ilan vemene gerek kalmaz. her isi yaparim :P

www.elemanonline.net

elemanonline belli bir süre geçtikten sonra ilanın tekrar aktif olması için (ne kadar süre geçtikten sonra bilmiyorum) ücret alıyor bilgin olsun, eski çalıştığım yerde aramışlardı..

1) (git: namecheap.com), (git: godaddy.com)
2) emin degilim.

2) olursun. "domain'i kaptım istediğim fiyata adamlara geri satarım" gibi bir şey de yapamazsın. kaldı ki böyle bir şey yapmana da gerek yok zaten her türlü o domain'i senin elinden alırlar bir marka ismiyse. domain mahkemesi diye bir şey var. seninle uğraşmalarına, senle muhatap olmalarına bile gerek yok. eğer o domain'i istiyorlarsa domain mahkemesine başvururlar anında elinden alırlar bu kadar basit.

araya sorulu kaynayayım bende.
farz edelim daha proje aşamasında film yada dizilerden bi şekilde haberdar oluyoruz . misal -> bir kaç dizi projesi var trt den onay beklior . henüz bu aşamadayken ben dizi ile ilgili alakalı domainleri alsam der tasa aleden alma olur mu ?

2) mahkeme art niyet olduğuna kanaat getirirse domain'i kaybedebilirsin, ama bu şirketler için zahmetli, masraflı ve riskli bir süreç. dolayısıyla özellikle büyük şirketler genelde anlaşma yoluna gidiyor. iş davaya giderse burgerking.com veya cocacola.com gibi bir domain'de fazla şansın olmayabilir ama örneğin windows.com'u alıp "ben pencere seven insanlar için hobi blogu yapıyorum arkadaşım" diye kurtarabilirsin. microsoft da muhtemelen seni dava edeceğine para teklif edip domain'i senden almayı tercih eder.

tutucak bi yer olursa neden olmasın.oda cok zor be bu sıçtım şehrinde. biz maaşa talim.
yok la istemem ben.

ben küçük, 25-30 kişi kapasiteli bi cafe işletmek isterdim. yiyecek içecekleri de kendim hazırlamak isterdim hatta. çünkü değişik şeyler pişirmeyi ve insanların pişirdiklerimi yemesini çok seviyorum.

çok isterdim iyi bir restoranım olsun.

riskli iş ama. tutması kolay değil. neden isteriiim... her şeyden önce insanlara bir şey yedirebilmek güzel. sonra insanların geldiği bir mekanının olması, ne bileyim her zaman elinin altında bir mekanın olması güzel. patron olmak güzel.

bi aşçı olarak planım bu zaten. sebebine gelirsek,
herkesin dediği gibi insanların yaptıklarımı yemesi ve kendi patronum olmak. bunun yanında esnek çalışma saatler vs hoş olur. ve son olarak ben boşuna mı okudum ulan,hayalim bu olucak tabiki

Hayalim, evet.
Hizmet sektörü, insanlara hizmet etmek ve bunu en önemli 1. İhtiyaç olan gıda aracılığı ile yapmak.
Fakat çok zahmetli ve sıkıntılı bir iş. Canlı şahidi olduğum insanlar bir işletme uğruna dert sahibi oldular.

hem İstanbul'da bar-cafe hem ABD'de restoran işletmiş biri olarak, "almayayım" derim, strese bayılmıyorsanız (ciddiyim) kimseye de tavsiye etmem.
Sebeplerine gelince, ekonomik istikrarsızlık (malzeme gelişine/menüye ne kadar etki ettiğine muhtemelen şaşarsınız), kalifiye personel eksikliği, bölgesine bağlı olarak mafyavari durumlar, özel gününüzün filan olmaması vs. Üşenmesem bir saat yazarım ama üşendim.

evet isterim. sanirim 3-4 yil icinde turkiyeye donunce olacak olan o. su ana kadar ve gelecekte edecegim tecrubeyi kullanip bir sentez yaratarak farkli, kendine ozgu bir yer acma hayalim var. simdien bir kac saglam temelli planim da var.

maddi sikintim yok, para amacli acmiyacagim, kendini cevirsin yeter. insanlarla tanismak, esime dostuma, herkese iyi bir hizmet ve degisik bir mutfakla ilgilenmek guzel bir sey, ugras. ayrica sektore kaliteli eleman yetistirme amacim da var minor olarak.

menfaat çatışması esas olan bir davaysa aynı anda iki tarafı da savunamayacağından bir tarafı temsilden vazgeçmesi gerekiyor sanırım. yolunu yordamını bilmiyorum.

mesleki olara durumunu bilmesem de insani açıdan durumu yukardan tarafsız gözle inceleyip ilgili şirketlere ''sezarın hakkı sezara tanrını hakkı tanrıya'' minvalli bir nasihatte bulunabilr.

ikisi de temsil edilmez.

(bkz: conflict of interests)

Yemeklerinin vasat olmasini saymazsak 5. Kat.

mikla

ismet baba'nın yeri. kuzguncuk'ta. rakı balık.

unlocked olanlardan alirsaniz calismamasi icin bir sebep yok.

benim arkadaş aldı trye getirdi vergi dairesinden miydi hatırlamıyorum bi yerden 100 tl karşılığı pasaporta kayıt ettirdi şu an kullanıyor

anadolu yakasında çeşitli yerlerde şubeleri olan yalı çiftliği var. peynir ve zeytin çeşitlerine hastayım.bir de kozzy avm yakınında paluze pastanesi var. genel olarak hamur işlerini seviyorum onların. çoğu kişi de tahinli çöreklerine bayılıyor.

(Cihangir)Savoy Pastanesi'nin poğaçaları, İstiklal Caddesi üzerindeki Dilek Pastanesi'nin kahvaltı tabakları, Mado'nun su böreği... İnci'den paskalya çöreği alıp, süt eşliğinde de kahvaltı yapmışlığım vardır. En azından geçen yıl hepsi lezzetliydiler, artık vegan olduğumdan bilemiyorum.

Taksim'den Şişhane yönüne ilerle, solda TRT binasını görünce ışıklardan sola gir, karşıya geçtikten sonra sağa dön, 100 metre ilerle, solda. Önünden valeler alabilir veya TRT binasının altındaki katlı otoparka koyabilirsin..

gitmeyen kesim derken sürekli erteleyenlerden mi bahsediyorsun. nasıl gidilmiyor?

uzun hikaye, vicdani ret diye bir kavram var, oradan araştırmaya başlayabilirsiniz, buradan alacağınız öznel cevapların bir şeye merhem olacağı yok. vicdani ret denilen şeyi 1 saat okumayın, günlerce haftalarca okuyun, örnekleri filan inceleyin, görüldüğünden çok daha kapsamlı, dalları olan bir konudur.

sürekli erteleyenler.askere gitmeme bahaneleri fırsatları yaratanlara.mesela benim kuzenimde asker çocugu olmasına rağmen gitmiyor.daha teclili yaşı vs yasal sınırlar içinde ama mantaliteyi anlamıyorum o kadar.

ben tc'nin batısında doğdum. kuzenlerim hakkari van şırnak gibi yerlerde askerlik yaptı genel olarak. hatta masterı olan kuzenim bildiğin şırnakda abisi de yüksekovada yaptı. ben de büyük ihtimal oralara düşücem. canım da kıymetli olduğu için oralara gidip ölmek istemiyorum. ben de isterim çanakkalede izmir de askerlik yapmak ama talih işte.

Çoğunluğun fikri "erteleyebildiğim kadar erteleyeyim, o zamana kadar belki bir bedelli olur, belki yasa değişir paralı askerlik filan gelir, yırtarım" şeklindedir muhtemelen.

Bir de şu var; mezun olur olmaz gitmenin bariz bir avantajı yok, ertelemenin de dezavantajı yok. İnsan evlenmeye filan karar verirse evlendikten sonra gitmek olmaz, o yüzden 'mecbur kalınca' gidecek oluyorlar.

Benim kendi durumum ayrı...

orda çiçeklerle karşılamıyorlar neticede. insanların hakkında sadece rivayetler duyduğu bir ortama da gönüllü bir şekilde atlayıp gitmesini bekleyemezseniz. o yüzden ha babam ertele de ertele yapıyor millet.

ha bana kalsa olabildiğince erken gidilip halledilmeli.

Anama bacıma sövülmesinden, ot yolmaktan, 1-3 nöbet tutmaktan, 3 kuruşluk adamlara emredersin komutanım çekmekten, cezalı çukur başı beklemekten, bidona selam vermekten, komutanın karısının poşetlerini taşımaktan hoşlanmıyorum. Yeterli gelmediyse 100-150 madde daha sayarım.

Düdüt: Askerden kaçmaya, ertelemeye falan çalışmıyorum bu arada. Günü gelince gideceğiz. Bedelli askerlik adı altında bana zorunlu kılınması insan haklarına aykırı bir angaryadan kurtulmak için 30000 lira ödemek de askere gitmek kadar aptalca zaten.

yatak toplamak istememek bile bu soruya cevap olabilir.

not: gittim, geldim. gerçi yatak kırışık diye 5 hafta çarşım kilitlendi ama olsun. eğlenceliydi.

21. Yyda bir kisiyi zorla bir yere goturmenin SUC oldugunu dusundugumden.

@nozel he babacım he tamam küfür yok askerde. Sen onu -hadi askere gidip gelen tanıdıklarımın şehadetine, okuduğum ve derhal buraya link koyabileceğim (evet askerini hedef tahtası olarak kullanan ya da ceza olarak eline pimi çekilmiş el bombası veren komutan erlerin anasına çok saygılıdır, asla küfür etmez) gazete haberlerine inanmazsın da- okuduğum mahkeme tutanaklarına anlat. Hiçbir şey yapamıyorsan ekşi sözlükte askerlikle ilgili başlıkları bir oku. Bir de askerlikle ilgili tek sorun insanların anasına sövülmesi gibi aradan cımbızla laf çekilmesine de hastayım.

''Bizim bi' arkadaş komutanını dövdü''. Hah işte onu diyorum, ben de vurdum tekmeyi yüzbaşının kapısına...

Bir de kısa dönemsem sorun yok, uzun dönemsem anama küfür serbest öyle mi? Ne güzel İstanbul be!

15 milyonuncu edit: Sabahtan beri konuşuyoruz hiç dayak demedik bu arada. Onu da bir yalanlasanıza çok eğlenceli olur.

basitçe tamamen şans eseri bu topraklar üzerinde doğmuş olunması sebebiyle, er kişinin istemediği bir şeye zorlanmasını ters bulduğumdan dolayı. sözlükte de söylediğim gibi, bu devlet bana hiç bir şey vermediğinden dolayı benden bir şey isteme hakkı olduğuna inanmıyorum. bu ülke içinde ne zamanımı ne de hayatımı feda etmeyi istiyorum. bunun kariyerle, hayatla alakası yok. isteyip istememekle alakalı.
sırf sayıyla savaş kazanma takdiği bilgisayar oyunlarında kaldı sadece ne yazık ki...

biz yaptık, siz neden yapmıyorsunuz mentalitesi de temelinde sakat açıkcası. her ne kadar sorunuzun nispeten iyi niyetle geldiğini düşünüyor olsam da, askerlik konusunu düzgün tartışamıyor olmamızın en büyük sebeplerinden birinin de bu mentalite olduğunu düşünüyorum

yaklaşık 8500 tl yeterli bir kazanç olur

yatırımına göre değişir. taksi plakası alırsan o parayla aylık 3500 gibi gelirin olur. istanbul'da arsa alırsan bina dikilene kadar vergileri nedeniyle gelirin değil, giderin olur fakat bina yapılacağı zaman büyük kâr elde edersin. iş yeri açarsan zaten apayrı bir tablo. yani yatırımına göre değişir.

en doğru karşılaştırmayı yapabilmek için önce yatırım yapacağın alanı seçip sonra o alandaki seçenekleri kıyaslamak lazım.

mesela taksi plakası için, istanbul'da bir plaka almak mı, ankara'da iki plaka almak mı?, arsa için boğazda küçük bir arsa almak mı, silivri'de büyük bir arsa almak mı, tarla almak mı? menkuller için altın almak mı, döviz almak mı, borsa oynamak mı, bankaya yatırmak mı ... gibi. Bunları kıyaslamak daha doğrudur.

bunun bi hesaplama yontemi vardi sanirim. belki bi bilen vardir. bu sekilde isin karli olup olmadigi hesaplaniyor..

5 yılda kendini amorti edebilmeli. yani aylık 10.000 iyidir.

bı ise 500000 yatiricam ayda da 5000 lira getirse ne olur bı boka yaramaz min 10 15 bin getirmeli yoksa uzu n vadede batarsın

şöyle hesapla, parayı bankaya faize koysan ne kadar getiriyor, net kar ondan fazla değilse işle uğraşacağına bankaya koy kafan rahat olsun. veya başka sektörlere yönel.

çeyrek iyi olur. hem paradan daha verilesi hem de elbise ıvır zıvırdan kesinlikle daha kullanışlı :)
bizim burda adettir yakınların çeyrek takması.

çok yakın akraba olunca bizimkiler de hep öyle yapar.

en münasip hediye...

(bkz: wombats)

viyana'ya turist olarak gelseydim ve para sorun olmasaydi kesinlike su otelde kalmak isterdim:

www.25hours-hotels.com

fiyat range i verirseniz daha rahat olur.

@orange cofee +1

müşteri tarafından:
1. benim gördüğüm kadarıyla kafelerde restoranlar inanılmaz bir fiyat artışı var. e hal böyle olunca ne gerek var. bir de insanlar biraz daha ev yemekleri türlerine yöneldiler artık
2. sodexho candır.
3. yine kafelerde restoranlarda meşrubatlar 3-4 katı daha pahalı oluyor. illa ki içeceksem ben su içiyorum. küçücük suya az 2-3 lira vermedik.

tabi sizin kafenizi bilmiyorum, benimkiler sadece nacizane görüşlerim

kart kullanmıyorum ama gözlemlerinden yola çıkarak:

1) tahminimce bazı işverenler öyle doyurucu bir öğün yiyecek kadar para yükletmiyorlar. aylık 200 liradan az yüklenen bir kartın sahibi ancak bir pide döner yiyebilir.

3) eğer ofislerine sipariş getirtiyorlarsa içecek almayabilirler, zira marketlerden litre litre meyvesuyu, ayran, kola alıp ciddi tasarruf ederler.

karnım doymuyor lan, 1.5 porsiyon ancak kurtarıyor. O yüzden pek tercih etmiyorum.
Param bol olunca başka tabi...

1) yerine göre değişir. tasarrufu yemek yemeyerek değilde, ucuz yerlerden yiyerek gerçekleştiriyor olabilirler.

2) geçenlerde şahit oldum, ticket üzerinden markette alışveriş yapıyordu bi eleman.

3) dışarıda yerken değilde, eve ya da işe siparişlerde içecek siparişi verilmiyorsa emin ol marketten litrelik kola falan alınıyordur.

görüş: haftasonları brunch işine gir. yemek yiyen müşterilere en azından ilk çayı sen ikram et. farkettiysen kadınlar artık altın günlerini restaurantlarda yapıyorlar, bunada yönelebilirsin. mesela geçen otobüste teyzeler konuşuyordu, gün için bi yere gitmişler 20 kişi, adamlar hiçbir ikramda bulunmamışlar. 20 kişiye 3 tabak salata vermişler ikram olarak. sence bi daha o teyzeler o mekana giderler mi? bence siksen gene gitmezler. başka bi yerdede masayı salatayla donatmışlar, teyzelerde çok memnun kalmışlar, gelecek ay gene oraya gideceklermiş. kısacası malzemeden kaçma. sen tavuğu kes, kaz zamanla gelir merak etme. çalışanlarının müşterilerle ilişkileride çok önemli. misal ben garsonluk yaparken sırf benim için gelen masalar vardı. bunun dışında masalarda salıncak istiyor artık müşteri, imkanın varsa salıncak al mekana, şimdi bide yaz geldi ya millet sallanmak ister. gene imkanın varsa açılır kapanır tavan yaptır, tavanı açınca sigaraya izin veriyorlar. daha sonra dijitürk bağlat, sırf maç izlemeye gelen müşetirler olacaktır. hele derbi maçlarında bi gecede köşeyi dönersin. internet bağlantısıda olsun, ve yaz mekanın girişine falan internet vardır diye. temizlikten bahsetmeye gerek yok zaten, oda az çok çalışanlarının üzerine düşen bi durum, o nedenle fazla boşlama çalışanları. kısacası para olsa ben sektörün anasını ağlatırımda, ancak tavsiye verebiliyoruz şimdilik:) eski çalıştığım mekana neyi yap dediysem pişman olmadı herif düşün yani.

edit: garson arıyorsan gelim.

1) ofislere sipariş çok yaygın artık, hele ki kışın kimsenin canı çıkmak istemiyordu bile. Biz 2 gündür dışarıda yemeye heves ettik bugün dondum resmen
2) bizde kart olayı yok ama ankarada direk isim verecem bildiğiniz meşhur peynirci market var ya inanılmaz kartla alışveriş yapıyor orada insanlar. Yemek kartı alan kasada kuyruk oluyor resmen. Ben kart veren yerde çalışırken bundan 5 sene önce 180 lira yatırıyorlardı bana fazla geliyordu.
3) Kolayı hiç içmiyorum ki içersem yine arada dışarda yemekte içerim. Katkı maddesi ve şeker içeriğinden dolayı bu içecekleri tüketmiyorum.

1) insanların alım gücünde düşüş var. sizinkinde yok mu yoksa?
2) multinet'imi izmir'de bir beyaz eşya bayisine bıraktım, buzdolabı aldım. her ay kendisi çekiyor eleman. yani marketten öte artık her şey alınabiliyor.
3) yemek fiyatları hadi neyse, onda emek var. ama sırf biri alıp masaya koydu diye markette 1 tl olan kolaya 3 tl veya 25 kuruşluk suya 1-1.5 tl vermek insanın içine oturuyor.


kısa vadede yüksek kar artık kalmadı hocam. artık para daha az kişinin elinde toplanmaya başladı. cafelerin çoğu sattıklarından en az %300 kar etmeye çalışıyor. kusura bakma ama bu köylü kurnazlığıdır. biraz ekonomiyi takip eden işletmeci (lüks yerleri kastetmiyorum) artık sürümden kazanma döneminin geldiğini anlar.

ben öğretmenim, günlük gelirim 120 tl. faturaları falan düşünce 40-50 tl kalır ki bunu götürüp 1 saatte vermem. en azından sık sk yapmam.

kendim ve çevremdekiler içiin cevaplarsam;

1) herhangi bir değişiklik yok ama diyet mevsimi başladı insanlar yediklerine daha fazla dikkat ediyorlar.
2) böyle bri alışveriş için günlük asgari 15 TL civarı ticket olması gerekir.
3) kişisel tercih olarak yemeklerin yanında içecek içmem, sonrasında kahve içerim. ancak bazı beslenme uzmanları diyet yaparken yemeğin yanında alınan sıvıların midenin asidik ortamını düşürüp sindirimi zorlaştırdığı iddiasıyla yemeklerin yanında içecek içilmemesini tavsiye ediyor. Bunun da etkisi olabilir.

Bunun dışında menü çeşitliliği, yemeklerin hafifliği, ızgaraların yanında bol salata olması ve zeytinyağlı sebze çeşitleri benim yemek yiyeceğim yerdeki tercihlerimi etkiliyor.

3) türk yeme içme mekanlarının sattıkları yiyecekten çok sudan ve koladan kâr etmeye çalışmasını çok antipatik buluyorum. hayatta gittiğim mekandan kola vs almam. iskender 13 lira olacağına 16 lira olsun ama kolayı normal fiyatından sat be arkadaşım.

teknik olarak oraya bir sineğin girip ölmesi mümkün ve yaklaşık 1 senedir aracı kullanıyorsunuz. ama koluman'a gidersiniz durumu izah eder, çirkefe yatar 90tl lik iç far temizlik parasını ödemezsiniz.

gayet te mümkündür oraya girmesi. ayrıca "bir yıl boyunca neredeydin be adam?" demezler mi sizce? sizin koyduğunuzu bile iddia edebilirler. değiştirmelerini söylerseniz değiştirirler. onun dışında hiçbir şey olmaz.

arka farın tam ortasına nasıl girecek teknik olarak kısa bir açıklama yapmanız mümkün müdür?

@grinito farların arkasında contalar var, conta yerinden çıkmışsa mümkündür girmesi.

onun dışında far ampülünün değişimi için o contayı çıkarırsınız daha sonra ampülü değiştirirsiniz. ampul değişimi olmuşsa o esnada girmiş olabilir.

Olmasi mümkün, yasal olarak ama bunu ileri surebilir ve arastirmalar sonrasinda haksiz cikabilirsiniz

Siz durumu oraya iletin onlar size yardim eder, böyle agresif olursaniz etmezlerse sasirmam o apayri tabii

arka farı söküp bakmanızı öneririm, o zaman anlarsınız giriyor mu girmiyor mu.

bir yıl kullanılmış aracı değiştirmezler ufak bir problem için.

- ufak bir meblağ karşılığında farı çıkartıp temizleme hizmetini teklif ederler.

biraz diretirseniz

- ücretsiz far temizliği yapmayı kabul ederler.

biraz diretirseniz

- yeni far takmayı kabul edebilirler (orjinal far fiyatını yeni sordum, 2010 e200 için 490 euro)

bu arada farlar oldukça sağlam kapatıldıkları için böyle birşey duyunca çok şaşırdım. yeni modellerde led olduğu, ve led ler teker teker çıkartılıp takılmadığı için genelde far komple olarak değiştiriliyor. genelde çok sağlam contalı (açılmayacak şekilde) veya direk plastik baskı ile yapıştırılarak kapatılıyor farlar.

sizinki de tahmin ediyorum ki led ışıklıdır ve komple değiştirmek gerekecektir.

Beyaz peynir+domates ikilisi olan tost,hiç unutamam çokta doyurucu olmuştu hani.Beyaz peynir çok yakışıyor.

Erdek'te ÖGS şarküterinin yaptığı tostların üzerine tost tanımam.

Yarim ekmek tost yapiyorlar tostu elinde tutamiyorsun hemen yamuluyor o kadar basiyorlaki kagit gibi, tost dediin isirdiginda citir citir olmali hamur degil

istanbuldaysan super bir köhne yer var ! apaçilerin oturduğu merdivenlerden aşağı in karadeniz market var pizza dan bile güzel oluyor yaptiği special

kanka kendi cafen için mi istiyorsun.

otlu peynirli tost vardı süperdi, böreğin yandan yemişi gibi. içinde hangi otlar vardı bilmiyorum da deneme yanılmayla bulursunuz güzelini.

(bkz: ayvalık tostu)

üsküdar'da eskiden bir tostçu varmış, ufacık dükkanda adam tost yapıp satıyormuş. ufacık dükkan tıklım tıklımmış.. arkadaş anlata anlata bitiremiyordu. gidelim yiyelim dedik bi baktık, dükkanı taşımışlar. bi daha da bulamadık. o tostu çok merak etmişimdir hep.

bi de bi yaz, küçükken köydeki kahvede tost yemiştim. acayip bir şeydi çok hoşuma gtmişti. yaratıcı abimiz tostu şöyle yapmıştı; yarım ekmeğin içine bol kaşar koymuş, üstüne de halis biber salçası sürmüştü. çok az bir şey de kekik serpmişti salçanın üstüne. ekmeğin kabuğu ile kaşar arasında kalan ekmek içini ise bıçakla kesip buralara sucuk yerleştiriyordu. sucukları zarfa koyar gibi bu aradaki ekmek içi olan kısma yerleştiriyordu yani. ilk defa böyle bir tostla karşılaşmıştım ve lezzeti de süperdi..

böyle ismini bilmediğim simitlerin (açma gibi, susamlı falan) içinde beyaz peynir ve domates oluyodu. onu ısıttırıp alıyodum çayla falan baya iyi gidiyordu.

not: bir üniversite kantini

susurluk tostu derim başka bir şey demem

kavurmalı kaşarlı. ötesi yok.

giyim kusam, aksesuar falan iste. tommy vs. gibi markalar oralarda cok ucuz diyorlar.

güzel bir saat, güneş gözlüğü filan alabilir. aksesuar kullanmayı seviyorsanız.

ipad, laptop, kulaklık, bilgisayar parçaları, elektronik parçalar

kıyafet ve ayakkabı isteme zevkine uymaz ama daha fenası numara, beden tutturmak çok zor hemde Türkiyede daha kalitesi mevcut oraya buradan gidiyor zati.

apple i tek geçerim yıllardır gidip geliyorum bir tek bu urun burada daha pahalı diger cok az elektronik haricinde fiyatlar burada daha uygun bile diyebilirim hemde garantisi var.en son kardesime 900 dolara aldığım notebook arizalandi tekrar gittigimde adamlarla konusucam iade de almiyorlar bir aydan sonra.

arti o cihazlar 110 volt icin uretiliyor prizler farkli filan cok daha konforlu kullanamıyorsun...

şehir ? marka model ?

buradan satın???
modeli nedir?
kaça satacaksınız?

arrested development bayaa sarar. the office ile yarışabilecek tek dizi arrested development kanımca.

lie to me
numb3rs
the unit (en gazi ve en güzeli bence bu)

numbers çok kötü başlama. zaten 1. sezondan başka çıkmadı bilgidim kadarıyla.

the wire çoook yavaş ilerliyor. ganster a çok ilgin yoksa sıkar bayaa.

lie to me ilk başta iyi gibi gelebilir ama ben onun başrol oyuncusunu çok itici buluyorum. hem bir süre sorna bütün bölümler birbirine benziyor. sıkıyor.

arrested development da ısrar ediyorum.

eger matematik seviyorsan numb3rs i ölümüne seversin 6 sezon cekildi 1 degil.hatta ve hatta 1. sezon 5. bölüm prime suspect e hayranimdir,riemann seversen cok fena gider,birde mozart lacrimosali bölüm apayridir.

bence de wire cok cok agir,breaking bad de keza,mad men de,aralarinda breaking bad fena degildir ama dayanabilirsen.

lie to me ,format olarak cok hos,basrol oyuncusu iticiligin tersine bence cok cok iyi,bir nevi jack sparrow karayip korsanlarinda nasilsa o da aynen o sekilde.

birde the mentalist vardir,cok softcore gider etliye sütlüye dokunmaz ama eglendirir.

bunlar disinda.lost diye bi dizi warmis ona iyi diyolar :P

ben kisisel olarak komedi dizileri sevmem ondan o tarz bir önerim yok.

aylık 5000 Tl civarı alırsınız

aynı soruyu google'a yazıp ilk sıradaki siteye tıklıyoruz:

mevduat-faiz-getirisi.hesaplama.net

(google'lamak bu kadar zor mu?)

algılar değişiyor. zaman ve gercek algısı. yani aslında her sey hem var hem yok. ölüm gibi sonrası da fazlasıyla felsefi.

düşünce bulanıklaşıyor. yaşıyorsunuz çünkü biyolojiniz izin vermiyor ölmenize. ama ona yaşamak denirse tabii.

sonuç: sorgulanacak daha fazla sey ve olmayan bir "varlık"la kalakalırsınız...

bir yalnızlık hissi, sürece müdahale gücümüz olmadığından yetersizlik hissi, kötü bir hastalık sonucu vefat etmişse içinizin ezilmesi, zaman geçtikçe özlemeye ve rüyalarda görmeye başlamak...

kendine gelme süresi kişiden kişiye değişir, gerçekçi olan ve bundan kimsenin kaçınamayacağını bilen kişi ne kadar zorlansa da kendisini çok fazla dağıtmaz sanırım. "bu kadar üzüldüğümü görse/bilse benden daha fazla üzülürdü." diye de düşünüyorum bazan. ama böyle düşünmeseydim de değiştiremeyeceğimi bildiğimden çok abartılı bir yas süreci yaşamazdım sanırım.

yas süreci altı ay filan olağan kabul ediliyor sanırım. bunu yaşamayanlar ise gördüğüm kadarıyla bir süre sonra sıkıntılı dönemler geçirebiliyor.

ek: rüyada görüp uyanınca özlemle ağladığı oluyor insanın.

hiçbir zaman kendine gelmeyebilir. eskisi gibi olmaz yani o yıpranmayla.

başına gelince (allah gecinden versin) anlarsın, "bazı sorular"ın cevaplarını asla başkalarında bulamazsın çünkü.
not: başından böyle bi üzüntü geçmiş insanlara o duyguları anımsatarak o acıyı üzüntüyü yeniden yaşatacağını bilecek bir algı düzeyinde değilsen başına gelse de anlamayabilirsin.

sonu gelmez bir özlem peydahlanıyor içinde birden. ve özlem ne demekmiş işte o zaman iliklerine dek anlıyosun. yok ben daha önce kimseyi özlememişim diyosun. birkaç ay kadar her gece ama her gece ağlayıp rüyanda görüyosun. sonra gözyaşları da rüyalar da kurumaya başlıyor, daha seyrek aralıklarla giriyor rüyalarına. bir de hep rüyada, son ölüm anında senden yardım istiyor, su istiyor, elimi tut diyor, sarılıp ağlıyor... yine her gece ona yazıyorsun sayfalarca, sonra sözcükler de seyrekleşiyor. Durup dururken, alakasız ve zamansız bir şekilde aklına geliyor, gözlerin delicesine doluyor. Nasıl özlediğini farkediyorsun bir kez daha. Eşyalarındaki kokular gittikçe elinde hiçbir şey kalmadığı, elinden tamamen kayıp gittiği duygusu güçleniyor. artık şarkılarda sevgiliyi değil, onu düşünür oluyorsun...

seni yerlerde göklerde bulamazlarken
bende gizli olduğunu sezenler olmuş
dumlu dumluymuşsun yüreğimde
kımıl kımılmışsın bileklerimde...

domur domur ter ışıl ışıl fer
ellerimde gözbebeğimde...

aramızda dağlar yollar yıllar var iken
beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş
sargın yaprakmışım dallarına
yangın toprakmışım yağmurlarına...

türkü olmuşsun... umudummuşsun,
sevdama yarınlarıma...

düzeltme: sözcük yanlışı.

anne için konuşuyorum. unutulmuyor ve kendine gelemiyorsun. seneler geçiyor ama içinde bir boşluk oluyor. en güzel, en mutlu anlarında onunla paylaşamamanın verdiği hüzün maalesef geçmiyor. ve yaşanan özlemin boyutunu tarif etmem mümkün değil.